Prof. Dr. M. Esad COŞAN: İNTİSAB  & ZİKİR

İNTİSAB  & ZİKİR   TARİFİNE BİR ÖRNEK

[Bu metin internetten kısaltılarak alınmış olup   A.B.D.’nin Pennsylvania kentinde  intisab eden  müminlere  bir Nakşbendi mürşidinin (Prof. Dr. M. Esad Coşan rh.a.) yaptığı   tasavvufda zikir’in anlamı ve usulu hakkındaki  konuşmadan özetlenerek bir fikir vermesi niyetiyle websitemize konulmuştur. ]

“…Evvelâ berâberce tevbe edelim:

Allah’a dönüş yapmağa tevbe derler. O halde anlaşılıyor ki, tevbe sadece “Tevbe yâ Rabbî!” demek değildir. Tevbe aslında insanın hayatını değiştirmesi demektir. Hayatının akışını, yönünü, yaşam tarzını değiştirmesi demektir.

Estağfirullàh… Estağfirullàh… Estağfirullàh…

Estağfirullàh el’azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâhû… El hayyel kayyûme ve etûbü ileyh…

Yâ Rabbi! Yapmış olduğumuz, bugünkü yaşımıza kadar işlemiş olduğumuz hatalarımızı, günahlarımızı, suçlarımızı, kusurlarımızı lütfunla, kereminle bağışla… Bundan sonraki ömrümüzde bizi günahlara, hatâlara bulaşmadan sevdiğin kul olarak yaşamayı nasib eyle…

Tarikata girişte ilk yapılan iş tevbedir.  Kul hakları olabilir.Kul haklarını da tevbe etmek silmez. Allah  kul haklarını affetmiyor, sahibiyle helâlleşmeyi gerekli görüyor.

Tarikata giren bir insan mâdem ahiret saadetini kazanmayı esas alıyor; mâdem “Dünyada ahirette ben Allah’ın sevgili kulu olayım da, bahtiyar olayım, cennetlik olayım, iki cihan saadetine nail olayım!” diye bunu istiyor; bu iki cihan saadetini elde etmesine mani olan şeylerin bir kısmı da kul haklarıdır, onları da ödemeye girişecek. Helâlleşecek, dargınlarla barışacak, hak sahiplerine haklarını verecek.

Günahlarından, kul haklarından başka neleri vardır insanın?.. Namazları, oruçları, eğer kılmamış ise; kılmadığı namazlar, tutmadığı oruçlardan dolayı da vebali olabilir. Bunun vebali sanıldığından çok daha ağırdır.  İnsanın bu dünyada iken namazları kılması lâzım; bir… Kılınmadığı namazları ödemesi lâzım; iki…

Devamlı abdestli gezin! Tarikatımızın usüllerinden birisi de budur. Abdestli gezeceksiniz. Abdestli olan bir insana şeytan tesir edemez. Abdest insanın mânevî bakımdan korunmasını sağlıyor, adetâ bir zırh gibi oluyor, şeytan ona tesir edemiyor.Bir insan böyle abdestli gezdiği zaman, gece abdestli yattığı zaman, melekler etrafında kendisine dua ederler.

Sonra her gün zikir vazifeleriniz olacak tarikata girdiğiniz için… Bu zikir vazifelerini yapacaksınız. Zikir nedir?.. Zikir bir ibadettir. Nasıl bir ibadettir?.. Çok kolay bir ibadettir. Hasta olan da yapabilir, ihtiyar olan da yapabilir, yatalak olan da yapabilir, felçli olan da yapabilir… Yeter ki aklı olsunAklı varsa zikri yapabilir. Çok kolay bir ibadettir, çok sevaplı bir ibadettir. Kolay olduğu için sevabı az değildir, sevabı çoktur. Kolay olmasının aksine, sevabı çoktur.

