Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu: Delirten Suyu İçmek…
Hadislerde zikredilen güneşin doğacağı “Batı”1 acaba, bugünkü batı dünyası mı? Avrupa’daki rasyonalizme, teknolojik gelişmelere ve maddeye hakimiyete “Güneş”miş gibi bakanlara göre günümüz Avrupası, hadisteki, “batı” dır. Fakir, bize göre, o güneş, “batıyormuş gibi görünen ve kıyametten önce battığı yerden yeniden doğacak olan İslam güneşidir.”
Hiç şüphesiz, İncil’i, Tevrat’ı bozulmuş, saflığı buharlaşmış, kalbini/vicdanını ve ondan gelen ışığını yitirmiş batmış bugünkü batı, yaşadığı değerler erozyonu ve inkârcılığıyla bütün dünyaya ışık verebilecek güneş olmaktan uzaktır.
Hakk güneşi olmayan günümüzün “Bâtıl Batı”sı ve “Batılılaşma Hareketi” Es’ad-ı Erbilî (ks) hazretlerinin görüşüne göre acaba ne ifade ediyordu?
Carl Vett de bu konuyu merak etmiş ve Es’ad Efendiye (ks) sormuştu. O da Türkiye’yi baz alarak son derece kaliteli irfanî bir “üst dil” ile şu değerlendirmeyi yapmıştı:
-Hazret-i Hızır (as) bir zelzele ile bütün (tatlı/kaliteli/şifalı) suların yer altına çekileceğini ve ardından Allah’ın (cc) yeni bir su yollayacağını, ancak bu sudan içen herkesin delireceğini bildirmiş…
Bunu duyan bir adam, dağdaki evinde fıçılar dolusu su depolamış…
Derken çok zaman geçmeden zelzele olmuş ve bütün sular çekilmiş. Birkaç gün içinde kaynaklardan akan sular da tükenmiş. Fakat dağda yaşayan adam tedbirini aldığı için bundan hiç etkilenmemiş…
Bir süre sonra şehirdekilerin tekrar suya kavuştuklarını duyunca, o suyu içenlerin ne durumda olduklarını görmek üzere dağdan inmiş… Bakmış ki bütün şehir ahalisi toptan delirmiş. Eskiden “Allah’ın kulu” olan insanlar artık “dünyanın kulu” olmuşlar.
Şehirde yaşayanlar, kendileri gibi düşünmediği için dağda yaşayan adamın delirdiğini iddia edip onu dışlamışlar. Bu durum karşısında dağda yaşayan adam hemen şehirden ayrılıp evine çekilmiş…
Aradan epeyce bir süre geçmiş… Yaşadığı yalnızlık, dağdaki adamın canına tak demiş, dayanamayıp tekrar şehre dönmüş.
Şehirdekiler önce deli diye onunla konuşmak istememişler. Bunun üzerine adam içtiği “HİKMET SUYU” nu bırakıp “DELİRTEN SUYU” içmeye başlamış…
Ve çok geçmeden o da diğerleri gibi deli olmuş2
Türkiye Cumhuriyetinin 1921 ve 1924 Anayasalarında yer alan “Devletin dini İslamdır” hükmü, 1928’de yapılan bir değişiklikle kaldırıldı.3 Es’ad Efendi (ks) Vett’e sembolik anlatım diliyle en azından anlatmak istediği husus işte bu sekülarizme kayış idi. Ve İslam resmen manipüle edilmişti.
İşin tuhafı Es’ad Efendinin (ks) Cumhuriyet’le birlikte batıdan gelen “akılcılığı” ve buna bağlı sekülarizm yıkımını, delirten su olarak görmesine karşılık, maneviyatı yitiren batıyı, bir asır öncesi Alman Filozof Rudolf Steiner de aynı minval üzere; ışığını kaybetmiş, karanlıkta kalmış, doğu hikmetinin aydınlatmasına muhtaç hale gelmiş olarak değerlendirir ve; “Güneş” insanlığın alt dehlizlerinde kaybolup gitmiştir. Manevi bilimlerdeki ilerlemelerle güneşi yeniden bulup çıkarmalıyız. Aksi takdirde cevher de kendi içinde karanlıktır. Işığa tutulunca ışık saçar.”4 der.
