Mehmed Akif KÖSEOĞLU: İstanbul’da Nakşî-Ahrârî ve Nakşî-Müceddidî Tekkeleri

İstanbul’da Nakşî-Ahrârî ve Nakşî-Müceddidî Şeyhlerin Postnişîn Olduğu
Tekkeler ve Günümüzdeki Durumları

Mehmed Akif KÖSEOĞLU
Araştırmacı-Yazar

ÖZ
Fatih Sultan Mehmed’in Nakşî meşāyıhından Hāce İshak Buhārî için İstanbul’un Aksaray semtinde Hindîler Kalenderhānesi’ni inşa ettirdiği bilinmektedir. Semerkand’da tekkesi bulunan Şeyh Ubeydullah Ahrār’ın yanında yetişen Simavlı Abdullah İlāhî ve Baba Haydar Semerkandî İstanbul tekkelerinde şeyhlik yapmışlardır. Abdullah İlāhî’nin halifesi Emir Ahmed Buhārî ise İstanbul’da 3 ayrı tekkenin açılmasını ve Nakşıbendiyye’nin Ahrāriyye kolunun yayılmasını sağlamıştır. Miladî 15. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında İstanbul’da faaliyet gösteren Nakşî tekkeleri Ahrāriyye ve yine bu silsileden gelen Kâsāniyye koluna mensuptur. 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye koluna bağlı şeyhler İstanbul tekkelerinde postnişîn olmaya başlamıştır. Bu dönemde bazı tekkelerin farklı ekoller arasında el değiştirdiğine şahit olunmaktadır.
Tebliğimizde, İstanbul’un fethi sonrasında kurulmaya başlanan ve 1925 yılına kadar çeşitli zaman dilimlerinde faaliyet gösteren Ahrārî, Kâsānî ve Müceddidî şeyhlerinin postnişîn olduğu tekkelerin tarihî gelişimi ve bu yapıların günümüzdeki durumları açıklanacaktır.

SUMMARY
It is known that Qalandar-hāne of Hindîler was built by Fatih Sultan Mehmed for Naqshbandi Sheikh Hāce İshak
Buhārî, located in Aksaray district of Istanbul. Abdullah İlāhî of Simav and Baba Haydar of Semerkand were
appointed to dervish lodges in Istanbul after they studied under Sheikh Ubeydullah Ahrār. Emir Ahmed Buhārî,
a disciple of Abdullah İlāhî, established three dervish lodges and spread Ahrāriyye branch of Naqshbandiyya
over Istanbul. Between 15th and 17th century, Naqshbandi dervish lodges were belonged to Ahrāriyya and its
sub-branch, Kâsāniyya. Since the first quarter of 18th century, Naqshbandi-Mujaddidi Sheikhs had been
assigned to dervish lodges in Istanbul. In this period lodges passed through many hands, from one branch to
another. In this paper, historical background and recent conditions of dervish lodges having Ahrāri, Kâsāni and
Mujaddidi Sheikhs established from the conquest of Istanbul to the confinement of lodges in 1925 will be
explained.

DİBĀCE
Tasavvuf ehli, İstanbul’un fethedilmesinde ve ardından şehrin Müslüman kimliği kazanmasında mühim rol oynamıştı. Fatih Sultan Mehmed askerî başarıyla yetinmeyip ilim ve sanatı desteklemek suretiyle yüzyıllar boyunca oluşan İstanbul’un kadim birikiminin gelecek nesillere aktarılmasına gayret etti. Fatih Camii’nin yanına bir kütüphane yaptırarak batı ve doğunun bilgi kaynaklarını burada toplamaya çalıştı. Bir yandan Hıristiyan ve Müslüman ālimler Sultan’ın huzurunda münazaralar yapıyor, diğer yandan mutasavvıflar ile ulema arasında belli kavramlar müzakere ediliyordu1. Mevlânā Mehmed Zeyrek ile Hocazāde’nin tevhid mevzuundaki tartışmasını Taşköprîzāde nakletmektedir2. Fethin hemen sonrasında Pantokrator Kilisesi’nde tesis edilen ilk medresenin de başmüderrisi olan Mevlânā Mehmed Zeyrek aynı zamanda Hacı Bayram-ı Velî’nin halifesiydi. Akşemseddin de burada bir süre ikamet ederek Bayrāmiyye usulünce derviş yetiştirmiştir.

Zeyniyye ve Bayramiyye gibi Nakşıbendiyye de Fatih’in yakın ilgi gösterdiği tarîkatler arasındaydı. Abdu’l-lâtifi Kudsî’den hilafet alan Zeynî şeyhi Mustafa Vefa Efendi için günümüzde kendi adıyla anılan semte Fatih tarafından bir tekke yaptırılmıştır. Tebliğde Fetihten 1925 yılında 677 sayılı Kanun ile kapatılan kadar geçen 472 yılda İstanbul’daki Nakşî-Ahrarî, Nakşî-Kâsanî ve Nakşî-Müceddidî icazetine sahip şeyhlerin postnişîn oldukları tekkelerin kısa tarihi ve günümüzdeki durumlarına dair bilgiler verilecektir. Mevlânā Hālid-i Bağdādî’nin içtihadıyla ortaya çıkan ve 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren İstanbul’da yaygınlaşmaya başlayan Nakşıbendiyye’nin Hālidiyye koluna ait tekkelere ise bu tebliğde yer verilmeyecektir3.

İSTANBUL’DA İLK NAKŞÎ TEKKESİ
Fatih İlçesi’nin Horhor semtinde Şeyh Hāce İshak Buhārî-i Hindî için bir Nakşıbendî tekkesi inşa ettiren Sultan II. Mehmed, burayı kendi vakfına bağlayıp giderlerinin karşılanmasını teminat altına almıştı4. Hindîler Kalenderhānesi adı verilen bu tekke 1197/1783 yılında Halil Hamid Paşa tarafından yeniden ihya edildi. 3,5 asır Nakşıbendî şeyhlerince idare olunan tekke 19. yüzyıl başlarından itibaren Kadirî şeyhlerine intikal etti.
Kudüs’teki Hindîler Tekkesi’nin şeyhi Abdu’r-rahman Riyazüddin Babur (v.1966), bu şehrin İngilizlerce işgali üzerine İstanbul’a geldi. İstanbul işgal edilince İngilizlerce bir süre hapiste tutulduktan sonra serbest kaldı ve 1923 yılında Hindîler Tekkesi’ne postnişîn tayin olundu5. Tekkelerin kapatılması sonrasında da 1945 yılına kadar meşrutada ikamet etti. Tekkenin mescid-tevhidhānesi ile Hāce İshak Buhārî Türbesi 1933’te belediye tarafından yıktırıldı6. İnfeksiyon Vakfı’na tahsis edilmiş olan tekkede 2005 yılında başlatılan restorasyon faaliyeti yıllardır tamamlanamamıştır.

AHRĀRİYYE
Vahdet-i Vücud konusuna ilgi duyan Fatih’in, Şeyh Ubeydullah Ahrār ve Şeyh Sa’deddin Kaşgārî gibi
Nakşıbendiyye’nin Orta Asya’daki mühim temsilcilerini araştırmış, Şeyh Ubeydullah Ahrār’ın halifesi Molla Abdu’r-rahman Cāmî’yi İstanbul’a davet ettiyse de olumlu cevap alamamıştır7. Abdullah İlāhî, Simav’da dünyaya gelmiş ve ardından İstanbul’da Zeyrek Medresesi’nde tahsil görmüştür. Risāle-i Molla İlāhî’de8 Şeyh Abdullah İlāhî’nin 874/1470 yılında Ayasofya Camii’nde vaaz verdiği ifade edilmektedir. Semerkand’a gidip Şeyh Ubeydullah Ahrar’dan hilafet almış, Hācegân silsilesinin ulularından Hāce Mahmud İncîr-i Fağnevî’nin torunlarından Emir Ahmed Buhārî’yi de yanında Simav’a getirerek Anadolu’da Nakşıbendiyye’nin güçlü bir ocağını uyandırmıştır9. Şeyh Abdullah İlāhî’nin izniyle İstanbul’a gidip Şeyh Vefa Tekkesi’nde bir süre misafir olarak bulunan Emir Buhārî, ilmiye çevreleriyle temas kurmuş ve o cenahdan birçok kişiyi Nakşıbendiyye tarikatına bağlamıştır. Şeyh Abdullah İlahî, Fatih’in 1481 yılında vefatı sonrası10 İstanbul’a gelerek Zeyrek Medresesi’ne yerleşmiştir11. Daha önce Akşemseddin’in de ikamet ettiği Zeyrek Tekkesi, Şeyh Abdullah İlāhî’nin burada irşāda başlamasıyla Hindîler Tekkesi’nden sonra Nakşıbendiyye’nin İstanbul’daki ikinci merkezi haline gelmiştir. Evrenosoğlu Ahmed Beğ’in daveti üzerine Yenice Vardar’a (Günümüzde Yunanistan’ın Giannitsa şehri) göç eden Molla İlāhî, 896/1491 yılında orada vefat etmiştir12. Sonraki dönemde Zeyrek Tekkesi’nde Halvetiyye’nin Cemāliyye kolundan Sofyalı Şeyh Bâlî Efendi’nin (v.960/1552) ve Celvetiyye’den Şeyh Zākirzāde Abdullah-ı Biçare Efendi’nin (v.1068/1658) postnişîn olduğu tarihî kaynaklarda ve hālihazırda duvarda asılı durumdaki muahhar kitabede yazılıdır13. Tekkenin 19. asırdaki şeyhlerine dair bilgiler daha detaylı olarak bilinmektedir. Geredeli Semerci Şeyh İbrahim Efendi (v.1247/1831) ile başlayan ve
1925’e kadar süren dönemde Halvetiyye’nin Şa’bāniyye kolunun erkânı tekkede tatbik edilmiştir. Semerci İbrahim Efendi tarafından yaptırılan tekke müştemilatı 1960’lı yıllara kadar ayakta kalmış, sonrasında yıkılarak yerine gecekondular inşa edilmiştir. Ahşap harem binası ise 2012 yılında ortadan kalkmıştır. Zeyrek Camii’nde uzun yıllardır restorasyon yapılmakta olup etrafındaki ahşap evler ve gecekondular yıkılmış durumdadır.
Molla İlāhî’nin halifelerinden Uzun (Tavîl) Muslihuddin Efendi ve Lâmiî Çelebi (v.938/1532) Bursa’da,
Bedreddin Baba Edirne’de ikamet ederken Lûtfullah Efendi Üsküp’te Vodno Dağı’nda bir Nakşî tekkesi tesis etmiştir14.
Şeyh Abdullah İlāhî’nin halifelerinden Mustafa Kocavî, Fatih, Eski Ali Paşa Caddesi üzerinde Tahta Minare Mescidi’ni inşa ettirmiş ve burada irşāda başlamıştır15. Oğlu Şeyh Mehmed Efendi’nin Beyzāvî Tefsiri üzerine bir haşiyesi vardır. Sonraki 3,5 asırlık dönemde burada tekke faaliyeti bulunduğuna dair bilgiye rastlanmazken mescid imamı Rıfāî meşāyıhından Salih Efendi’nin 1295/1878 yılında meşihat koydurmasıyla burada āyin icrasına başlanmıştır16. Tekkenin 1925’teki şeyhi Mahmud Cemāleddin Efendi olup Mehterbaşı Sakallı Rıza Bey isimli bir halifesi vardı17. Tekke arsası 26.6.1936 tarihinde 1150 liraya satılmıştır18. Tekke yıkıldıktan sonra arsasına apartman inşa edilmiştir.
Mevlânā Celâleddin-i Rûmî’nin soyundan gelen ve ilmiyeye mensup olan Ābid Çelebi, Şeyh Abdullah İlāhî’den hilafet aldıktan sonra günümüzdeki adresiyle Fatih İlçesi, Haliç Caddesi, Salih Zeki Sokağı’nda bir mescid inşa ettirip Nakşî usulünü burada tatbik etmeye başlamıştır. 903/1498 yılında vefat eden mescid bahçesine defnedilen Ābid Çelebi’nin kabir taşı kırık vaziyette günümüze ulaşabilmiştir. Tekkede 19. yüzyıl başlarından itibaren Sa’dîyye tarîkatına bağlı şeyhlerin bulunduğu kayıtlardan19 ve hazîredeki kabir taşlarından anlaşılmaktadır. 31
Mayıs 1918 tarihindeki Fatih yangınında ortadan kalkan ve bir daha yaptırılamayan tekkenin o dönemdeki şeyhi hattat Selâhaddin Beğ (v.1930) idi. Hırka-yı Şerif Camii müezzinbaşısı olan Şeyh Selâhaddin Beğ, Hasırîzade Tekkesi şeyhi Elif Efendi’den Sa’dî ve Mevlevî hilafeti20, Kubbe Tekkesi şeyhi İsmail Hilmî Efendi’den Rıfāî hilafeti21 almıştı. Günümüzde sadece hazîresi mevcut olan tekkenin arsasına apartmanlar inşa edilmiştir.
Nakşıbendiyye’nin İstanbul’da daha geniş çevrelere yayılmasında en büyük gayreti hiç şüphe yok ki Molla İlāhî’nin halifesi ve dāmādı Emir Ahmed Buhārî göstermiştir. Sultan II. Bayezid devrinde Edirnekapı dışında, Ayvansaray’da ve Fatih Camii karşısında üç ayrı tekke tesis eden Emir Ahmed Buhārî 922/1516 yılında vefat edince Fatih’teki tekkesine defnedilmiştir.

