Hz. Rasûlullah ve Ashâbı

Hazret-i Rasûlullah Muhammed Mustafa [s.a.v.]

HAZRET-İ  RASULULLAH   MUHAMMED   MUSTAFA

[ Sallallahu Aleyhi ve Sellem ]

***

  Unutulmaz Bir Levha
“Ne canlı ve unutulmaz bir levhadır: Peygamber Efendimiz, Mekke’nin tehlike anlarında çalınan çanını çalmış, halk toplanınca da; ‘ben size desem ki, şu tepenin ardında düşman var. Bana inanır mısınız?’ Halk, ‘evet, inanırız’ deyince, ‘öyleyse diyorum ki, Allah’a inanın ve buyruklarına yasaklarına uyun. Aksi halde sizin için tepenin ardındaki düşmandan daha büyük tehlike var!’ demiştir. Dava adamının çağrısı için ebedi misaldir bu.”

Sezai Karakoç

MB5

Hz. Muhammed  20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğdu. Babası daha doğmadan, Annesi  6  yaşındayken öldü. Babasının adı Abdullah, annesinin ise Amine’dir. Onu önce dedesi Abdülmuttalib, daha sonra amcası Ebu Talib himayesi altına aldı. Ebu Talib onu ticareti öğrenmesi amacıyla 12 yaşında Suriye’ye kadar götürdü.Hz.Muhammed amcası yanında öğrendikleri ile başladığı ticaret hayatını sürdürmeye başladı.  Genç yaşına rağmen doğru ve dürüsttü doğruluğu ve güvenirliği nedeniyle kendisini “Muhammed-ül Emin” deniyordu.

Hz. Muhammed çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, O’nun bu dönemdeki tutumu Kuran’da “…oysa, vahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (Şura Suresi, 42:52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi.” (43:7) ifadeleriyle gösterilir. Bununla birlikte, gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dini inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar, Hz. Muhammed üzerinde derin izler bıraktı ve bu konularda düşünmeye sürükledi.

Evlilik

Hz.Muhammed 25 yaşındayken kervanlarını ve ticari işlerini yönettiği Hz.Hatice üzerinde dürüstlüğü ile iyi bir izlenim bıraktı ve  evlenme teklifini kabul ederek  ile evlendi.  Evlendiklerinde  Hz.Hatice 40 yaşındaydı. Hz. Hatice, Hz. Muhammed’i çok bilgili bir hristiyan olan amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı. Varaka Tevrat ile İncil’ide iyiden iyiye incelemiş ve arabçaya tercüme etmişti. Dinler tarihini çok iyi biliyordu ve  araştırmaları sonucunda putatapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti. Ondaki peygamberlik alametlerini farkeden Varaka Bin Nevfel Hz.Muhammed’i sevdi. Bilgili olduğu için  Hz. Muhammed’de ona saygı gösteriyor ve her fırsatta ziyaret ediyordu. O da Hz.Muhammed’e Tevrat’ı baştan başa okudu. Hz. Adem’den Hz. İsmail’e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı. Hz. Musa’nın dinini nasıl yaydığını, Hz. İsa’nın Hıristiyanlığını da izah etti. İlahi vahdeti derinlemesine anlattı, kadim dini geleneklerin tefekkür ve halvet yollarını gösterdi.

Hz.Muhammed yaşı ilerledikçe arta kalan zamanlarında düşünmek ve ibadet etmek için Mekke yakınlarındaki Hira mağarasına (dağda) gider ve günlerce kalırdı. İbadetlerini  Hz.İbrahim’in dini üzerine yapardı. Hz.Muhammed’e 40 yaşındayken Cebrail tarafından Vahiy geldi ve “Oku” dedi. 3 yıl Vahiy gelmedi. Sonra yine Hira Mağarasında ibadet yaparken yeni Vahiy geldi. İslamiyet’i yaymasını istedi. Hz. Muhammed’i  inanan  ilk Müslümanlar, karısı Hz. Hatice amcasının oğlu Hz.Ali, evlatlığı Zeyd, yakın arkadaşı Hz.Ebu Bekir’dir. Hz.Muhammed yeni gelen Vahiy üzerine dini açıkça yaymaya başladı.