Bir kere bile Allah demenin sevabı çok… Lâ ilâhe illallah demenin sevabı çok… Estağfirullah demenin sevabı çok… “Allahümme salli alâ seyyidinâ muhammed” demenin sevabı çok… Bunlar hakkında yüzlerce hadis-i şerif var… Sevabının çok olduğu kesin… Siz de bir hadis kitabı okursanız,Peygamber Efendimiz’in zikre ne kadar düşkün olduğunu öğreneceksiniz.

İlk başta delil olarak gösterilen ayet-i kerime, bismillâhir rahmânir rahîm:

(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullàhe zikran kesîrâ ve sebbihûhu bükreten ve esîlâ) “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin, sabah akşam onu tesbih edin!”

Tesbih de bir çeşit zikirdir, “Sübhânallah” demektir. Allah’ı çok zikredin, çok tesbih edin diye bildiriyor.

Sonra, sevdiği kulları, çok büyük mükâfatlar verdiği kulları anlatan bir ayet-i kerime var; şöyle başlıyor:

(İnnel müslimîne vel müslimât) [Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar…] diye başlıyor. En sonunda da, (Vez zâkirînallàhe kesîran vez zâkirât) “Allah’ı çok zikreden beyler ve çok zikreden hanımlar… (Eaddallàhu lehüm mağfireten ve ecran azîmâ.) Allah bunlara çok büyük ecirler hazırlamıştır, mağfiretine mazhar edecektir. Affettiği kulları arasına bunları dahil edecektir.” diye bildiriliyor.

Demek ki, zikir Kur’an-ı Kerim’de seksen küsur yerde emredilen bir ibadettir. Kolay bir ibadettir, sevabı çok olan bir ibadettir. Şerefi çok büyük bir ibadettir. Çünkü sen Allah’ı zikrettikçe, Allah da seni zikreder. düşünebiliyormusun ki, kâinatı yaratan, alemlerin Rabbi seni zikrediyor. Allahın bir kulu zikretmesi onun için hem çok büyük şereftir, hem de kimbilir o zikirden neler neler kazanacaktır o kul…

Onun için zikir vazifeleriniz olacak, zikir vazifelerinizi yapacaksınız!

Zikir vazifelerini bütün müslümanların yapması lâzım ama, herkes her konuda ciddî ve titiz olmuyor, çalışkan olmuyor, vazifelerini yapmıyor. İbadetlerini bile yapmıyorlar. Biz müslümanlığı tam yapmak isteyen insanlar olduğumuz için, zikir vazifelerini de ihmal etmiyoruz. Bir de zikrin sevabı çok olduğundan, zikreden insanların kazancı birden büyüyor. Allah’ın sevgili kulu olması hızla mümkün oluyor.

İnsan Allah’ın sevgili kulu olmak için ne yapacak?.. Hadis-i şerifte bildiriliyor ki: “Kulum bana farz ibadetlerini yaptıkça, ben o kulumu iyi bir kul olarak sayarım, severim. Nafile ibadetleri yaptıkça da, kulum bana yakınlaşmaya devam eder.” Yâni farzlardan ayrı fazîlet babından ibadetleri yapa yapa kulum bana yakınlaşmaya devam eder. Yâni Cenâb-ı Mevlâya ulaşmaya doğru bir gidiş var… (Hattâ ühibbehû) Nihayet ben o kulumu severim.” Nafile ibadetleri yapa yapa nihayet Allah o kulu seviyor. Sevdiği zaman evliyası oluyor işte… O zaman kerametleri, her şeyi oluyor.

İşte Allah’ın o rızasını kazanmak için, en kestirme yol, en çok sevap kazanma şekli zikirdir. Onun için, tarikatta zikir vazifelerinizi yapacaksınız.

Her gün zikirleriniz olacak. Niye her gün… Çünkü, zikir dervişin gıdasıdır. Derviş mânevî gıdasını zikirden alır. İnsan yemek yemediği zaman halsiz düştüğü gibi, gıda aldığı zaman kuvvetlendiği gibi, derviş de zikirle kuvvetlenir.Zikri her zaman yapabilirsiniz. Zikrin mecburi bir zamanı olmadığı gibi yasak bir zamanı da yoktur. Bütün gün, istediğiniz bir zaman yapabilirsiniz.