Emir Buhārî’nin Ayvansaray Mahallesi, Dervişzade Sokağı 2871 ada 1-2 parselde 918/1512 yılında inşa ettirdiği tekke, Emir Ahmed Buhārî’nin torunlarından biriyle evlenen Şeyh Muslihuddîn Mustafa Efendi (v.1068/1658) tarafından tekrar ihya edilmiş ve vakfiyesi yenilenmiştir22. İmam-ı Rabbānî’nin oğlu Muhammed Ma’sum el Farûkî’nin halifesi Mekke’de mukîm Yekdest Ahmed-i Cüryānî’nin yanında yetişen Tatar (Kırımî) Ahmed Efendi (v.1156/1743) ve Muhammed Emin Tokadî’nin (v.1158/1745) postnişîn olmasıyla Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye koluna intikal etmiştir23. Sonrasında ise Şeyh Muhammed Murad-ı Buhārî’den hilafet alan Birgili Halil Efendi (v.1163/1750) burada şeyh olmuştur. 1925 yılında tekkeler seddolunduğunda Cemāleddin Efendi postnişîndi. Tekkenin ahşap şeyh dairesi 1930 yılında yanmıştır24. Keçi çobanlığı yaparak geçimini temin eden Fatma Terzioğlu semāhāne kısmını mesken olarak kullanmaktayken 3 Ekim 1962 günü çıkan yangında bu bina da yanmış ve 4 duvar halini almıştır25. 2000’li yıllara ulaşabilen semāhāne harabesi ve hazîre 2007-2011 yılları
arasında Fatih Belediyesi tarafından restore ettirilmiş ve bir vakfın kullanımına tahsis edilmiştir.
Emir Buhārî tarafından Edirnekapı dışında inşa ettirilen tekke, Eyüp İlçesi, Nişancı Mahallesi, Münzevi Kışla Caddesi, 419 ada (eski 175 ada), 14 ve 15 parsel’de yer almaktaydı. Kuruluşundan kapatıldığı tarihe kadar geçen 4 asır boyunca Nakşıbendî şeyhleri tarafından idare olunan tekkenin son şeyhi M. Emin Efendi 1930 yılında vefat etmiştir. M. Nermi HASKAN’ın aktardığına göre 1. Dünya Savaşı sırasında Metris Kışlası önünde Ramazan topu atılırken topun parçalanması ve bu parçalardan birinin camiye düşmesiyle çatı çökmüş ve bir daha yaptırılamamıştır26. Camiden geriye kalan kısımlar 1941’de Vakıflar İdaresi’nce tamamen yıktırılmıştır. 1974’te arsası üzerinden Haliç Köprüsü’nden gelen çevre yolu geçirilmiştir. Hazîresinde bulunan Şeyhu’l-islam İbn-i Kemal kabriyle birlikte bir kısım kabirler Edirnekapı Necatibey Kabristanı 2. adaya nakledilmiştir. Tekkenin karşısındaki İbrahim Halebî (v.956/1549) kabri de Sakızağacı Kabristanı’na götürülmüştür27.
Emir Buhārî’nin kabrinin de bulunduğu 3. tekke günümüzde Fatih İlçesi, Fevzi Paşa Caddesi, Emir Buhari
Sokağı, 5 numarada inşa edilmiştir. Tekkenin vakfiyesi 916/1510 tarihlidir. Emir Buhārî’nin 922/1516 yılında vefatıyla dāmādı Hāce Mahmud Efendi postnişîn olmuştur. Onun da 938/1532 yılında vefatıyla dāmādı Hāce Abdu’l-lâtîf Efendi (v.971/1563) şeyhlik postuna oturmuştur28. Tekkenin son şeyhi Amasyalı Mustafa Sabrî Efendi, önceki şeyhlerden Halil Cemal Efendi’den Nakşî hilafeti almış, 1918-1921 yılları arasında Meclis-i Meşāyıh āzālığında bulunmuştur. Cerrāhî Āsitānesi şeyhi İ. Fahreddin ERENDEN, Mustafa Sabrî Efendi’nin vefatına şu tarihi düşürmüştür: “Kalb-i āgâh Sabrî’ye ancak / Senin vechin zāhir, 1344”29 1918 yılında çıkan Cibali Yangını bu bölgeye kadar gelip cami, şeyh evi ve derviş hücrelerini ağır hasara uğratmıştır. Sokağın karşısında yer alan metruk haldeki derviş hücreleri yıktırılarak yerine sonradan Belediye tarafından Hesap İşleri Müdürlüğü binası inşa edilmiştir. 1963-66 yılları arasında tekkenin arsasına betonarme tarzda cami yaptırılmış olup küçük hazîresi günümüze ulaşabilmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman, Şeyh Ubeydullah Ahrār’ın halifelerinden Baba Haydar Semerkandî için Eyüp’te
Nişancı Mahallesi’nde bir tekke ve cami inşa ettirmiştir. Halvetiyye’den Ya’kûb-ı Fanî’nin iki halifesi sırasıyla Hasan Burhaneddin Cihangirî (v.1074/1663) ve Abdullah (Abdî Dede) Efendi (v.1088/1677) bu tekkenin irşād postunda oturmuştur30. Hasan Burhaneddin Efendi sonradan Cihangir Camii’ne naklederek irşādını orada sürdürmüş olup vefatında cami yanına defnedilerek türbesi yaptırılmıştır. Baba Haydar Tekkesi ile Fatih’teki tekke uzun müddet aynı şeyhler tarafından ortak meşihatle idare olunmuştur. Tekkenin son şeyhi Nakşî meşāyıhından Hāfız Muhammed Murad Efendi’dir31. Günümüzde de cami olarak ibadete açık vaziyette olup yanında hazîresi mevcuttur.
Ayvansarayî’nin yazdığına göre32 Taşköprülü şeyh Ahmed Efendi kardeşiyle birlikte 900/1494 yılında İstanbul’a gelmiş, günümüzde Eyüp İlçesi, Nişancı Mahallesi, Otakçılar Caddesi, Alaca Tekke Sokağı 96 numarada kalan arsada bir Nakşî tekkesi tesis etmiştir. Onların vefatından bir süre sonra çıkan yangında burası yıkılmış ve yerine birkaç ev yapılmıştır. 1754 yılı sonunda Eyüp Sultan’daki kılıç kuşanma merasimi için buradan geçen Sultan III. Osman eski tekkeden haberdar olunca buraya bir cami yapılması emrini vermiştir. 18. yüzyıl ortalarından 19.
yüzyıl ortalarına kadar Sa’dî şeyhlerinin ayin icra ettirdiği tekke, son 75 senede Rıfāî şeyhlerinin uhdesinde kalmıştır33. Bilgin TURNALI, bu tekkenin son şeyhi, Askerî Matbaa’dan emekli Mehmed Nazım BESEN ile 11 Aralık 1976’da bir görüşme yaparak tekkenin tarihçesi hakkında bilgi almıştır34. Caminin yıkık duvarları ile küçük hazîresi günümüze gelebilmiştir. Tekkenin arsasının bir kısmı Vakıflar İdaresi tarafından özel şahıslara satılmış ve üzerine apartman yapılmıştır.
Emir Buhārî’den Nakşî icazeti alan Hattat Hamdullah35, Okçular Tekkesi şeyhliğinde bulunmuştur. Okçular Tekkesi 20. yüzyılda uzun müddet harabe halde durduktan sonra 2006-2012 yılları arasında gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları neticesinde okçuluk sporuna hizmet veren bir merkez haline getirilmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman, Emir Buhārî’nin halifelerinden Hakîm Çelebi lâkabıyla tanınan Seyyid Muhammed Efendi için 16. yüzyıl ortaklarında bugünkü Vezneciler semtinde bir tekke yaptırmıştır. 974/1566 yılında vefat eden Hakîm Çelebi, hem mürşîdinin hem de kendisinin yakın ilişki içinde bulunduğu Şeyh Vefa Tekkesi’nin hazîresine defnedilmiştir. Kendisinden sonra halifeleri Nakşıbendîzāde Mustafa Çelebi Efendi (v.979/1571), İlahîzāde Ya’kub Efendi (v.990/1582), Kavaklızāde Muhammed Nevālî Efendi (v.993/1585) ve Şa’bān Efendi (v.1002/1593) tekkede irşād hizmetinde bulunmuşlardır36. Şa’bān Efendi bu tekkeden önce Darphane civarındaki Çavuş Tekkesi’nde şeyhlik yapmıştı. Hakîm Çelebi Tekkesi’nin şeyhlerinden Yāsincizāde Abdu’l-vahhab Efendi’nin 1236/1821 yılında Şeyhü’l-islam oluşu sonrasında tekke işlevinin sona erdiği ve 20. yüzyıl başlarına kadar mescid olarak faaliyet gösterdiği tahmin edilmektedir. Tekkelerin kapatıldığı döneme ait bir listede ise
İsmail Zühdî Efendi buranın şeyhi olarak kaydedilmiştir37. Cumhuriyet sonrasında tekke-mescid yıkılmış, arsası istimlâk edilerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin inşaat sahasına dahil edilmiştir.
Emîr Buhārî’nin halifelerinden Vefayîzāde Hoca Mustafa bin Süleyman Efendi’ye bağlanıp hilafet alan
Muhammed Nurullah Gîsudar Efendi, Ayakapı civarındaki Sirkeci Dede Tekkesi’nde şeyhlik yapmıştır. 18.
yüzyıl başından itibaren Halvetî-Sünbülî şeyhleri tarafından idare olunan tekke 1925 yılında kapatıldığında Seyyid Muhammed Hasîb Efendi şeyh idi. Tekke yıkıldıktan sonra arsasına inşa edilen binada bir süre alkol satışı yapılmış, son dönemde ise bir lastik tamircisi faaliyet göstermiştir. Günümüzde Sirkeci İsmail Efendi’nin türbesi mevcuttur.
İstanbul’un en kadîm Halvetî tekkelerinden olan Koruk Tekkesi’nin ilk şeyhi Cemaleddin İshak Karamanî’nin oğlu Hāce Seyyid Muhammed Efendi (v.993/1585), Fatih’teki Emir Buhārî Tekkesi şeyhi Hāce Abdu’l-lâtîf Efendi’den hilafet almıştır. Hāce Seyyid Muhammed Efendi 971/1564 yılına kadar Koruk Tekkesi’nde irşād ile meşgul olmuş, bu tarihte Hāce Abdu’l-lâtîf Efendi’nin vefatı üzerine Emir Buhārî Tekkesi’ne nakletmiştir38.
Koruk Tekkesi’nin 1908’de Sultan II. Abdu’l-hamid tarafından yaptırılan binaları 31 Mayıs 1918’deki yangında tahrip olmuştur39. Harem binası yeniden yaptırılırken tevhidhāne inşaatı 1925’e gelindiğinde henüz tamamlanamamıştı. Uzun müddet atıl vaziyette bekleyen yapıların yerine 1976 yılında cami inşa edilerek ibadete açılmıştır.