Mi’rac

Kur’an’da İsrâ suresinde ve hadislerde aktarılanlara göre, Hz. Muhammed Medine’ye hicretten bir süre önce, Mirac olayı meydana geldi: Bu gecede, Hz.Muhammed, Hz.Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaşarak, onlarla görüştü. Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilen “Allah’ın ayetleri”ni gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ehl-i Sünnet inancına göre Hz.Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile  yapmıştır. Bu semavi gece yolculuğunda,Hz.Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi. Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da müslümanlara farz kılındı.

Hz.Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş’liler, alay etmeye başladılar. Hz. Ebu Bekir’e giderek dediler ki: “Senin adamın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Hz. Ebu Bekir de: “O dediyse doğrudur!” dedi. Fakat inanmayanlardan çoğu bu sözle ikna olmadı.

Hicret

Müslümanların sayısı artarken, Mekkelilerde Müslümanlar üzerindeki baskıyı arttırdılar. Sonra Hz.Hamza ve Hz.Ömer’in İslamiyeti kabul etmesiyle iyice güç kazandılar. Müslümanlara yapılan baskılar artınca bazı kısmı, Habeşistan’a gönderildi. Medinelilerin de bir kısmı Müslüman oldu. Hz.Muhammed  ise davet  üzerine, Müslümanlar ile Ebu Bekir’i alarak 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç ettiler. Bu göç’e Hicret denir.

Hz. Muhammed hicret edecek olursa, bir kısmı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini Mekkeliler tahmin edebileceğinden  Hz. Muhammed,  kuzeydeki Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti. Mağaraya geldiklerinde önce Hz.Ebu Bekir içeri girmiş ve akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Rasulullah (s.a.v.)  içeri girdi. Hz.Muhammed, Hz.Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi.

Hz.Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekke müşriklerinin önde gelenleri, her tarafa haber ulaştırmış ve onları bulup getirene yüz deve ödül vaadetmişti. Ebu Cehil başta olmak üzere müşrikler her tarafta   Rasulullah (s.a.v.)’i ve sadık arkadaşı Hz.Ebu Bekir’i arıyordu. Ebu Cehil’in adamları  Hz.Ebu Bekir’in evine gelince Hz.Ebu Bekir’in kızı Hz. Esma, onlara Hz.Ebu Bekir ve Hz.Muhammed’in nerede oldukları konusunda bir ipucu vermedi.  Bunun üzerine öfkeye kapılan  Ebu Cehil, Hz. Esma’yı tokatlamıştı.

Her tarafta Hz.Muhammed’i arıyanlardan becerikli bir iz sürücüsü, iz sürerek Mekkeli müşrikleri Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mucize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercin de yuvasını mağara girişine yuva kurmuştu. Askerler mağaranın yanına gelince, Hz.Ebu Bekir endişenmeye başladı. Hz.Muhammed, O’nu bir ayetle teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.

Hz.Muhammed ve Hz.Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Hz.Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu. Hz.Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Hz.Ali de Kuba’ya ulaşmıştı.

Hz. Muhammed Medine de Hamza başta olmak üzere tüm Medinelilerce bekleniyordu. Rasulullah (s.a.v.) Beni Salim mahallesinde Cum’a Namazı’nı kıldı ve ilk Cum’a hutbesini okudu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca iki cihan Peygamberi bir öneri sundu “devesinin ilk çökeceği yere evinin yapilmasi” ve halk bunu kabul etti. Bu şekilde Medine’de Ebâ Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yapıldı. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffa”adı verilen bir sundurma  inşa edildi. Aynı zamanda İslam dünyasının “ilk yatılı okulu” sayılan bu yerde  kalanlara “Ashabu’s-Suffa” denildi.

Hicretten sonra Medine İslam’ın merkezi oldu.Hicret olayı ile Medine’de ilk yazılı anayasa hazırlanarak,  İslam Devleti kuruldu. Hicret,  Hz.Ömer  zamanında İslam dünyası için takvim başlangıcı kabul edilmiştir.

Medine Dönemi

Arabça Madinat/Madinah ya da Türkçe okunuş ile Medine kelimesi günümüzdeki  devlet anlamını taşır. Bugünkü  İsrail Devleti’nin resmi adı olan “Madinat Yişral” terimi de buna dayanır.