Zikri  tam usûlüne uygun yapmak istiyorsanız, sakin bir yerde, tenha, temiz bir yerde diz çökerek oturursunuz. Gözünüzü yumarsınız, tadını çıkarta çıkarta yaparsınız zikrinizi…

Evvelâ 25 defa  “Estağfirullah” diyerek başlayacaksınız ki, bir mânevî temizlik olsun.

Sonra bir Fâtiha, üç Kulhuvallah okuyacaksınız. Bunların sevabını Peygamber SAS Efendimiz’e ve Peygamber Efendimiz’den bize kadar gelmiş geçmiş pirlerimizin, şeyhlerimizin ve evliyâullah büyüklerimizin ruhlarına hediye edeceksiniz.

Biliyorsunuz bu iş nasıl geldi bize kadar: Peygamber Efendimiz insanları hak yola davet etti, yaşadı. Ondan sonra vefat etti, ahirete göçtü. Ondan sonra Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz geldi, hulefâ-i râşidîn geldi. Ondan sonra evliyâullah geldi, mürşid-i kâmiller, büyük alimler, Allah’ın sevgili kulları, mübarek kulları geldi. Bu irşad vazifesini yaptılar, yaptılar, yaptılar… Buna tarikat diyoruz.

Kimlerdir o büyüklerimiz: Bahâeddin Nakşıbend Efendimiz büyüğümüzdür, İmâm-ı Rabbânî Efendimiz büyüğümüzdür, Abdülkàdir-i Geylânî Efendimiz büyüğümüzdür, Şehâbeddin Sühreverdî Efendimiz büyüğümüzdür…Hàlid-i Bağdâdî Efendimiz büyüğümüzdür, Mevlânâ Celaleddin Rumi  Hazretleri yine büyüğümüzdür, akrabamız olan bir tarikattandır…  Şâzelî Tarikatı büyükleri büyüklerimizdir. Yâni zikre oturduğumuz zaman onlara bir Fâtiha, üç Kulhüvallah gönderiyoruz. Bu gider; sen okursun, Allah onlara bildirir. Onlar da sizi bilirler. Dünyadan filânca şahıs bana Fâtiha gönderiyor, sevaplı şeyler gönderiyor, evlâdım benim diye sever.

Evliyâullah’ın ruhlarının hürriyeti vardır ahirette, serbestliği vardır, tasarrufatı vardır, vazifeleri vardır. Onlar insanların rüyasına girerler, hak yolu gösterirler, nasihat ederler. Öyle kabiliyetleri vardır evliyâullahın…

Sonra gözünüz kapalı üç rabıta yapacaksınız.

Rabıta tefekkür mânâsınadır burda… Üç tefekkür ve tahayyül yapacaksınız. Tahayyül, hayal etmek demektir.

Birincisi Rabıta-i Mevt… Yâni, bu hayatın fâni olduğunu, bir gün gelip öleceğinizi, öldükten sonra kıyametin kopmasından sonra kabirden kalkacağınızı, mahşer yerinde toplanacağınızı, Allah’ın insanları muhakeme edeceğini, sevapların günahların tartılacağını, iyilerin bir tarafa, kötülerin bir tarafa ayrılacağını; iyilerin sıratı geçip cennete varıp ebedî saadete ereceğini, kötülerin cehenneme atılıp yanacağını biliyoruz. Bunları düşünmeye rabıta-i mevt yapmak denir. Bunun aslı Peygamber Efendimiz’in tavsiyesidir. Efendimiz ölümü çok düşünmemizi tavsiye ediyor.

Ölüm biraz acı bir şeydir, korkunç bir şeydir amma, bu nefis ölüm korkusundan başka bir şeyle de ıslah olmaz. Nefsi ıslah etmek için en iyi çare bu olsa gerek ki, Peygamber Efendimiz ölümü düşünmeyi tavsiye ediyor.