KÂSĀNİYYE
Mevlâna Hāce Ahmed Kâsānî’den (v.Semerkand, Dehbid,949/1542) itibaren Nakşıbendiyye’nin Ahrāriyye
kolundan Kâsāniyye ismiyle anılacak bir şube ortaya çıkmıştır. Hāce Ahmed Kâsānî, Şeyh Ubeydullah Ahrār’ın halifesi Kādı Muhammed Semerkandî’den (v. Semerkand, 1505/911) hilafet almıştır40. Kâsāniyye’ye mensup Hāce İshak Efendi’den hilafet alan Hāce Gıyasuddin Ahmed Sādık Efendi’nin 16. yüzyıl sonlarında Fatih’teki Emir Buhārî Tekkesi’ne şeyh olarak tayin olunmasıyla Nakşıbendiyye’nin yeni bir şubesi İstanbul tekkelerinde temsil edilmeye başlanmıştır. Diğer yandan Kâsānî şeyhlerinden Haydar Dede, Üsküdar’da Bülbülderesi mevkiinde bir tekke tesis etmiştir. Bu tekkeden yalnızca bir yatır günümüze ulaşabilmiştir.
Halvetî meşāyıhından olup Şehremini’nde bir tekke kuran Şeyh Mahmud Hulvî Efendi Nakşî-Kâsānî
meşāyıhından Molla Muhammed Vāmî’den de hilafet almıştır41. Halvetî şeyhlerinin anlatıldığı Lemezāt-ı Hulviyye isimli bir eseri bulunan Şeyh Mahmud Hulvî Efendi’nin tekkesinin 1956-57 yıllarında Millet
Caddesi’nin açılışı esnasında ortadan kalktığı tahmin edilmektedir.
Ayvansarayî’nin bildirdiğine göre Fatih’teki Emir Buhārî Tekkesi şeyhi Hāce Fazlullah Efendi’nin halifesi Saçlı Mustafa Efendi, tekkenin matbah kısmında ikamet ederken 1043/1633 yılında burada yangın çıkması üzerine Büyük Karaman semtinde Canbaz Ahırları civarında bir mahzende ikamet etmeye başlamıştır. Sadr-ı a’zam Kara Mustafa Paşa’nın kendisi için bir derviş hücresi inşa ettirmesiyle irşādına orada devam etmiştir. Sadr-ı a’zam olacağını müjdelediği Mehmed Paşa, Saçlı Mustafa Efendi vefat edince kendisi için bir türbe inşa ettirmiş, ancak bu türbe de 1168/1754 yılında yanmış ve burası bir süre harabe halinde kalmıştır42. 19. yüzyıl ortalarında yeniden inşa edilen tekke, 1925 sonrasında yıkılarak ortadan kalkmıştır. Tekkenin yeri bir süre otopark olarak kullanıldıktan sonra arsaya apartman inşa edilmiştir.
Melâmî azizlerinden Sarı Abdullah Efendi’nin torunu olan ve Seyyid Muhammed Murad-ı Buhārî’den Nakşî hilafeti alan La’lîzāde Abdu’l-bakî Efendi, 1156/1743 yılında Eyyûb Sultan’da Özbekler Kalenderhānesi’ni inşa ettirmiş, şeyhliğe ise Hāce Abdullah Nidāî’yi tayin ettirmişti. Eyyûb Sultan’da tesis edilen Kalenderhāne’de, mücerred (bekâr) şeyhlerin bulunması şartı getirilmişti. Tekkenin ilk şeyhi olan Nakşıbendiyye’nin Kâsāniyye şubesine mensup Kâşgārî Hāce Abdullah Nidāî Efendi tekkenin tesisinden bir yıl sonra buradan ayrılarak Murtaza Efendi tarafından yaptırılan tekkeye tayin olunmuştur43. Mescid-tevhidhāne, şeyh evi, mutfak, derviş hücreleri ve selamlık gibi bölümleri bulunan Kalenderhāne’de, 1925 yılına kadar Orta Asya’dan İstanbul’a gelen dervişler ikamet etti. Cumhuriyet sonrası tahrip olan yapılardan şeyh evi, selamlık ve derviş hücreleri yıkılmış, bu alana 1970’lerde Eyüp Diyanet Sitesi yaptırılmıştır. Tevhidhāne kısmı kümbet tarzında olup günümüzde mescid olarak faaliyet göstermektedir.

Bab-ı Seraskerî Müsteşarı Muhammed Abdu’n-nafî Efendi, 1264/1847 yılında annesi Afîfe Hatun adına Eyüp’te Balcı Yokuşu’nun başına bir Nakşî tekkesi inşa ettirmiştir44. Resmiyette M. Abdu’n-nafî Efendi ve soyundan gelenler bu tekkenin şeyhi görünmekle birlikte kendileri önemli devlet memuriyetlerinde bulunduklarından tekkenin vakfiyesine bir hüküm konulmuş ve sokağın karşısındaki Özbekler Kalenderhānesi’nin şeyhlerinin burada da hatm-i hācegân yaptırmaları istenmiştir45.
Nakşî-Müceddidî meşāyıhından Yekdest Ahmed Cüryanî’nin dervişlerinden Tersāne Emîni Yekçeşm el Hac Murtaza Efendi (v.1160/1747) tarafından Eyyûb Sultan’a nāzır bir tepede 1158/1745 yılında tesis edilmiştir.
Tekkenin ilk şeyhi Nakşıbendiyye’nin Kâsāniyye şubesine mensup Kâşgarî Hāce Abdullah Nidaî’nin46
1174/1760 yılında vefatı sonrası sırasıyla halifelerinden oğlu Ubeydullah Efendi (v. 1184/1770), İsa Geylānî Efendi (v.1206/1791), Çelebi Seyyid Muhammed Efendi (v.1208/1794) ve Hāce Hacı İsmail Efendi
(v.1212/1797) tekkede postnişîn olmuştur47. Hāce Abdullah Nidāî Efendi’nin torunlarından Şeyh Muhammed Bahaüddîn Efendi’nin 1918 yılında vefatı sonrasında Seyyid Abdülhakîm Arvasî’nin (ÜÇIŞIK) tayin olunmasıyla tekke Nakşıbendiyye’nin Hālidiyye şubesine intikal etmiştir. Tevhidhāne günümüzde cami olarak faaliyet göstermektedir.
Kâşgarî Hāce Abdullah Nidāî’nin halifesi Beşikçizāde el Hac Süleyman Efendi (v.1214/1799) günümüzdeki Kızılelma Caddesi, Topçu Emin Bey Çıkmazı’nda bir tekke inşa ettirmiştir48. Arapgirli Şeyh Hasan Kâmil Efendi’nin 1324/1906 yılında yeniden ihya ettiği tekke 2009 yılı Şubat ayında çıkan yangında ortadan kalkmıştır.
2010 yılında başlanan rekonstrüksiyon çalışmaları 2011 yılında tamamlanmış olup tekke yapıları Hayat
Vakfı’nın kullanımına tahsis edilmiştir.
Kâşgarî Hāce Abdullah Nidāî’nin bir diğer halifesi Hüseyin Efendi (v.1201/1787), Kumkapı’da Saraç İshak-ı Velî tarafından 15. yüzyılda inşa ettirilen mescidin yanındaki tekkede irşād ile meşgul olmuştur. Hüseyin Efendi’nin soyundan gelen Muhammed Vahdî Efendi tekkenin son şeyhi olup Nakşıbendiyye’nin yanı sıra Rıfāiyyeden de mustahlef idi. Tekke binası 10 Temmuz 1894 tarihindeki büyük depremde yıkılmıştır. 1913 tarihli Alman Mavileri Haritası’nda tekke binalarının yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu yapılar 1925 sonrasında Mithat Paşa Caddesi açılırken yıkılmış, arsasından bir kısmına yol yapılmış, bir kısmına ise Uysal Sokak No:1’deki iş merkezi inşa edilmiştir.1956 ve 1975 yıllarında yapılan yenileme çalışmalarında mimari yapısı değişikliğe uğramakla birlikte cami kısmı günümüze ulaşmış olup ibadete açık durumdadır49. 1925 sonrasında Zekai Dede’nin torunu Mehmed Münir KÖKTEN camide imamlık, mahallede muhtarlık yapmıştır50.
Kaşgārî Tekkesi şeyhi İsa Geylānî Efendi’den hilafet alan Enderunî Mustafa Celâleddin Beğ (v.1236/1821), babası Seyyid Ahmed Efendi’nin 1216/1801 yılında vefatı sonrasında Fatih’in Lalezar semtindeki Vānî Tekkesi şeyhliğine tayin olunmuştur51. 1830 sonrasında Bağdadlı Şeyh el Hac Abdullah Efendi tarafından bir Kādirî dergâhı olarak yeniden inşa ettirilen tekkede Nakşî usulünce hatm-i hācegâna da devam edilmiştir52. Tekkelerin seddolunması sonrasında mesken olarak kullanılan tevhidhāne, 1990’ların sonunda yıkılmıştır. Yol kenarında birkaç mezar taşı mevcuttur. Arsasında bir süre odun ticareti yapılmış olup günümüzde yeniden ihyası beklenmektedir.

İzmirli Seyyid İsmail Efendi’nin oğlu ve halifesi olan Seyyid Mustafa Selâmî Efendi, Buhāra’ya gitmiş,
Nakşıbendiye’nin Kâsāniyye koluna ait hilafetnāme alarak İstanbul’a gelmiştir53. Sadāret Kethüdası Arabacızāde İbrahim Nesim Efendi tarafından 19. yüzyıl başlarında Eyüp’te Nişancı Mahallesi’nde inşa ettirilen Nakşî Tekkesi’nin ilk şeyhi Seyyid Mustafa Selâmî Efendi olmuştur. Tekke sonraki dönemde Rıfāiyye’ye intikal etmiştir. 1983 yılında restorasyona tabi tutulan tekke, 2010 yılında çıkan yangında harap olunca tekrar yaptırılmış ve bir vakfa tahsis edilmiştir54.