Yani, Es’ad Efendinin (ks) delirten suyu, Avrupalı Steiner tarafından güneşini kaybetmiş karanlık olarak değerlendirilir. 1923’ten sonra Anadolu’nun maneviyat topraklarına, Tevfik Fikret’in ışık diye gördüğü, işte Steiner’in bu “karanlık batı güneşi” doğmuştur.
Bu değişimin Türkiye’de ürettiği entelektüel profilini Kemal Karpat şu şekilde tasvir eder ki, Es’ad Efendinin bu profile tepkili yorum yapması son derece tabiîdir:
“…Bunlardan bazıları maalesef kendi kültür ve toplumlarına yabancılaşmış, şamatacı, saldırgan, oportünist, taklitçi ve sığ (derinliği olmayan) entelektüellerdir. Aralarında yüksek derecede bir eski tarz pozitivizm, din düşmanlığı, siyasi elitizm ve otoriterliğin hüküm sürdüğünde de şüphe yoktur.”5
Es’ad Efendi, Carl Vett ile doğu-batı karşılaştırmasını yaparken batıya şu eleştiriyi yöneltir:
-Batı’da eksik olan iç ahlaktır. Avrupa edebiyatını bizimki ile mukayese ediniz!.. Bizim ülkemizde, daha kısa zaman öncesine kadar, edebiyat eserlerinin onda dokuzu dinî ve ahlakî bir muhtevaya sahipti. Avrupa’da ise bu oran tam tersine…
Ben, toplumun, kendi edebiyatından ahlakî açıdan olumsuz etkilenebileceğine inanıyorum. Sosyal etkileşim daima güçlüdür. Bu sebeple insanlar kendi kendilerine:
“Herkesin hakkında konuştuğu bu kadar ilginç (popüler) bir kitabı, ben neden okumayayım ki!..” der ve alır, o kitabı okur.
İşte bu zincirleme ictimaî etki ile ahlak yoksunu eserler, insanların gözünde büyür ve herkes onları okumaya başlar.
Neticede değerli olmayan küçük hacimli bir kitap, bu şekilde ses getirir ve bütün toplumu yıkım yapmak üzere etkisi altına alır!..6
Es’ad Efendi (ks) bu tespitiyle, Avrupa’daki ahlakî yozlaşmanın, büyük ölçüde kültür ekseni üzerinden gerçekleştiğini ifade eder.
Carl Vett’in doğu-batı üzerine yaptığı şu tespite Es’ad Efendi (ks) can ü gönülden katıldığını ifade etmekten kendini alamaz:
-Bilim, artık batıda yıkıcı güçlerin etkisi altına girmiştir. Bu, insanlığı yok edecek silahların üretimi kadar, çılgınlık derecesine varan israf ve lükse, zevke dalmayı da beslemiştir.
Bu durumda, Doğu’nun eski hikmet pınarlarının Batı’da yayılmasının ve bütün dünyayı özgürleştirmesinin zamanı, artık gelmiştir.
Es’ad Efendi de (ks) aynı kanaatte olduğunu söyleyerek ona şu teklifte bulunur:
“Ancak, dünyayı ıslah etmek isteyen kişi, önce kendi nefsini ıslah ederek bu işe başlamalıdır.
Siz, bize gönderildiniz. Öncelikle aradığınız şeyi, bizde bulmayı bizzat kendiniz deneyiniz!.. Eğer bunu başarırsanız başkaları da sizi takip edecektir.
Biz de buradan, en kaliteli insanlarımızı Avrupa’ya gönderebiliriz. Böylesine önemli bir iş için Avrupa’ya seve seve bizzat kendim giderdim. Fakat çok yaşlandım. Bu yüzden Batıya oğlum Mehmet Ali Efendi’yi gönderebilirim.