İkincisi insanın mürşidini düşünmesi: Rabıta-i Mürşid… .Nerde olursanız olun…  Nerde olursak olalım bizimle irtibat kuracaksınız, zikre oturduğunuz zaman… Gözünüzü kapatacaksınız, bizi böyle karşınızda göz önüne getireceksiniz, bizimle mânevî bağlantınızı kuracaksınız.İnsan bu bağlantıyı kurduğu zaman ne olur?.. Bu bağlantıyı kurduğu zaman, büyüklerin mânevî halleri, feyizleri ona intikal eder. Yaptığı ibadetin tadını duyar, faidesini görür, feyzi çok olur, içi dışı nurlanır, tarikatta ilerler. Bu ilerlemeyi güzel yaparsa, Rasûlüllah’la buluşmaya gelir.Allah’la buluşmaya gelir.

Onun için, rabıta-i mürşidi de güzelce yapın! Bunu yaptığınız zaman feyziniz, zikir yaparken aldığınız mânevî duygular daha kuvvetli olacak, tarikatta ilerlemeniz daha iyi olacak.

Üçüncüsü: Rabıta-i Huzur…Allah’ın huzurunda olduğunu düşünmen demektir. Kur’an-ı Kerim’de buyruluyor ki:

(Ve hüve meaküm, eyne mâ küntüm) “Siz nerde olursanız olun ey kullar, Allah sizin yanınızda!..”

(Lâ tüdrikühül ebsâr ve hüve yüdrikühül ebsâr) “Kullar onu görmeze ama, o kulları görür.” O bizi görüyor, her halimizi biliyor, her yaptığımızdan haberdar…

Gözünüzü kapattığınız zaman, Allah’ın huzurunda olduğunuzu düşüneceksiniz. “Sen beni görüyorsun, benim söylediklerimi biliyorsun! Söylemesem, içimden geçenleri biliyorsun!.. Sen alemlerin Rabbisin, ben seni kulunum… Sen her şeye kadirsin, ben senin lütfuna muhtacım… Ben fakirim, ben muhtacım, ben acizim… Sen bana lütfedersen, benim halim iyi olur. Ben senin iyi kulun olmak istiyorum, bana yardım etmeni istiyorum. Bana yardım et de ben de senin sevdiğin kullardan olayım, iyi kullardan olayım, iyi işler yapabileyim… Ömrümü rızana uygun geçirebileyim yâ Rabbi!..” diye dua edeceksiniz.

Ondan sonra Allah’ın huzurunda olduğunuz mânâsını kaybetmeden, elinizde tesbihle zikre başlayın!..

  1. Yüz defa“Estağfirullah…”deyin!.. Hadis-i şerifte vardır, Peygamber Efendimiz SAS’in tavsiyesidir.
  2. Yüz defa“Lâ ilâhe illallah”deyin!..
  3. Bin defa“Allah…”deyin!.. Her yüz defasında “İlâhî ente maksudî ve rıdàke matlûbî” deyin!.. Bu da hadis-i kudsîden alınma bir sözdür. “Yâ Rabbi! Maksudum sensin, ben senin rızanı istiyorum.” demektir.
  4. Yüz defasalevât-ı şerifegetirin! Bu da hadis-i şerifte vardır.
  5. Yüz defa daKul huvallàhu ehad’ı okuyun!.. Bu da hadis-i şerifte vardır. Hadis-i şerifleri uygulamış oluyorsunuz. Zikri hadis-i şeriflere uygun olarak yapmış oluyorsunuz.

Bu zikirleri böyle yaptıktan sonra dualar edeceksiniz. Annenizi, babanızı duadan unutmayacaksınız! Ondan sonra müslümanlara dua edersiniz.

Tabii, zikir bu kadarcık değildir. Zikir başka zaman da yapılabılır. Onu da zikr-i kalbî ile yaparsınız.