MÜCEDDİDİYYE
Afganistan’ın Kabil şehrinde dünyaya gelen Şeyh Muhammed Bākîbillah, Buhāra’da Nakşî-Ahrārî
meşāyıhından Hācegî Muhammed Emkenegî’ye bağlanıp kendisinden hilafet aldıktan sonra irşād için
Hindistan’a gitmiştir55. Delhi’de Muhammed Bākîbillah’ın dergâhında yetişen Şeyh Ahmed Farukî, sonradan İmam-ı Rabbānî olarak tanınacak ve onun içtihadıyla Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye şubesi ortaya çıkacaktır.
İmam-ı Rabbānî’nin yetiştirdiği halifeleri vasıtasıyla Nakşıbendiyye tarikatı çok geniş bir coğrafyaya yayıldı.
Doğduğu Sirhind şehrinde 1034/1624 yılında vefat eden İmam-ı Rabbānî’nin dergâhına oğlu Muhammed Ma’sum Efendi (v.1079/1668) postnişîn olmuştur. İstanbul’a Müceddidiyye şubesi Şeyh Muhammed Ma’sum Efendi’den hilafet alan Seyyid Muhammed Murad-ı Buhārî vasıtasıyla ulaşmıştır. Aynı dönemde Şeyh Muhammed Ma’sum Efendi’nin Mekke’deki halifesi Hāce Yekdest Ahmed-i Cüryānî’den hilafet alan şeyhler de İstanbul’da Müceddidiyye’yi İstanbul’da yayıyorlardı.
Bir süre Şam’da ikamet ettikten sonra 1092/1681 yılında İstanbul’a gelen Şeyh Murad-ı Buhārî 5 sene Eyyûb Sultan Camii civarında kaldıktan sonra tekrar Şam’a dönmüştür. 1120/1708 yılında yeniden İstanbul’a yerleşmek için geldiyse de ziyaretçilerindeki artışı çekemeyenlerce Çorlulu Ali Paşa’ya şikâyet edilmiş ve neticede Bursa’ya sürgün edilmiştir56. 1129/1717 yılında sürgün cezası kaldırılınca İstanbul’a dönmüştür. Şeyhü’l-islam Minkārîzāde Yahya Efendi’nin dāmādı Kengırılı (Çankırılı) Mustafa Rāsıh Efendi (v.1679) tarafından Eyüp İlçesi, Nişancı Mahallesi, Davutağa Caddesi, 2 numarada, 153 ada 1 parselde yaptırılan medreseyi, Mustafa Rāsıh Efendi’nin oğlu Dāmādzāde Ebu’l Hayr Ahmed Efendi (v.1154/1742) tekkeye dönüştürerek Nakşî şeyhlerine vakfetmiştir57. Medresenin yakınında 3 sene kadar ikāmet edip 1720 yılında irtihāl eden Şeyh Murad-ı Buhārî’nin medresenin dershāne kısmına defnedilmesini istemiştir. Tekkede uzun müddet Şeyh Murad-ı Buhārî’nin silsilesinden gelen şeyhler postnişîn olmuş, son dönemde ise Belh’den gelerek buranın şeyhliğine tayin edilen Seyyid Süleyman-ı Belhî ve ailesi yine Müceddidiyye’yi bu tekkede temsil etmişlerdir. Oğlu Seyyid Abdu’l-kādir-i Belhî (v.1923) ve torunu Seyyid Ahmed Muhtar Efendi (v.1933) Nakşıbendiyye’nin yanı sıra 2. devre Melamiyyye’ye de mensuptular58. Tekkelerin seddolunması sonrasında harap olmaya başlayan yapılardan ikinci mescidin çatısı çökmüş, derviş hücreleri zarar görmüştür. Gecekondularca sarılan yapılardan harem ve selâmlık kısmının ahşap malzemesi 1977’de çevre halkınca sökülüp yakacak olarak kullanılmıştır59. 1980’li yıllarda arsasındaki gecekondular temizlendikten sonra 1990’lı yıllarda tevhidhāne, medrese hücreleri ve türbe Hakyol Vakfı tarafından restore ettirilmiş, derviş hücreleri talebe yurdu olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2000’li yıllarda yurt boşaltılmış olup türbe kısmının çatısındaki hasar sebebiyle 2012 yılında tekkenin bütününü kapsayan bir restorasyon faaliyeti başlatılmıştır. 2016 yılına gelindiğinde çalışmalar sürmekteydi.
İstanbul’un fethine katılan gazilerden Akbaba Mehmed Efendi’nin Beykoz’un Akbaba Mahallesi’ndeki kabri yanına 17. yüzyılın başında Canfeda Hatun tarafından bir cami yaptırılmıştır60. Evliya Çelebi Akbaba Tekkesi’nin bakımlı bir tekke olduğunu kaydeder61. 19. yüzyılın ikinci yarısında harap duruma düşen cami binasının yakınına Nakşî meşāyıhından Buhāralı Abdu’l-hakîm Efendi tarafından tek katlı bir tevhidhāne ve yanına meşruta yaptırılmıştır. Babasının 1306/1889 yılında vefatından sonra 1314/1897 yılında Murad-ı Buhārî Tekkesi şeyhi Abdu’l-kādir-i Belhî’den hilafet alan Mehmed Selâhaddin Ekrem (YAVRUTÜRK) Efendi (v.1954), 1328 yılı Muharrem ayında tekkenin şeyhliğine tayin edilmiş62 ve 1925’te tekkeler seddolunana kadar irşād vazifesini sürdürmüştür. Kardeşi Hāfız Ahmed Mükerrem (YAVRUTÜRK) Efendi (v.1960) ise camide imam olarak görev yapmıştır. Canfeda Hatun Camii’ne II. Dünya Savaşı yıllarında cephane depolanınca Akbaba Tekkesi’nin tevhidhānesinin yanına bir minare yaptırılmak suretiyle camiye dönüştürülmüştür.
Murad-ı Buhārî Tekkesi şeyhi Çanakhisarî Hāfız Hacı Muhammed Efendi’den tasavvufî terbiye gören Ahıskalı Beyzāde Hacı Seyyid Mustafa Efendi, Rumeli Kadıaskeri Dāmādzāde Murad Molla’nın Fatih’in Çarşamba semtinde yaptırdığı tekkenin ilk şeyhiydi63. Tekkenin yanına bir de kütüphane yaptırılmıştı. Yangında zarar gören tekkeyi Sultan II. Abdu’l-hamid 1307/1890 yılında ihya etti. 1930’lu yıllarda tevhidhāne kısmı yanmış, harem ve selamlık kısmını oluşturan bina bir süre Biçki İhtisas Mektebi olarak faaliyet gösterdikten sonra boşaltılarak Vakıflar İdaresi tarafından mesken olarak kiraya verilmiştir64. Kütüphanedeki kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.
Murad Molla Tekkesi’nin 3. şeyhi Hāfız Seyyid Muhammed Murad Efendi, 1260/1844 yılında Çarşamba
semtinin Haliç’e bakan yamacında Mevlâna’nın Mesnevisi’nin şerh edildiği, adına Mesnevîhane denilen bir tekke tesis etmiştir65. Son yıllarda restorasyona tabi tutulan bu yapı cami olarak ibadete açık durumdadır.
Mesnevîhan şeyh Muhammed Murad Efendi türbe kısmında medfundur.
Vezir-i a’zam Maktûl Mustafa Paşa’nın Edirnekapı dışında 1166/1753 yılında yaptırdığı tekkenin ilk şeyhi ise Şeyh Murad-ı Buhārî’nin oğlu Muhammed (Ali) Efendi (v.1169/1756) olmuştur66. Kapatıldığı 1925 yılına kadar Müceddidî şeyhleri tarafından idare olunan bu tekkenin 1894 yılındaki büyük depremde kubbesi çöktükten sonra 1897 ve 1906’da tamir görmüştür67. Encümen Arşivi’ndeki fotoğraflardan anlaşıldığına göre tevhidhāne, meşruta ve derviş hücreleri 1935 yılına gelindiğinde çok harap durumdaydı. 1950’li yıllarla birlikte tekke arsasını gecekondular işgal etmiştir. 1990’ların başında gecekondulardan temizlenmiş ve 1997-1998 yıllarında Büyükşehir Belediye tarafından cami ve derviş hücrelerini ihtiva külliye yeniden yaptırılmıştır.
Kendisi de Nakşıbendiyye’ye mensup olan Maktûl Mustafa Paşa, birçok tekkenin inşasına vesile olmuş, kendi vakfından da bu müesseselere gelirler aktarılmasını şart koşmuştur68. Şeyh Murad-ı Buhārî’nin oğlu Muhammed (Ali) Efendi’nin teşvikiyle Karaköy’de tesis edilen Kurşunlu Mahzen Tekkesi’nde her perşembe hatm-i hācegân icrası ve Paşa’nın ruhuna dua edilmesi vakıf şartlarındandır69. Yine Şeyh Muhammed (Ali) Efendi’nin işaretiyle Beykoz’daki Yuşa Tepesi’nde Sadr-ı a’zam M. Said Paşa’nın 1169/1756 yılında yaptırdığı Nakşî tekkesine, sadr-ı a’zamlığa yeniden tayin olunduktan sonra Mustafa Paşa tarafından destek olunmuştur70. Kurşunlu Mahzen Camii, Yeraltı Camii ismiyle günümüzde tanınırken, Yuşa Tepesi’ndeki cami de ibadete açık durumdadır.
Şeyhü’l-islam Samanîzāde Ömer Hulûsî Efendi’nin 1215/1800 yılında Fatih’teki Otlukçu Yokuşu’nda yaptırdığı tekkeye, Mustafa Paşa Tekkesi şeyhi Hāce Kutub Ahmed Hüdāverdî Efendi’den hilafet alan Silistreli Mustafa Efendi postnişîn olmuştur71. Günümüzde bu tekkeden eser kalmamış, yerine apartmanlar yaptırılmıştır.

Ahmed Hüdaverdî Efendi’den hilafet alan Osman Efendi ve oğlu İbrahim Efendi ise kuruluşunda Bayrāmiyye’ye mensup olan Helvayî Tekkesi’nde şeyhlik yapmışlardır72. Bu tekke sonraki dönemde Bayrāmî ve Rıfāî icazetine sahibi şeyhler tarafından idare edilmiştir. 2000’li yıllarda çıkan yangında tevhidhānesi yanmış, günümüze ise sadece türbe kısmı gelebilmiştir.
Ayvansaray Emir Buhārî Tekkesi şeyhi Muhammed Mes’ud Efendi’den hilafet alan Seyyid Muhammed Sādık Efendi, Üsküdar’da Musa Baba Tekkesi’nde şeyhlik yapmıştır. M. Nermi HASKAN’ın bildirdiğine göre tekkenin bugün yalnız iki set halindeki geniş, ağaçlıklı bahçesi, iki katlı küçük meşruta binası ve çok bakımsız durumdaki hazîresi bulunmaktadır. Bahçede, kitābesiz bir kuyu bileziği ve meşrutanın önünde mermer, kapaklı bir abdest teknesi vardır73.
Şeyh Murad-ı Buhārî’nin halifelerinden Kumkapılı Muhammed Nureddin Kâğıdî, Hacı Hüseyin Dede, el Hac Ali Dede ve Seyyid Muhammed Atāullah Efendi isimli üç önemli şeyhin mürşîdidir. Şeyh M. Nureddin Kâğıdî, Muhammed Niyāzî bin Bākî Muhammed el Buhārî’den de Nakşî-Kâsānî hilafeti almıştır74. Hacı Hüseyin Dede, Üsküdar’da Kartal Baba Caddesi’nde Alaca Minare Tekkesi’ni tesis etmiştir. Bu tekkenin 3. şeyhi Müftîzade Muhammed Sādık Erzincanî, bir yandan Yekdest Ahmed Cüryanî’nin halifesi Süleyman Kürdî’den NakşîMüceddidî, diğer yandan Mahmud Şems-i Bitlisî’den Kādirî hilafeti almış olup Zenburiyye ismi verilen bir tarikat şubesinin pîri kabul edilmiştir75. Mevlâna Hālid-i Bağdadî’nin halifelerinden Şeyh Abdu’l-fettah el Akrî’nin (v.1281/1864) postnişîn olmasıyla bu tekke Hālidiyye şubesine intikal etmiştir76. 2000’li yıllara gelindiğinde ayakta kalabilen son kısım olan mutfak bölümünde son şeyhin torunu Şakir Efendi ikamet etmekteydi. 2014-2015 yıllarında tekke tekrar inşa edilmiş ve bir vakfın kullanımına tahsis edilmiştir.
Alaca Minare Tekkesi postnişînlerinden İbrahim Hamdî Celâlî Efendi’den hilafet alan Kırkağaçlı Muhammed Emîn Efendi, Aksaray’da Kasap Hāce Niyāzî Efendi’nin 1272/1855 yılında yaptırdığı tekkenin ilk şeyhi olmuştur77. 1890 yılında yangında harap olunca Halvetî-Uşşakî meşāyıhından Fahreddin Himmetî Efendi 1904 yılında arsaya yeni bir tekke binası inşa ettirmiştir78. Günümüze ulaşan iki katlı tekke binasında semāhāne üst katta yer almaktadır.
Kırkağaçlı Muhammed Emîn Efendi’nin cānişîni79 Abalı Hāfız Muhammed Haydar Efendi ise Yahya Āgâh
Efendi’yi yetiştirmiştir. Davud Paşa’da Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi üzerindeki arsa haline gelmiş Erdi Baba Tekkesi’ni yeniden yaptıran Yahya Āgâh Efendi, tarikat kıyafetleri hususunda derin bilgisiyle tanınmıştı80.
İstanbul’da türbelerdeki sandukaların üzerindeki tacların destarlarının sarılması hususunda mütehassıs idi.
Birçok tarikat sembolünün ihtiva ettiği manaların açıklandığı Mecmuātu’z Zarāif Sandukatu’l Maārif isimli bir eseri vardır. Erdi Baba Tekkesi yıktırılmış ve enkazı 25 Aralık 1963 tarihinde satılmıştır81. Tekke arsasında bir taziye evi bulunmakta olup küçük hazîresi bugün de mevcuttur.
Hacı Hüseyin Dede’nin halifelerinden Hattat Seyyid Mustafa Baba (v.1194/1780), 18. yüzyıl ortalarında Fatih’in Haseki semtinde Seyyid Baba ismiyle anılan bir tekke inşa ettirmiştir82. 1918 yangınında ortadan kalkan bu tekkeden günümüze küçük hazîresi ulaşabilmiş olup arsasında halı yıkama işletmesi faaliyet göstermektedir.
Kumkapılı Muhammed Nureddin Kâğıdî’nin diğer halifesi el Hac Ali Dede (v.1202/1788) ise Eyüp’ün
Düğmeciler Mahallesi’nde inşa ettirdiği tekkede irşād ile meşgul olmuştur. Tekkenin son şeyhi Mehmed Fevzî Efendi (v.1953), Nakşıbendiyye’nin Hālidiyye şubesine mensup olup 1925 sonrası Medine’ye hicret etmiş ve orada Şeyhü’l-islam Ārif Hikmet Efendi Kütüphanesi hāfız-ı kütüplüğünde bulunmuştur83. İki katlı şeyh evi ve tevhidhāneden oluşan tekke yapıları 1950’lerde mevcuttu. Reşat Ekrem KOÇU, 1946’daki durumu tarif ederken, tekkenin geniş ve bakımsız bir bahçe içinde olduğunu ve bahçenin hemen ortasında, asırlar görmüş bir ulu çınar altında bir mezarlık bulunduğunu kaydetmektedir84. 2000’li yıllara sadece hazîresi ve çeşmesi ulaşabilen tekke, 2011 yılında yeniden yaptırılarak bir vakfın kullanımına tahsis edilmiştir.
el Hac Ali Dede Tekkesi şeyhlerinden Edirneli Hacı Muhammed Niyāzî Efendi (v.1288/1871), Eyüp’te İdris
Köşkü mevkiinde, bugünkü Pierre Loti Kahvesi olarak tanınan mekânın arka tarafında bulunan Yekdest Hasan Efendi Tekkesi’nde de bir süre şeyhlik yapmıştır85. Onun vefatıyla da Eğrikapı Emir Buhārî Tekkesi şeyhi Muhammed Sālim Efendi’nin halifesi Ᾱkif Efendi 1321/1903 yılındaki vefatına kadar irşād hizmetini burada sürdürmüştür. Tekke 1925 sonrasında ortadan kalkmıştır.
Kumkapılı Muhammed Nureddin Kâğıdî’nin bir başka halifesi Seyyid Muhammed Atāullah Efendi’dir86
(v.1203/1789). 18. yüzyıl ortalarında Kanlıca sırtlarında yaptırdığı tekkeyi 1223/1905 yılında Mahmud Sāmi Sırrı Paşa ihya etmiştir87. 1976 yılında tevhidhāne kısmı mahalle sakinlerinin gayretleriyle tamirattan geçirilerek cami olarak ibadete açılmış ve yanına bir minare inşa edilmiştir. 2010 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce başlatılan restorasyonda semāhāne, türbe, harem ve selâmlık kısımları yenilenirken bahçeye modern bir üslûpta inşa edilen cami 2012 yılında ibadete açılmıştır.
Kanlıcalı Muhammed Atāullah Efendi’nin halifesi Rûmî Muhammed Nazif Efendi, 1212/1797 yılında Anadolu Hisarı’nda bir tekke inşa ettirmiştir88. Serasker Hasan Rıza Paşa tarafından 1253/1838 yılında ihya edilen tekke 1925 sonrasında yıkılarak ortadan kalkmıştır.
Buhāra’da dünyaya gelen Ahmed-i Cüryānî, ticaret için gittiği Hindistan’da eşkıya saldırısına uğramış ve bir elini kaybetmiştir. Bu sebeple kendisine Hāce Yekdest denilmiştir. Sirhind şehrinde İmam Rabbānî’nin oğlu Muhammed Ma’sum Efendi’ye bağlanmış ve kendisinden hilafet alarak Mekke’ye gitmiştir. 1119/1707 yılındaki vefatına kadar bu şehirde ikamet etmiş, yetiştirdiği halifeleri vasıtasıyla İstanbul’da Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye şubesinin yayılmasını sağlamıştır. Bunlardan en önemlisi İstanbul’a kıymetli eserler bırakan Daru’s-saāde Ağası Hacı Beşir Ağa’dır (v.1159/1746)89. Günümüzdeki Alay Köşkü Caddesi üzerine 1158/1745 yılında inşa ettirdiği külliyenin bir bölümü de Nakşî tekkesi idi. Külliye, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1973 ve 2016 yıllarında tamirattan geçirilmiştir. Tekke binasında şimdilerde İstanbul Valiliği Gönüllü Kuruluşlar Merkezi faaliyet göstermektedir.
Şeyh Ahmed-i Cüryānî’nin bir başka halifesi Şeyhu’l-İslam Seyyid Mustafa Efendi (v.1745/1158) ise Eyüp’te Nişancı Mahallesi’nde 1157/1744 yılında bir tekke yaptırmıştır90. Osmanlı klasik mimarisinin son eserlerinden kabul edilen bu tekkede Tokatlı Hacı Musa Efendi (v.1160/1747), Abdu’l-kerîm Efendi (v.1179/1766), Ispartalı Mehmed Eşref Efendi (v.1248/1833), Mehmed Zekî Efendi (v.1252/1836), Hacı Ali el Uşşākî (v.1279/1862), Mehmed Hasîb Efendi (v.1308/1891) ve Mehmed Rāsih KARTAL postnişîn olarak bulunmuştur91. Tekkeler kapatıldıktan sonra uzun yıllar kullanılmadığından harabeye dönen yapılar 1970’li yıllarda Vakıflar İdaresi tarafından büyük bir restorasyona tabi tutulmuş, ancak işlevsiz bırakıldığından zamanla yıkılmaya başlamış,
camları kırılmış, yapı malzemeleri çalınmıştır. Etrafa kümelenen gecekondular 2000’li yıllarda yıktırılıp tekkede restorasyon gerçekleştirildikten sonra bir vakfın kullanımına tahsis edilmiştir.

