Tasavvuf: Evrenin ‘Eskimeyen’ Geleneği

Editör Notları-2

Tasavvuf neden “evrenin ‘eskimeyen’ geleneği”dir?

“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imrân, 19)

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki aslâ kabul edilmeyecektir. Ahirette de ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyuruyor. (Mâide,3)

“Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm, 30)

Bu soruyu yanıtlama gereği Tasavvuf&Sufiler websitesi internette yayınlanmaya başladığında  konulan logo grafiğine  “evrenin ‘eskimeyen’ geleneği” alt başlığının konulması nedeniyle, bu terim ile ‘ne anlatılmak istendiği’ konusunda iletilen sorular ile ortaya çıkmıştır. Bu sorunun yanıtının anlaşılabilmesi için Allah’ın insanlara gönderdiği dinlerin tarihi süreç içerisindeki seyrini mutlaka dikkate almak gereklidir.

İSLAM İnsanlığın Dinidir

İslâm Allah’ın emridir, hükmüdür. Allah indinde din olarak yalnızca İslâm vardır.

İlk insan ve ilk nebi Âdem  ile başlamış, zamanın akışı içerisinde ve her nebi/rasul gelişinde en mükemmele doğru daima bir gelişme kaydetmiştir. Hazret-i Musâ’ya indirilen İslâm, Hazret-i Nuh’a indirilen İslâm’dan daha mükemmeldi. Hazret-i İsa ‘ya gönderilen İslâm, Hazret-i Musa’ya indirilen İslâm’dan daha mütekamildir. Nihayet Hazret-i Rasulullah’a (s.a.v.) gelince son derecede kemâlini bularak ideal şeklini aldı.

Bu şekilde son ve en kamil din olan İslâm kıyamete kadar bâkidir. Her yönü ile ilâhidir, günün şartlarına uymaz, o şartları değiştirip kendini yeniler. İnsanların yeni bir dine ihtiyaçları yoktur.

Allah din olarak İslâm dinini seçip beğenmiş ve katında makbul olan İslam’ı Rasulullah  olan Muhammed Mustafa (s.a.v.) vasıtasıyla kıyamete kadar geçerli olarak insanlığa iletmiştir.

İslâm  Allah’ın râzı olduğu ve ondan başkasını kabul etmediği biricik dindir.

Hüküm budur.

Yahudilerin imanı Hz. İsa’ya gelinceye kadar Tevrat’a ve Hz. Musa’nın sünnetine tabi olmak idi. Hz.İsa  gelince O’na tâbi olmaları gerekirken, reddettikleri için hak yoldan çıktılar.

Hıristiyanların imanı da İncil’e ve İsa’nın şeriatını izlemekti. Rasulullah Muhammed Mustafa (s.a.v.) geldikten sonra Hz. İsa ‘ya bağlı olduklarını iddiâ eden hıristiyanlar, gerçekten bağlı olmuş olsalardı, nebi ve rasullerin sonuncusu olan Rasulullah Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e inanmalıydılar.

Gerçek risalet sahibi olan, insanlara ve cinlere olarak gönderilen Rasülu’s-sekaleyn Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) inanmayanlar imandan yoksundur.

“Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Elçisi’ni hidayet ve hak din ile gönderen Allah’tır;  müşrikler hoşlanmasalar da…” (Tevbe, 33)

İslâm’ın diğer bütün dinlerden üstün olması sadece Rasulul-ah’ın yaşadığı Asr-ı saâdet’e özel olmayıp, kıyamete kadar geçerlidir.

İslam nasıl ki bütün dinlere üstün kılınmışsa insanlık tarihi boyunca yaşanmış olan dinlerin manevi boyutu olan tasavvufi uygulamalar da İslam tasavvufu ile neshedilmişlerdir. Bugün bazı tasavvuf karşıtlarının İslam tasavvufu doktrin ve uygulamaları  ile kadim dini geleneklerin bazı yönleri arasında paralellikler görerek tasavvufu başka dinlerden İslam’a tercüme edilmiş olarak anlamaları ve anlatmaları bu inceliği kavrayamamaları sonucudur.

Kendine ‘nefsine levmeden’ bir Hz. Adem ile bugün nefs-i levvame makamındaki bir sufi arasında işte bu açıdan bakılırsa hiçbir fark yoktur. Balığın karnından kurtulmak için yaptığı duada ” Ya Rabbi ben zalimlerden oldum “ diye yakaran Hz. Yunus’un durumu da aynı çerçevede değerlendirilebilir. Rabb-i Müteal’in  ” Kıssaların en güzeli “ olarak  tanımladığı Hz. Yusuf’un serüvenine bu açıdan bakılsa birçok tasavvufi gerçeklik görülecektir. Hele Hz. Musa ile “ilm-i ledün verilmiş bir kul” arasında yaşananlar tamamıyle tasavvuftan ibarettir. Yine Rasulullah (s.a.v.)  ile birlikte hayatını hiçe sayarak hicret yolculuğuna çıkan Sıddık-i Ekber’e yönelik olarak indirilen ayetteki “La tahzen” armağanı, “Muhakkak ki  Allah bizimledir” müjdesi tasavvufun ta kendisidir.

Konuya bu şekilde yaklaşıldığında şu gerçek ayan-beyan görülecektir:

İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar insanalar hidayet rehberi olarak Hakk Teala’dan gönderilen tek din vardır: İSLAM. Bu dinin manevi boyutunun yaşanma alanı olarak insanlık tarihi boyunca tek bir hakikat yaşanmıştır: TASAVVUF. (İsimlerin başka başka olması özde farklılık anlamına gelmez.)

Sorun nerededir o zaman ?

Sorun nasıl Hz. Rasulullah öncesi şeriatler neshedilmişse İslam’ın insanların ruh dünyasında  yaşanması ile ortaya çıkan tasavvufi uygulamaların da İslam sufilerinin nezih uygulamaları ile yenilenmiş olduğunun farkına varıp varmama sorunudur.

İşte bu nedenledir ki Tasavvuf&Sufiler sitesi internette ilk kez yayınlanmaya başladığında  “evrenin ‘eskimeyen’ geleneği”  şiarı seçilmiştir.  Tıpkı “evrenin ‘eskimeyen’ dini” İSLAM gibi…

Eskimeyen ve de eskimeyecek olan…

Kıyamete kadar bakî kalacak olan Allah’ın dini İslam’dır sözkonusu olan… Her dem yenilenen; her an yeniden doğan sufilerin yaşadığı tasavvuf geleneğidir bu…

Selam İslam’ın manevi boyutu olan tasavvufu Hz. Adem’den bu yana  yaşamış ve kıyamete kadar yaşayacak olan sufilere…

Selam hidayete tabi olanlara…

Tasavvuf&Sufiler