Batının ıslahı için kitap okumak, üniversite bitirmekten ziyade, eksik olan pratik ahlakî eğitimi gerçekleştirmek gerekir.”7
Es’ad Efendi Doğu-Batı arasında mukayese yaparken kriter/ölçü konusuna da atıfta bulunur ve şöyle der:
“Bizim Doğu’da olduğu gibi Batı’da da iyi ve kötü derneklerin/toplulukların var olduğunu duymuştum. Biz burada doğuda, bu gibi toplulukların dine ve Kur’an’a yaklaşımlarına ve onlara uyup uymamalarına göre, iyilerini kötülerden ayırt edebiliyoruz. Fakat sizde böyle bir kriter/ölçü yok.”8
Es’ad Efendi (ks) bu ifadeleriyle Batı’da kriter probleminin varlığına işaret ediyor. Görüldüğü gibi sadece bugün bile Suriye olayında Batı’nın, ne kadar kaypak olduğu, sübjektif ve keyfi âdilane olmayan, tarafgir, gayr-i insanî ÖLÇÜSÜZLÜK ÖLÇÜSÜ kullandığı bütün dünya tarafından ibretle izlenmektedir.
Es’ad Efendi’nin (ks) “Ölçüsüz Batı” sını yine Batının önde gelen simalarından Erich Fromm şu şekilde boyutlandırır:
“Modern batı tarihinde ilk kez, 1. Dünya Savaşı’nda silahsız sivil halka saldırılamayacağı yönündeki genel ahlakî ilke çiğnenerek her iki tarafın şehirleri yoğun bir bombardımana tabi tutulmuştur. Ardından da Stalin ve Hitler’in (sivil) katliamları gelmiştir.
…Ayrıca insanlar, kendilerine ve tüm dünyaya yabancılaşmışlardır. Rekabet, başarılı olma tutkusu ve her şeye sahip olma temayülü, sevginin, dostluğun ve dayanışmanın önüne geçmiştir. Her şey düşman, herkes rakip görülmektedir. Tarihte en büyük tehlike, insanların köleleştirilmeleri iken, şimdiki tehlike insanların bir robot haline gelmeleridir.”9
“Modern insanın karakteri, sadece ekonomik piyasa tarafından belirlenmektedir.
…İnsan artık kendine yabancılaşmıştır. İnsan, kendi elleriyle yaptığı şeylerin önünde diz çökme çelişkisini yaşamaktadır. Tanrılaştırdığı nesneler insanın enerjisini bambaşka ve yabancı bir şekle dönüştürmektedir. Allah’ın bütün putları yok etme emrine rağmen insan, artık kendi elleriyle yaptığı resimlere tapıyor. Yeni idoller (putlar) karşısında eğiliyor ve bunu yaparken de Allah adına yeminler ediyor.”10
Tüm bu tespitlerden sonra, Es’ad Efendi (ks)”in Batı insanındaki bu yıkımın arka planında ahlakî yozlaşmaya işaret edip çözüme buradan başlanmasını savunması, dikkat çekicidir.11
Dipnotlar:
1) Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, c. 5, s. 295; İbni Mace, Sünen, c. 10, s. 295.
2) Carl Vett, Kelamî Der-gahından Hatıralar, çev.: Ethem Cebecioğlu, Ankara 2001, s. 184.
3) Bedri Gener, Modernliğin Hikmetinden Sual, Kadim Yay., İstanbul 2016, 1. Baskı, s. 150.
4) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, İstanbul 2004, s. 214.
5) Kemal Karpat, İslamın Siyasallaşması, çev.: Şiar Yalçın, 5. Baskı, Timaş Yay., İstanbul 2013, s. 677.
6) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, s. 100.
7) Aynı eser, s. 93.
8) Aynı Eser, s. 168.
9) Erich Fromm, Çağdaş Toplumların Geleceği, çev.: Gülnur Kaya, Kaan H. Ökten, İstanbul 1996, ss. 178-179
10) Aynı eser, ss. 15, 17, 24. 11) Vett, Dervişler Arasında, s. 100.