Ayvansaray’daki Emir Buhārî Tekkesi, Hāce Yekdest Ahmed-i Curyānî’nin halifeleri Tatar Ahmed Efendi ve Muhammed Emin Tokadî vasıtasıyla Nakşıbendiyye’nin Ahrāriyye kolundan Müceddidiyye koluna geçmiştir.
Şeyh Neccarzāde Mustafa Rızāeddin Efendi (v.1159/1746) Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii’nin yanında bir tekke inşa ettirmiştir. Mustafa Rızāeddin Efendi’nin silsilesi Arabzāde Muhammed İlmî Efendi (v.1130/1718) ve Ebû Abdullah Muhammed es Semerkandî (v.1116/1704) vasıtasıyla Şeyh Ahmed-i Cüryānî’ye ulaşmaktadır92.
Barbaros Bulvarı açılırken 1958 yılında iki katlı tekke binası istimlak edilerek yıktırılmıştır. Tekke
müştemilatından sadece Neccarzāde Türbesi günümüze ulaşabilmiştir.
Neccarzāde Mustafa Rızaeddin Efendi’nin halifesi Attarzāde Hāfız Mustafa Efendi (v.1205/1791),
Dolmabahçe’de Çakır Dede tarafından yaptırılmış mescidin yanına bir tevhidhāne yaptırmış ve burada irşāda başlamıştır93. Oğlu Muhammed Tāhir Efendi (v.1223/1808) ise Kādirîhāne şeyhi Şerif Ahmed Efendi’ye dāmāt olup kendisinden icazet aldıktan sonra tekkede Kādiriyye’nin Rûmiyye koluna göre āyin icra etmeye başlamıştır.
Ahşap bir yapı olan tekke binası, Dolmabahçe meydanı 1958 yılında yeniden düzenlenirken yıktırılmıştır.
Arsasının bir kısmı istimlak edilip yol, bir kısmı da yeşil alan yapılmıştır94.
18. yüzyılda tesir bırakmış Nakşî-Müceddidî şeyhlerinden biri de Ali Behçet Efendi’dir. Sultan III. Selim
tarafından m.1805/h.1220 yılında Üsküdar’da yaptırılan tekkeye önce Kengırılı (Çankırılı) Abdullah Efendi postnişîn olmuştur. Sultan III. Selim’in hallinden sonra 1807’de meşihatten ayrılan Abdullah Efendi’nin yerine Hacı Nimetullah Utarî tayin olunmuştur. Kâbil meşayıhından Feyz Hân Atâ Kâbilî’den Nakşî-Müceddidî icazeti bulunan Hacı Nimetullah Utarî95 1232/1817 yılında vefat edince yerine Ali Behçet Efendi postnişîn olmuştur.
Ali Behçet Efendi, Bursa’da Eminiye Tekkesi banisi Kerküklü Muhammed Emin Efendi’den96 Nakşî-Müceddidî hilafetinin yanı sıra Afyon Mevlevîhānesi şeyhi Alâeddin Çelebi’den de Mevlevî hilafeti almıştı. Muhammed Said Pertev Paşa, Hacı Ahmed Hamdî Paşa, Şeyhu’l-İslâm Turşucu-zāde Ahmed Muhtār Efendi gibi devlet ricalinden de halifeleri bulunan Ali Behçet Efendi, 1238/1823 yılında vefat edince tekkesinin bahçesine defnedilmiştir. Kabir şāhidesinde Mevlevî tacı bulunmaktadır. Tekkelerin kapatılması sonrası yıkılıp ortadan kalkan hünkâr kasrı 2014-2016 yılları arasında gerçekleşen restorasyonda ihya edilmiştir. Pertev Paşa’nın yaptırdığı kütüphane ise günümüzde imam lojmanı olarak kullanılmaktadır.
Selimiye Tekkesi şeyhlerinden M. Said Efendi’nin (v.1313/1896) halifesi İsmail Efendi, Üsküdar’daki Kavsara Mustafa Efendi Mescidi’nde 1307/1890 sonrasında hatm-i hācegân icra ettirmiştir. Yakın dönemde mescid yıkılıp yerine betonarme bir cami inşa edilmiştir.
Selimiye Tekkesi şeyhi Ali Behçet Efendi’nin halifesi Veliyyüddin Efendi, günümüzdeki adresiyle Fatih İlçesi, Onaltı Mart Şehitleri Caddesi, Hallac-ı Mansur Sokağı’nda Derunî Muhammed Efendi tarafından kurulmuş tekkenin postnişîniydi97. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca 31.3.1972 tarihinde alınan Kararla tekke binası İstanbul Üniversitesi’ne satılmış olup 1974’te yıkılan yapının yerine Zooloji Enstitüsü inşa ettirilmiştir. Derunî Muhammed Efendi’nin kabri ise Hallac-ı Mansur Sokağı ile Bozdoğan Kemeri Caddesi köşesine (666 ada 8-9 parsel) taşınmış ve üzerine basit bir türbe binası inşa edilmiştir.
Şeyh Ali Behçet Efendi’nin bir diğer halifesi Muhammed Rıfkî Efendi (v.1271/1855) ise Unkapanı’nda Seyyid Ahmed Buhārî’nin türbesi yanına Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmış tekkenin postnişîniydi98. 1952 yılında burayı gezen A. Süheyl Ünver, tekkenin harap vaziyette olduğunu ve kiracıların tarihi binaları tahrip etmekte olduklarını kaydetmiştir99. Tekke binaları bir süre mobilya ve doğrama atölyesi olarak kullanılmış, tevhidhāne 1980’de yanmıştır100. 2013 yılında tamamlanan restorasyon sonrası binalar bir vakfa tahsis edilmiştir.
Şeyh Ali Behçet Efendi’nin halifelerinden Muhammed Nazif Efendi (v.1238/1823), Eyüp İlçesi’nde, Bahariyesahilinde Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan tarafından yaptırılmış tekkeye babası Merkezzāde Ahmed Efendi’nin vefatı üzerine postnişîn olmuştur. Şah Sultan Tekkesi aslen Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna bağlı olduğundan M. Nazif Efendi’nin Fındıklı’daki Keşfî Cāfer Tekkesi şeyhi M. Nebih Efendi’den de Sünbülî icazeti bulunmaktaydı101. 1925’te tekkelerin seddolunması sonrası cami işlevi üstlenen tevhidhāne, 1953’te Anıtlar Derneği tarafından tamir ettirilmiştir102. Bahariye Caddesi’ne göre aşağı seviyede kalan cami birçok kez su baskınıyla harap olmuş ve sonrasında bakıma alınmıştır.
Şeyh Ali Behçet Efendi’nin halifesi ve Eyüp’te Murad-ı Buhārî Tekkesi şeyhi olan Hāfız Feyzullah Efendi’nin yanında yetişerek Nakşî-Müceddidî hilafeti alan Azîz Mahmud Efendi (v.1316/1898), Haseki’deki Zıbın-ı Şerif Tekkesi’ne ağabeyi Muhammed Cüneyd Efendi’nin 1281/1864 yılında vefatı üzerine postnişîn olmuştur103.
Tekkelerin seddolunması sonrasında harap olan semāhāne 1937 öncesinde çökmüş olup enkazı 1947 yılında Vakıflar İdaresi tarafından satılmıştır104. Şeyh evinin ve hazîrenin arsası ise 1955 yılında istimlak edilerek Haseki Hastanesi sınırları içerisine katılmış ve dolayısıyla tekkeye ait hiçbir eser bırakılmamıştır105.
Murad-ı Buhārî Tekkesi şeyhi Hāfız Feyzullah Efendi’nin halifesi Köprülü Muhammed Cezbî Efendi
(v.1309/1891) ise bir Kādirî dergâhı olarak Hırkayı Şerif Mahallesi’nde yaptırılmış olan Çenezāde Tekkesi’nin şeyh vekilliğinde bulunmuştur. 31 Mayıs 1918 tarihinde çıkan büyük yangında ortadan kalkan tekkenin yeri günümüzde arsa durumundadır.
Köprülü Şeyh Muhammed Cezbî Efendi’den tasavvufî terbiye görüp icazetnāmeye layık bulunan Bahriye’den emekli İbrahim Edhem Efendi, Fatih İlçesi’nin Fethiye semtindeki Kefevî Tekkesi’nin son şeyhiydi106. Hāfız Cevdet SOYDANSES ve neyzen Süleyman ERGUNER kendisinden musıkî dersleri almıştır107. Kefevî Tekkesi günümüzde cami olarak faaliyet göstermektedir.
Kapıcıbaşı Muhammed Tāhir Ağa tarafından Fatih İlçesi’nin Haydar semtinde 1174/1760 yılında yaptırılan tekkenin şeyhliğine Nakşıbendiyye’den Muhammed Sābir Efendi tayin olunmuştur108. Muhammed Sābir Efendi 4 yıl sonra vefat edince Halvetiyye’nin Uşşākiyye kolundan Abdullah Selâhaddin Efendi’nin tayini söz konusu olmuş, Kerküklü Muhammed Emin Efendi’den de hilafeti bulunduğundan bu tekkede dervişlerine Nakşî usulünce hatm-i hacegân icra ettirmiştir109. Tahir Ağa Tekkesi’nin beşinci şeyhi ise Selimiye Tekkesi şeyhi Ali Behçet Efendi’nin dāmādı ve halifesi İbrahim Hayranî’dir. 1918 yılında çıkan Cibali yangınında tahrip olan tekke, Hüseyin Vassaf tarafından ihya edilmiştir110. Tekkenin son şeyhi Ali Behçet KUTELMAN 1935 yılında vefat etmiştir. Günümüzde cami olarak ibadete açık durumdadır.