Şimdi ben size zikir telkin edeyim, beni dinleyin:

–Lâ ilâhe illallah… Lâ ilâhe illallah… Lâ ilâhe illallah…

Buyrun, siz de hep beraber söyleyin, Allah şahid olsun:

Lâ ilâhe illallah… Lâ ilâhe illallah… Lâ ilâhe illallah…

–Allah…

Allah…

–Allah…

–Şimdi ağzınızı kapatın, gözünüzü de kapatın!.. Allah demeyi içinizden devam ettirin, sessiz olarak…

……………..

Allah mübarek etsin… İşte böyle sessizce, dil dudak kıpırdamadan, kimse anlamadan yapılan zikre de zikr-i kalbî derler. İçinden yapıldığı için, kalbinden yapıldığı için kalbî deniliyor. Bunun sevabı çok yüksektir. Bunu kimse bilmez, gösteriş tehlikesi olmaz, başkasının dikkatini çekmez. Melekler de duymazmış, bilmezmiş bunu… Allah’ın bildiği bir zikir…

Bu zikre de devam edin! Yolda, işte, vasıtada, otururken, yürürken, hattâ yatakta uyumadan yatarken kalbiniz “Allah… Allah… Allah…” diye zikretsin!..

Siz de böyle zikri her zaman yapın…

Tabii, ana çizgiyi, ana çerçeveyi iyi bilmek lâzım!.. Bizim yolumuz iyi müslüman olmak yolu, Peygamber Efendimiz’in yolu, sahabe-i kirâmın yolu, Kur’an yolu; bunu iyi bileceğiz. Bu çerçeveden dışarı çıkmamak lâzım!.. Çünkü, bir çok insanlar din namına çerçeveden dışarı çıkıyorlar, başka şeyler yapıyorlar, günahlara giriyorlar, haramlara bulaşıyorlar… Hem dünyaları mahvoluyor, hem ahiretleri mahvoluyor. O bakımdan an çerçeveyi unutmayalım!..

Onun için size tavsiye ediyorum, Riyâzüs Sàlihîn kitabını okuyun!

Namazları evvel vaktinde kılın!..

Farz namazlardan ayrı öteki namazları,nafileleri kılacağız.Peygamber Efendimiz’in tavsiye ettiği namazlardır.  Nafile namazları kıldığımız zaman, Allah’ın sevgisini kazanırız. “Bak, kulum mecbur olmadığı şu ibadetleri de severek yapıyor!” diye Allah sever.

  1. Sabah namazından sonra uyumayıp, Kur’an okuyup, Evrad’ımızı, dualarımızı okuyup, güneşin doğmasından yarım saat geçinceye kadar meşgul olupişrak namazıkılmak…

Ne zaman kılınıyor?.. Güneş doğduktan yarım saat, kırkbeş dakîka sonra kılınabiliyor.

  1. Sabahla öğlen arası birduha namazıvardır. Öğlene kırkbeş dakika kalıncaya kadar kılınabilir. Dört rekât, iki rekât veya daha fazla olarak onu da kılın!..
  2. Akşam namazının sünnetinin arkasından, Peygamber Efendimiz’in tavsiye ettiği sevaplı namazlardan birisi olarakevvâbîn namazıvardır.
  3. Yatsı namazını kılıyoruz.

Yatma zamanı gelince taze abdest alacaksınız, dört rekat namaz kılıp abdestli yatacaksınız!..

  1. Geceleyin de uykunuzu bölüpteheccüd namazıkılmaya çalışın!

Bu namazları SAS Efendimiz tavsiye etmiş, biz de tavsiye ediyoruz.

Bazı sevaplı oruçlar var:

  1. Bir kere haftalık pazartesi perşembe oruçları var… Peygamber efendimiz tutarmış, bize de tavsiye ediyor. Tutabilirseniz bunları tutun!..

2.Her arabî ayın başında ortasında, sonunda oruç tutmak tavsiye ediliyor.