Tāhir Ağa Tekkesi şeyhi Ali Behçet Efendi’den Nakşî-Müceddidî hilafeti alan Hacı Mustafa Sıdkî Efendi,
Aksaray’da tekkesi bulunan Fahreddin-i Himmetî’den de Halvetî-Uşşākî icazeti almıştı111. 1919 yılı civarında Hırka-i Şerif Mahallesi, Hacı Lütfullah Efendi Sokağı’nda bir tekke inşa ettiren Hacı Mustafa Sıdkî Efendi 1931 yılında vefat etti. 2 katlı kagir bir yapı olan tekke binası 1973’te yıkılarak yerine apartman yaptırılmıştır112.
Ali Behçet Efendi’nin halifelerinden Pertev Paşa’nın kölesi iken istidadı sebebiyle Paşa tarafından tasavvufi terbiye görmesi için Tāhir Ağa Tekkesi şeyhi İbrahim Hayrānî’ye teslim edilen Arap Said Efendi (v.1320/1902), mürşîdinden hilafet aldıktan sonra bu tekkenin karşısındaki Seyyid Velayet Tekkesi şeyhliğine tayin olunmuştur113. Arap Said Efendi, İbrahim Hayranî’nin oğlu Muhammed Feyzullah Efendi’nin vefatı sebebiyle de 11 sene kadar da Tāhir Ağa Tekkesi şeyhliğine vekâlet etmiştir. 31 Mayıs 1918 günü çıkan Cibali yangınında hasara uğrayan ve uzun yıllar atıl olarak bekleyen Seyyid Velayet Tekkesi 1971’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyona tabi tutulmuş ve cami olarak ibadete açılmıştır.
Arap Said Efendi’nin halifelerinden biri Muhammed Ārif Efendi’dir. Fatih’te Macar Kardeşler Caddesi
üzerindeki Dülgerzāde Tekkesi’nin şeyhi Muhammed Sırrî el Vahdetî’nin oğlu olan Şeyh Ārif Efendi, babasının 1295/1878 yılındaki vefatı sonrasında tekkenin şeyhliğini üstlenmiştir114. Onun gayretleriyle yeniden inşa olunan tekkede, 1317 yılı Zilhicce ayında (Nisan 1900) gerçekleşen açılış merasimiyle ibadete başlanmıştır. 1925 sonrasında tekke hazîresi şimdiki caminin batısından kaldırılarak doğu kanadına taşınmıştır. Tekke kısmı yıkılarak yerine apartman yaptırılmış, ahşap olan tevhidhāne kısmının yerine ise 1980’li yıllarda betonarme bir cami inşa ettirilmiştir.
Arap Said Efendi’nin diğer halifesi ise Mustafa Hilmî Sāfî Efendi’dir115. Mürşîdinden aldığı hilafet sonrası bugünkü Millet Caddesi üzerindeki Fındıkzāde Tekkesi şeyhliğine tayin olunan Mustafa Hilmî Sāfî Efendi, tekkenin 1918 senesindeki yangında ortadan kalkması sonrasında Şeyhü’l-İslam Musa Kâzım Efendi’nin delâletiyle Kasımpaşa Uşşākî Āsitānesi’ne nakletmiştir116. 90 yıl kadar arsa halinde kalan Fındıkzāde Tekkesi, 1950’lerde Millet Caddesi’nin açılması esnasında arsanın üzerinden yol geçmesi sebebiyle –biraz gerideki bir parselde- 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından cami olarak yeniden inşa ettirilmiştir.
Ali Behçet Efendi silsilesinden gelen şeyhlerin vazife yaptığı tekkelerden biri de Fatih, Karadeniz Caddesi’ndeki Mimar Sinaneddin Yusuf Ağa’nın yaptırdığı mescide meşihat koydurulması suretiyle tesis edilmiştir. 1925 sonrası cami işlevini sürdüren yapı, 2000’li yıllarda betonarme olarak yeniden inşa olunmuştur.
Eyüp’te bir Kādirî tekkesi olarak faaliyetine başlayan Hātuniye Tekkesi, Ahıskalı Şeyh Hāce Selim Sırrî
Efendi’yle birlikte Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye şubesine bağlanmıştır117. Kerküklü Muhammed Emin Efendi’nin yanında manevî terbiye görüp hilafete layık bulunan Selim Sırrî Efendi 1227/1812 yılında vefat edince hazîreye defnedilmiştir. Bu tekkenin şeyhlerinden Hoca Hüsameddin Efendi İstanbul’un meşhur mesnevihanlarından olup hanım cemaatinin fazlalığı sebebiyle tekkenin isminin Hatuniye veya Karılar olarak anıldığı rivayet edilmektedir. Tekkelerin kapatılması sonrası harap olan tekkenin 1940’lı yıllarda çatısı çökmüştür. 2000li yıllara gelindiğinde ise minaresi şerefesine kadar yıkık vaziyetteydi. 2006-2009 yılları arasında restorasyon gerçekleştirildikten sonra 2010 yılında bir vakfa tahsis edilmiştir.
Hāce Yekdest Ahmed-i Curyānî’nin Şam’da ikamet eden halifesi Süleyman el Kürdî’nin silsilesinden gelen Muhammed Nurî Şemseddin Efendi (v.1280/1864)118, Beşiktaş’ta Kanunî Sultan Süleyman’ın süt kardeşi Yahya Efendi’nin inşa ettirdiği tekkede postnişîndi. 1925’te tekkeler kapanana kadar kendi soyundan gelen şeyhler bu tekkede Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye usulüne göre derviş yetiştirdiler. Çırağan Sarayı’nın üst tarafında büyük bir kabristan içinde yer alan tekke binası günümüzde cami olarak faaliyet göstermektedir.
Üsküdar’ın Toptaşı semtinde bir tekke inşa ettiren Nakşî-Müceddidî meşāyıhından Seyyid Muhammed Hasîb Efendi’nin119 Vefeyāt-ı Ekābir-i İslāmiyye adlı bir eseri vardır. Bu eser, Kadıasker Mehmed Şem’î Efendi’nin Esmarü’t Tevārih (Tarihin Meyveleri) adlı eserinin başlıca kaynağını teşkil etmektedir. Şeyh M. Hasîb Efendi’nin ayrıca Hāce Yekdest Ahmed-i Curyānî ile Muhammed Emin Tokadî’nin menkıbelerini ihtiva eden bir eseri bulunmaktadır. Sonradan Bedeviyye’ye intikal eden tekkeden günümüze sadece Şeyh M. Hasîb Efendi’ye atfedilen fakat şāhidesi bulunmayan bir kabir ulaşabilmiştir. Sonradan dikilmiş latin harfli tabelada ise hatalı olarak Hüseyin Baba yazısı bulunmaktadır.
Nakşıbendiyye’nin Müceddidiyye kolu 19. yüzyılın ilk yarısında Şeyh Muhammed Can-ı Mekkî’nin halifeleri vasıtasıyla İstanbul tekkelerinde yeniden yaygınlık kazanmıştır120. Şeyh Abdullah Ferdî Efendi (v.1274/1858) Fatih, Emir Buhārî Tekkesi’ne postnişîn tayin edilirken121 Şumnulu Seyyid el Hac Ali Efendi Bālâ Tekkesi şeyhi olmuştur122. Topçubaşı Bālî Süleyman Ağa tarafından 868/1463 yılında yaptırılan mescid birçok kez yenilenmiş, 1894 depremi sonrası yıkılınca da Ādile Sultan tarafından büyük bir külliye halinde yeniden inşa ettirilmiştir.
Tekke binasında Silivrikapı İlkokulu faaliyet göstermektedir. Ahşap harem binası bakımsız kaldığından 1941-42 yıllarında şeyh ailesi tarafından yıktırılmıştır123. Tekkenin tevhidhānesi olarak da kullanılan cami günümüzde ibadete açıktır.

DİĞER TEKKELER
Yukarıda isimleri zikredilen tekkeler dışında şeyh silsilelerine kaynaklardan ulaşılamadığından
Nakşıbendiyye’nin Ahrāriyye mi yoksa Müceddidiyye mi koluna mensup olduğu belirlenemeyen bazı
tekkelerden de kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Beykoz’da Selviburnu Nakşî Tekkesi arsa halini almış olup günümüzde sadece hazîresi mevcuttur. Beyoğlu’nda Sıraselviler semtindeki Said Efendi Tekkesi günümüzde Kazancı Ali Ağa Camii ismiyle faaliyet göstermektedir. Bursa’daki Münzevî Tekkesi şeyhi Seyyid Münzevî Abdullah Nasreddîn Efendi’den hilafet alarak İstanbul’a gelen Darendeli Seyyid Ömer Rızāî Efendi için Vezir-i a’zam İzzet Paşa’nın Eyüp’te yaptırdığı tekke124 2000’li yıllarda yanıp yok olduktan sonra 2014 yılında yeniden yaptırılmış ve bir vakfa tahsis edilmiştir. Eyüp’te Eyyûb Sultan Türbedarı Ahmed Efendi tarafından tesis edilen Ahmed Dede Mescidi Tekkesi’nden sadece bir yatır ve tekkenin bānîsinin ismini yaşatan Ahmet Dede Sokağı bugüne ulaşmıştır. Rumeli Hisarı yakınındaki Nalbur Mehmed Efendi Nakşî Tekkesi de 1925 sonrası ortadan kalkmıştır. Eyüp’te Düğmeciler Mahallesi’ndeki Kirpasî Tekkesi’ne Eyyûb Sultan Camii hatîbi, Nakşıbendiyye’den Hāfız Ahmed Efendi’nin postnişîn olmasıyla birlikte burada hatm-i hācegân ifasına başlanmıştır. 1980’de tekke binası yıkılmış, hazîresinden ise birkaç mezar taşı kalabilmiştir. Fatih’de Ordu Caddesi, Yeşil Tulumba Sokağı’nda bulunan Halvetiyye’den Altuncuzāde Tekkesi’nde 19. yüzyıl başlarında Nakşıbendiyye’den Abdullah Efendi ve Hasan Efendi şeyhlik yapmıştır. Tekkeden duvar kalıntılarıyla hazîre günümüze ulaşmıştır. Fatih’te Türkeli Caddesi’ndeki Halvetiyye’den İbrahim Paşa (Muhsine Hatun) Tekkesi’nde de 19. yüzyıl başlarında Nakşî şeyhleri irşād hizmeti vermiştir. Tekke ortadan kalkmış olup cami ise ibadete açık durumdadır. Hakîkîzāde Osman Efendi tarafından 17. yüzyıl başlarında Ayvansaray semtinde tesis
edilen Halvetî tekkesinde de 19. yüzyılda Nakşî şeyhlerinin postnişîn olduğunu hazîredeki kabir taşlarından anlayabiliyoruz. Kāriye Camii’nin arka tarafında Sahabeden Ebû Said el Hudrî açık türbesinin yanına türbedar Seyyid Muhammed Ārif Efendi tarafından bir Nakşî tekkesi tesis edilmiş olup bu tekke 1925’e kadar faaliyetini sürdürmüştür. Edirnekapı yakınında Şeyh Ahmed Kâmil Efendi’nin yaptırdığı Şeyh Türlü Nakşî Tekkesi ise günümüze bütün müştemilatıyla ulaşabilen nadir tekke yapılarındandır. Kapı Halifesi Ahmed Nasrullah Efendi’nin –günümüzdeki adresiyle- Fatih İlçesi, Mütercim Asım Sokağı’nda 1190/1776 yılında inşa ettirdiği tekke bugün arsa halini almış durumdadır. Fatih, Lalezar’da Zihgirci Seyyid Kemaleddin Efendi Mescidi’nde Salih Efendi isminde bir Nakşî şeyhinin bulunduğu 1199/1784 tarihli bir tekke listesinden anlaşılmaktadır125. Bu tekke sonradan Şeyh Alyanak Ali Efendi tarafından bir Rıfaî tekkesine dönüştürülmüş olup günümüzde cami olarak faaliyet göstermektedir. Sarıyer İlçesi’ne ismini veren Sarı Baba ve Kara Baba isimli iki zatın bir bahçe içerisinde bulunan kabirlerinin yanına kurulan Nakşî tekkesi Ali Kethüda Camii Derneği tarafından 1965 yılında yıktırılarak yerine imam lojmanı yaptırılmıştır126.
Orta Asya’dan gelen dervişler için bir nev’i misafirhāne işlevi gören tekkelerden Fatih İlçesi, Binbirdirek
Mahallesi, Katip Sinan Camii Sokağı’ndaki Özbekler Tekkesi’nde günümüzde Uluslararası Tasarım Merkezi faaliyet göstermektedir. Üsküdar, Sultantepesi’ndeki Özbekler Tekkesi ise restorasyon geçirmiş ve bir vakfın kullanımına tahsis edilmiştir. Üsküdar’da Çinili Camii’nin karşısındaki geniş bir bahçe içesindeki Afganîler Tekkesi’ne ait binalar zamanla yok olmuş, en son şeyh evi 2011 yılında yanmıştır. Günümüzde yeniden inşasına başlanmıştır.
Beşiktaş’taki Cāvid Ağa Mescidi Tekkesi, Beyoğlu’nda Arap Camii Mahallesi’ndeki Canfeda Tekkesi,
Tophane’de Nusretiye Camii’nin kuzeydoğusundaki Çavuşbaşı Tekkesi, Fındıklı’daki Mehmed Said Efendi
Tekkesi, Beyoğlu’nda, Şahkulu Mahallesi’ndeki Seyyid Emin Efendi Tekkesi, Cankurtaran semtindeki Ağa
Şeyh Tekkesi, Edirnekapı civarındaki Acıçeşme (Ekmekçibaşı) Tekkesi, Unkapanı’ndaki Hıfzî Efendi Tekkesi ve Fatih’te Kasap İlyas Mahallesi’ndeki Hamid Ağa Tekkesi sadece isimleri tespit edilebilen, fakat şeyhleri hakkında malûmata ulaşılamayan diğer Nakşî tekkeleridir.

HÜLÂSA
İstanbul’da fetihten 1925 yılına kadar faaliyet gösteren 500’e yakın tekkeden 87’sinde Nakşıbendiyye’nin
Ahrāriyye, Kâsāniyye veya Müceddidiyye kollarına mensup şeyhlerin postnişîn olarak bulundukları tespit edilebilmektedir. 1925 yılında tekkelerin faaliyetleri yasaklanmış ve sonrasında Vakıflar İdaresi’nce vakfiyelerinde yazılı hükümlere aykırı şekilde bu mekânların çoğu satılmış veya kiralanmıştır. Bunun sonucunda birçok tekke zamanla ortadan kalkmış ve yerlerine başka yapılar inşa edilmiştir. Cami olarak kullanılmaya devam edilen birçok tekke binası ise hatalı restorasyonlar veya mahalle aralarında kurulan cami derneklerinin tasarruflarıyla otantik görünümlerini kaybetmiştir. Son dönemde Belediyeler ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından birçok tekke restore edilmekte veya rekonstrüksiyon metoduyla yeniden yaptırılmaktadır. İnşaatların tamamlanması sonrasında ise tekke binalarına işlev kazandırma konusunda yaşanan sıkıntılar sebebiyle bu yapılar çoğu zaman tasavvuf kültürünün yaşandığı mekânlar olarak kullanılamamakta, farklı sivil toplum kuruluşlarının sahiplendikleri mekânlar haline dönüşebilmektedir.

 

DİPNOTLAR:

1 A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982, 4. Baskı, ss.40-41

2 Taşköprîzāde Ahmed ibn Mustafa (ter. Mecdî Efendi), Şakāik-i Nu’māniyye, Matbaa-i Āmire, İstanbul, 1269,
ss.142-143

3 İstanbul’daki Nakşî-Hālidî Tekkeleri için bkz. Mehmed Akif KÖSEOĞLU, İstanbul’da Nakşî-Hālidî Şeyhlerinin Vazife Yaptığı Tekkeler ve Bu Yapıların Günümüzdeki Durumları, Seyyid Tāhā-i Hakkârî Sempozyumu, Hakkâri Üniversitesi, Hakkâri, 24-25 Mayıs 2013

4 Ayvansarayî Hüseyin Efendi/Ali Satı Efendi/Süleyman Besim Efendi, (haz. A. Nezih Galitekin), Hadikatü’l
Cevāmi’, İşaret Yayınları, İstanbul, 2001, c.1 s.219

5 Thierry ZARCONE, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sufi Hacılar, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2011, ss.126-128

6 Thierry ZARCONE, Hindiler Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993-1995, c.4, s.74

7 Kasım Kufralı, Molla İlahî ve Kendisinden Sonraki Nakşibendiye Muhiti, Tasavvuf Kitabı (haz. Cemil Çiftçi), Kitabevi, İstanbul, 2003, s.43

8 Molla İlahî, Risale-i Molla İlahî, İstanbul, 1261, s.3

9 Abdülmecîd Hânî (terc. M. Emin Fidan), Hadāiku’l-Verdiyye (Nakşi Şeyhleri), Semerkand Yayınevi, İstanbul,
2011, s.626

10 Taşköprîzāde Ahmed ibn Mustafa (ter. Mecdî Efendi), Şakāik-i Nu’māniyye, Matbaa-i Āmire, İstanbul, 1269, s.263. Taşköprîzade, Molla İlahî’nin İstanbul’a gelişinin Şeytankulu fitnesi sonrasında olduğunu yazmaktadır.
Nisan 1511’deki Şahkulu İsyanı, bazı Osmanlı kaynaklarınca Şeytankulu adıyla da anılmaktadır. Taşköprîzade’nin verdiği bilgi doğruysa bu isyandan 30 yıl kadar önce de aynı isimle bir isyan çıkmış olmalıdır.

11 Kasım Kufralı, s.46

12 Taşköprîzade, s.263

13 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, Taksim Atatürk Kitaplığı, Belediye Yazmaları, K.75 ve Ekleri, vr.12a; Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya-yı Ebrār fî Şerh-i Esmār-ı Esrār, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, c.3 s.31

14 Metin İZETİ, Balkanlarda Tasavvuf, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.151

15 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.201

16 Ahmed Muhyiddin Efendi, Tomār-ı Tekâyā, Tophane Kādirîler Āsitânesi Özel Kütüphanesi, s.226

17 Cemaleddin Server REVNAKOĞLU Arşivi, Süleymaniye Kütüphanesi, Dosya:B22

18 Esin DEMİREL İŞLİ, İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri Ve Restorasyonu, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1998, s.110

19 Hatice AYNUR, Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri, Tarih ve Toplum Dergisi, Ocak 1989, c.11 sayı:61 s.34; Ahmed Nezih GALİTEKİN (haz.), Darü’s Saltanatü’l Aliyye’de Zaviyenişin Olan Meşayih, Osmanlı Kaynaklarına Göre İstanbul, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003; Bandırmalızāde es-Seyyid Ahmed Munîb Üsküdarî, Mecmuā-i Tekâyā, Ālem Matbaası, İstanbul, 1307, s.14

20 Ahmed Safî, Sefînetü’s-Safî, Süleymaniye Kütüphanesi, Mikrofilm Arşivi, no:2096, c.12 s.1397

21 Cemaleddin Server REVNAKOĞLU Arşivi, Dosya:96

22 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.46

23 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.40a

24 Eski Eserleri Koruma Encümeni Arşivi Dosya:42

25 Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, c.9 s.5089

26 Mehmed Nermi HASKAN, Eyüpsultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Yayını, ty, s.47

27 Mehmed Akif KÖSEOĞLU, Melâmî Şeyhlerinin İstanbul’da Postnişîn Olduğu Tekkeler, Uluslararası Melâmîlik ve Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Sempozyumu Bildirileri, Ocak 2016, s.179

28 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.43; Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuâ-i Tekâyā, vr.41a

29 Adalet ÇAKIR (haz.), Geydim Hırkayı, Safer Efendi’nin Sohbetleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013, s.27

30 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.2 ss.72-73; Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, Yazma, Müellif Hattı, Hacı Selim Ağa (Hüdâyi) Kütüphanesi, 1291, vr.23b

31 Tekâyā ve Zevāyāya Mahsus Defterdir, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, No:109, 1341, s.25 sıra:137

32 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.289

33 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.215

34 B. TURNALI, E. YÜCEL, İstanbul’daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma-1, Vakıflar Dergisi, sayı:18, 1984

35 Müstakīmzade Süleyman Sadeddin Efendi (haz. İbnülemin Mahmud Kemal Bey), Tuhfe-i Hattatîn, Devlet Matbaası, İstanbul, 1928, s.186

36 Nev’îzāde Atāî, Kavaklızāde Muhammed Nevālî Efendi’nin (v.993/1585) ve Şa’bān Efendi’nin Emir Buhārî Tekkesi’nde şeyhlik yaptıklarından söz etmektedir. Ancak İstanbul’daki 3 Emir Buhārî Tekkesi’nin şeyh listelerinde de bu iki şeyhin ismine rastlanmamaktadır. Tabîbzāde Silsilenāmesi’nde “İlahîzāde’nin terk-i zāviye eyledikde cānişin olmuştur.” notunu düştüğünden Hakîm Çelebi Tekkesi’nde şeyhlik yaptığını tahmin ediyorum.
(bkz. Nev’îzāde Atāî, Zeyl-i Şakāik, Matbaa-i Āmire, İstanbul, 1269, ss.371-372; Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme, vr.38a; Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.90)

37 Tekâyā ve Zevāyāya Mahsus Defterdir, s.26

38 Hāfız Hüseyin bin el Hac İsmail Ayvansarayî, Mecmuā-i Tevārih-i Ayvansarayî, 1179, Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Kitaplığı, No:1565, vr.82a

39 Muhibban Dergisi, 22 Safer 1336, sayı:3, “31 Mayıs 1918 tarihindeki yangında harap olan tekkeler”

40 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b; Hocazâde Ahmed Hilmi (ter. Yakub Kenan), Hadikatü’l Evliyā (Evliyalar Bahçesi), Türk Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1966, s.82. Şeyh Ubeydullah Ahrār’ın Kādı Muhammed Semerkandî ve Muhammed Zāhid isimli iki halifesi bazı yayınlarda aynı kişi olarak belirtilip karıştırılabilmektedir. Bu hususa dikkatimi çeken ve hataya düşmeme mani olan Prof. Dr. Necdet Tosun’a teşekkürlerimi sunuyorum.