  1. Her arabî ayın ortasında, ayın onüç, ondört, onbeşinde, yâni  dolunay olan gecelerin gündüzlerinde oruç tutmayı tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz…

Başka sevaplı neler var?.. İlim öğrenmek sevaptır, öğretmek sevaptır. Öğrenirsiniz, öğretirsiniz. Okursunuz, okutursunuz. Kur’an öğrenirsiniz, öğretirsiniz, ezberlersiniz. İslâm’ı yaymaya çalışırsınız.

Demek ki insan elinden geldiğince çeşitli hayırlar yapabilir. Kendisinden sonra da sevap kazanmasına sebep olacak eserler bırakabilir.

Genel olarak sevaplı işleri yapmağa dikkat edeceksiniz.

Genel olarak günahlardan kaçınmağa dikkat edeceksiniz; harama, şüpheliye yaklaşmayacaksınız.Helâlleri yapar, haramlardan kaçınırsınız. Sevaplı işleri yapar, günahlardan kaçınırsınız. Takvâ ehli müslüman olmağa gayret edersiniz.

Üçüncü ana prensibimiz nedir?.. Huylarımızı güzelleştirmektir. İnsan müslüman olur ama, insanın içinde iyi huylar olduğu gibi kötü huylar da vardır. Kötü huylar da kalabilir.

Kin tutmak kötü huydur. Hased etmek kötü huydur, kendini beğenmek kötü huydur. Kibirlenmek kötü huydur. Cimrilik kötü huydur… Bu kötü huyları insanın içinden çıkartması lâzım, iyi huyları alması lâzım!..

Tasavvuf, büyük ölçüde ahlâkı düzeltme yoludur.Onun için, kötü huyları atıp iyi huyları almak lâzımdır.

Aslında tarikat değimiz şey, eğitim demektir, ahlâk eğitimi demektir, tekke terbiyesi demektir. İnsanın kâmil bir insan olması demektir. Allah bu işleri yapmağa sizleri muvaffak eylesin…

Her biriniz bir Fâtiha, üç Kulhuvallah okuyun da, bunları Peygamber Efendimiz’e, pirlerimize ve mürşid-i kâmillerimize hediye edelim, ondan sonra duanızı yapayım:

………………………

Bismillâhir rahmânir rahîm:

(İnnellezîne yübâyiuneke innemâ yübâyiunallàh… Yedullàhi fevka eydîhim… Ve men nekese ve innemâ yenküsü alâ nefsihî… Ve men evfâ bimâ àhede aleyhullàhe feseyü’tîhi ecran azîmâ.) Sadakallàhul azîm.

[Muhakkak ki sana bey’at edenler gerçekte Allah-u Teâlâ’ya bey’at etmişlerdir. Allah’ın kuvvet ve yardımı bey’at edenlerin üstündedir. Şu halde kim bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ile sözleştiği şeye vefa, onun hükmünü îfâ ederse, Allah da ona büyük bir ecir verecektir.]

hdinize sàdık olun, Allah’ın yoluna vefâlı olun, sırat-ı müstakîmden sapmayın!.. Allah-u Teâlâ sizleri bundan sonra nefse şeytana yenilmeyenlerden eylesin… Yolunda dâim eylesin, zikrinde kàim eylesin… Tarikatın âdâbını, ahlâkını öğrenip, tekke âdâbına sahib kâmil, sàlih, velî, mahbub bir kul olmayı nasib eylesin…

Gönlünüzü nurlandırsın, gönlünüzün pasını izâle eylesin, gönlünüzün perdesini kaldırsın… Ma’rifetullaha erdirsin, ârif kullar olun… Aşkullaha, muhabbetullaha erdirsin; Allah’ın aşıkları olarak Allah’ın dinine aşıkàne hizmet eyleyin… Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin huzur-u izzetine sevdiği, râzı olduğu kullar olarak varıp, Rabbim sizi cennetiyle, cemâliyle taltif eylesin…

Bihürmeti esrâr-ı sûretil fâtiha!..

  1. 7. 1995 / Pennsylvania – U. S. A.

Bu sohbetin tamamı okumak için tıklayınız.
http://www.aitco.com/sonuyari/public_html/kitap/istaha/ders2.html