41 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.40a

42 Ayvansarayî, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.13; Ahmed Muhyiddin Efendi, s.144

43 Hāfız Hüseyin bin el Hac İsmail Ayvansarayî, Mecmuā-i Tevārih-i Ayvansarayî, vr.87a

44 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.275

45 Mehmet ULUKAN, Afife Hatun Tekkesi Restorasyonu Projesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004, s.24

46 Hāce Abdullah Nidaî Efendi’nin silsilesi Hace Azhar Kaşgarî, Hace Hidayetullah Kaşgarî, Hace Yusuf Kaşgarî, Hace Haşim Dehbidî ve Hace Muhammed Emin Dehbidî vasıtasıyla Mevlâna Hāce Ahmed Kâsanî’ye ulaşmaktadır. (Bkz. Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b)

47 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 ss.260-262

48 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.19a; Ahmed Muhyiddin Efendi, s.70

49 İ. Aydın YÜKSEL, Saraç İshak Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993-1995, c.6 s.457

50 Cemaleddin Server REVNAKOĞLU (haz. M.D. BAYIN-İ. DERVİŞOĞLU), Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf ve Tarikat Kültürü, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul, 2003, s.345

51 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.113

52 Sadık ALBAYRAK (haz.), Son Devir Osmanlı Uleması, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 1996, c.5 s.89

53 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.89

54 Mehmet Nermi HASKAN, Eyüpsultan Tarihi, ss.115-118

55 Abdülmecîd Hânî, s.639

56 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.55

57 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.293

58 Abdülbaki (GÖLPINARLI), Melâmilik ve Melâmiler, Devlet Matbaası, İstanbul, 1931, s.182; Abdülbaki
GÖLPINARLI, Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap ve Aka Yayınevi, İstanbul, 1983, s.309

59 M. Baha TANMAN, Murad Buharî Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5, s.515

60 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.2 s.150

61 Evliya Çelebi (haz.Orhan Şaik GÖKYAY), Seyahatname, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995, c.1 vr.146b

62 Bu tayine ilişkin Berat için bkz.
http://www.osmanakbasak.com/beykoz/Beykoz_koyleri/Akbaba/Sayfalar/Akbaba%20Beratlari/’%20%20%20Resimler.htm erişim tarihi:6.11.2016

63 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.5 s.133

64 M. Baha TANMAN, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5 s.516

65 M. Baha TANMAN, İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, İstanbul Üniversitesi, S. B. Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul,1990, s.212

66 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 ss.290-291; Ahmed Muhyiddin Efendi, s.151

67 M. Baha TANMAN, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5 s.564

68 Yusuf SAĞIR, Sadrazam Köse Mustafa Paşa’nın Vakıf Eserleri, Vakıflar Dergisi, Aralık 2013, sayı:40 ss.55-86

69 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.2 s.41

70 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.2 s.147

71 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.5b

72 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.174

73 Mehmet Nermi HASKAN, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Üsküdar Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2001, c.1 s.463

74 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b

75 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.146

76 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.278

77 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.218

78 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.4 s.290

79 Mürşîdinden sonra tekkede postnişîn olan halîfe

80 A. Süheyl ÜNVER Arşivi, Süleymaniye Kütüphanesi, Dosya:240

81 Esin DEMİREL İŞLİ, s.58

82 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b; Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.31a

83 Cemaleddin Server Revnakoğlu Arşivi, Dosya:80

84 Reşat Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopedisi, c.2 s.659

85 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.262

86 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b

87 Nurcan ALTUĞ, 18. Yüzyıl Tekkeleri ve Şeyhülislam Tekkesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Ana Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006, s.37

88 M. Baha TANMAN, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.8 s.172; Esin DEMİREL İŞLİ, s.100

89 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b

90 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 ss.283-284

91 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.34b; Tekaya ve Zevayaya Mahsus Defterdir, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, No:109, 1341

92 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b

93 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.65; Reşat Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopedisi, c.9 s.4681

94 Sema ÖZEN, Beyoğlu Bölgesi Tekke Yapıları’nın Mevcut Durumunun Saptanması ve Turabi Baba Tekkesi’nin Günümüz Şartlarında Değerlendirilmesi, Mimar Sinan G. S. Ü., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005, s.39

95 Hasan Kamil YILMAZ, İstanbulda Kazanlı Bir Mutasavvıf Şeyh Nimetullah Utarî, Second International
Symposium on Islamic Civilisation In Volga-Ural Region, Kazan, Tataristan, 24-26 Haziran, 2005

96 Kerküklü Muhammed Emin Efendi’nin mürşîdi Tazıcıbaşızāde Muhammed Āgâh Efendi, Beşiktaş’ta tekkesi bulunan Neccarzāde Mustafa Rızāeddin Efendi’nin halifesiydi. (Bkz. Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, vr.39b; Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 ss.89-94)

97 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.104

98 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.116

99 A. Süheyl ÜNVER (haz. İ. KARA), İstanbul Risaleleri, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 1996, c.5 s.260

100 M. Baha TANMAN, İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, s.175

101 Cemaleddin Server Revnakoğlu Arşivi, Dosya:112

102 M. Baha TANMAN, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c7. s.126

103 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.39a; Ahmed Muhyiddin Efendi, s.264

104 Eski Eserleri Koruma Encümeni Arşivi, Dosya:954

105 M. Baha TANMAN, İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, s.553

106 Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.134

107 Mustafa RONA, Yirminci Yüzyıl Türk Musıkisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1970, ss.34-35

108 Hāfız Hüseyin Ayvansarāyî (haz. Ramazan EKİNCİ), Vefeyāt-ı Ayvansarāyî, Buhara Yayınları, İstanbul, 2013, s.97

109 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.8a

110 M. Baha TANMAN, İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, s.98

111 Cemaleddin Server Revnakoğlu Arşivi, Dosya:71

112 Esin DEMİREL İŞLİ, s.84

113 Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.118

114 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.127

115 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.37b

116 Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.4 s.210

117 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.32b

118 Muhammed Nurî Şemseddin Efendi’nin silsilesi Kayserili Muhammed Saîd Efendi (v.1257/1841) ve Külāhîzāde Hacı Mahmud Efendi vasıtasıyla Şeyh Süleyman el Kürdî’ye ulaşmaktadır. (Bkz. Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.68; Muhammed İhsan OĞUZ, Ārifler Silsilesi, Oğuz Yayınları, İstanbul, 2003, c.4, s.424)

119 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.14a

120 Şeyh Abdullah Dehlevî’den Delhi’de hilafet aldıktan sonra Mekke’ye hicret eden Şeyh Muhammed Can Efendi 1266/1850 yılında vefat edince Adile Sultan tarafından kendisi için bir türbe yaptırılmıştır. (Bkz. Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya, c.2 s.161)

121 Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.41a

122 Ahmed Muhyiddin Efendi, s.162

123 Reşat Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopedisi, c.4 s.1958

124 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l Cevāmi’, c.1 s.269; Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, vr.32b

125 Atillâ ÇETİN, İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika, Vakıflar Dergisi, 1981, sayı:13, ss.583-590

126 Esin DEMİREL İŞLİ, s.111

 

________________________________________________________________
Bu bildiri (İstanbul’da Nakşî-Ahrârî ve Nakşî-Müceddidî Şeyhlerin Postnişîn Olduğu Tekkeler ve Günümüzdeki Durumları), 2-4 Aralık 2016’da İstanbul’da düzenlenen “Bahaeddin Nakşibend ve Nakşibendilik Sempozyumu”na sunulmuştur. 

KAYNAKLAR
A. Adnan ADIVAR, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982, 4. Baskı
A. Süheyl ÜNVER (haz. İ. KARA), İstanbul Risaleleri, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul,
1996
A. Süheyl ÜNVER Arşivi, Süleymaniye Kütüphanesi
Abdülbaki (GÖLPINARLI), Melâmilik ve Melâmiler, Devlet Matbaası, İstanbul, 1931, Abdülbaki
GÖLPINARLI, Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap ve Aka Yayınevi, İstanbul, 1983
Abdülmecîd Hânî (terc. M. Emin Fidan), Hadâiku’l-Verdiyye (Nakşi Şeyhleri), Semerkand Yayınevi, İstanbul,2011

Adalet ÇAKIR (haz.), Geydim Hırkayı, Safer Efendi’nin Sohbetleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013
Ahmed Muhyiddin Efendi, Tomār-ı Tekâyā, Tophane Kadiriler Asitânesi Özel Kütüphanesi
Ahmed Nezih GALİTEKİN (haz.), Osmanlı Kaynaklarına Göre İstanbul, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003
Ahmed Safî, Sefînetü’s-Safî, Süleymaniye Kütüphanesi, Mikrofilm Arşivi, no:2096
Atillâ ÇETİN, İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika,
Vakıflar Dergisi, 1981, sayı:13, ss.583-590
Ayvansarayî Hüseyin Efendi/Ali Satı Efendi/Süleyman Besim Efendi, (haz. A. Nezih Galitekin), Hadîkatü’l
Cevāmi’, İşaret Yayınları, İstanbul, 2001
B. TURNALI, E. YÜCEL, İstanbul’daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma-1, Vakıflar Dergisi,
sayı:18, 1984
Bandırmalızāde es-Seyyid Ahmed Munîb Üsküdarî, Mecmuā-i Tekâyā, Ālem Matbaası, İstanbul, 1307
Cemaleddin Server REVNAKOĞLU (haz. M.D. BAYIN-İ. DERVİŞOĞLU), Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf
ve Tarikat Kültürü, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul, 2003
Cemaleddin Server REVNAKOĞLU Arşivi, Süleymaniye Kütüphanesi
Esin DEMİREL İŞLİ, İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri Ve Restorasyonu, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1998
Eski Eserleri Koruma Encümeni Arşivi
Evliya Çelebi (haz.Orhan Şaik GÖKYAY), Seyahatname, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995
Hāfız Hüseyin bin el Hac İsmail Ayvansarayî, Mecmuā-i Tevārih-i Ayvansarayî, 1179, Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Kitaplığı, No:1565
Hatice AYNUR, Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri, Tarih ve Toplum Dergisi, Ocak 1989, c.11 sayı:61, ss.30-38
Hocazâde Ahmed Hilmi (ter. Yakub Kenan), Hadikatü’l Evliyā (Evliyalar Bahçesi), Türk Neşriyat Yurdu,
İstanbul, 1966
İ. Aydın YÜKSEL, Saraç İshak Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 1993-1995, c.6 s.457
Kasım Kufralı, Molla İlahî ve Kendisinden Sonraki Nakşibendiye Muhiti, Tasavvuf Kitabı (haz. Cemil Çiftçi), Kitabevi, İstanbul, 2003
M. Baha TANMAN, İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, İstanbul Üniversitesi, S. B. Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul,1990
M. Baha TANMAN, Murad Buharî Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993-1995, c.5, s.515
Mehmed Akif KÖSEOĞLU, Melâmî Şeyhlerinin İstanbul’da Postnişîn Olduğu Tekkeler, Uluslararası Melâmîlik ve Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Sempozyumu Bildirileri, Ocak 2016
Mehmet Nermi HASKAN, Eyüpsultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Yayını, ty
Mehmet Nermi HASKAN, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Üsküdar Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2001
Mehmet ULUKAN, Afife Hatun Tekkesi Restorasyonu Projesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004
Metin İZETİ, Balkanlarda Tasavvuf, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2004
Molla İlahî, Risale-i Molla İlahî, İstanbul, 1261
Muhammed İhsan OĞUZ, Ârifler Silsilesi, Oğuz Yayınları, İstanbul, 2003
Muhibban Dergisi, 22 Safer 1336, sayı:3 ; “31 Mayıs 1918 tarihindeki yangında harap olan tekkeler”
Mustafa RONA, Yirminci Yüzyıl Türk Musıkisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1970
Müstakīmzade Süleyman Sadeddin Efendi (haz. İbnülemin Mahmud Kemal Bey), Tuhfe-i Hattatîn, Devlet
Matbaası, İstanbul, 1928
Nev’îzāde Atāî, Zeyl-i Şakāik, Matbaa-i Āmire, İstanbul, 1269
Nurcan ALTUĞ, 18. Yüzyıl Tekkeleri ve Şeyhülislam Tekkesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Ana Bilim
Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006
Osmanzāde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya-yı Ebrār fî Şerh-i Esmār-ı Esrār, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar
Reşat Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, İstanbul, 1959-1973
Sadık ALBAYRAK (haz.), Son Devir Osmanlı Uleması, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul,
1996
Sema ÖZEN, Beyoğlu Bölgesi Tekke Yapıları’nın Mevcut Durumunun Saptanması ve Turabi Baba Tekkesi’nin
Günümüz Şartlarında Değerlendirilmesi, Mimar Sinan G. S. Ü., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005
Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Mecmuā-i Tekâyā, Taksim Atatürk Kitaplığı, Belediye Yazmaları, K.75 ve Ekleri
Tabîbzāde Mehmed Şükrî, Silsilenāme-i Aliyye-i Meşāyih-i Sufiyye, Yazma, Müellif Hattı, Hacı Selim Ağa
(Hüdāyi) Kütüphanesi, 1291
Taşköprîzāde Ahmed ibn Mustafa (ter. Mecdî Efendi), Şakāik-i Nu’māniyye, Matbaa-i Āmire, İstanbul, 1269
Tekayā ve Zevāyāya Mahsus Defterdir, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, No:109, 1341
Thierry ZARCONE, Hindiler Tekkesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 1993-1995, c.4
Thierry ZARCONE, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sufi Hacılar, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2011
Yusuf SAĞIR, Sadrazam Köse Mustafa Paşa’nın Vakıf Eserleri, Vakıflar Dergisi, Aralık 2013, sayı:40 ss.55-86