Medine halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenler -muhacirun (=göçedenler)- ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar  (=yardımedenler)  adını alan müslümanlığı kabul eden yerli halk olan  Yemen kökenli Evs ve Hazreç kabilelerinden teşekkül etmiştir. Hazreç kabilesi  Hadramut bölgesindendi. Aslen Yemenli olan  Evs ve Hazreç kabileleri eski yurtlarına olan özlemle yerleştikleri bu yere “Yemen Serabı” anlamında Yesrib demişlerdi. Yesrib bir site devleti idi. Müslümanlar ise  Yesrib’e Medinetü’n-Nebi , (=Peygamber Yurdu) dediler ; daha sonraları “Nurlanmış Yurt” anlamında  Medinetü’l- Münevvere olarak adlandırıldı. Medine halkının önemli bir unsuru da Benu Kureyza, Benu Kaynuka, Benu Nadir adlı Yahudi klanlarından oluşuyordu ve Medine sınırları yakınlarında Hayber gibi yerlerde de  yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından,  etkinlikleri sayılarına kıyasla daha fazlaydı. Etnik olarak böylesine  karmaşık bir yapı arz eden Medine halkı arasında birlik sağlamak oldukça güçtü.  Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın her an yeniden alevlenme tehlikesi de  vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirunu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Hz. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmayı hedefledi. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan muhacirlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Hz. Muhammed “Muhacirun”  ile  “Ensar”ı kardeş ilan ederek, ensarın “kardeşleri”ne doğrudan yardım etmesini sağladı.

Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan “Medine Sözleşmesi” adı verilen  kırkyedi  maddelik bir tür “Medine Anayasası” benimsendi. Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşın, Yahudiler İslam’a karşı direndiler. Hz. Muhammed onlara, İslam dininin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla dinlerinin devamı olan bir din olduğunu ifade etti. Yahudiler yine de İslam’a direnmekten ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlarından vazgeçmediler. Medine’de Hz. Muhammed’e karşı olanlar yalnızca Yahudiler değildi; Mekkeli putperestlerin işbirlikçisi bazı kişiler de zahirde müslümanlığı seçtiklerini söylemelerine rağmen  “nifak” unsuru olarak karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı ki İslam teminolojisindeki “münafikûn” zümresinin kökleri o günlere gider.

Hicret’in 2. yılı olan 624 yılında gelen bir vahiyle  Kudüs’teki Mescid-i Aksa  yerine, Mekke’deki Kabe-i Muazzama (=Mescid-i Haram) kıble olarak değiştirildi. Ertesi yıl , 625’te ise Ramazan ayı  Oruç ayı olarak bildirildi ve Hacc müslümanlara  farz kılındı.

Savaşlar

Müslümanlar ve  Mekkeli müşrikler arasında ilk büyük çarpışma olarak 624 yılında Bedir savaşı yapıldı. Savaş sonunda esir alınan Mekkelilerden zengin olanlar, kurtuluş akçesi (=fidye) vererek bölgelerine dönmek için belirli para karşılığı serbest bırakıldılar. Okuma-yazma bilenlerin her biri de on Müslüman çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakıldılar.

Mekkeliler Bedir’in intikamını almak için Medine’ye yürüdüler. Uhud dağı eteklerinde cereyan ettiği için Uhud savaşı olarak anılan  savaşta Hz. Hamza şehit oldu. Hz. Muhammed yaralı olmasına rağmen uğranılan yenilginin  etkisini silmek amacıyla geri çekilen Mekke ordusunu uzun bir süre takip etti. Hz. Muhammed’in bu savaşta uyguladığı taktikler bilhassa önemlidir.

Mekkeliler İslam’ın daha fazla yayılmasını engellemek amacıyla saldırıya karar verdiler. Hz. Muhammed düşman çok diye Medine çevresine hendek kazdırdığından bu savaşa Hendek savaşıdenildi. Savaşta karşılıklı ok atışları hakimdi. Mekkeliler hendekten geçemeyince  kuşatmayı kaldırıp geri döndüler. Bu savaştan sonra bir çok Arap kabilesi  Müslüman oldu..

Hudeybiye antlaşması ( Kabe için ) Mekkelilerle Müslümanlar arasında oldu. Bu antlaşmanın en önemli yanı Mekkeli müşriklerin bu antlaşma ile Müslümanlığı bir gerçek olarak kabul etmeleridir.

Hayberin fethinde, Hayber kalesi fethedildi Bu kalenin fethi ile Medine –Şam  yolu ( ticaret) güven altına alındı. Mekkeliler antlaşmayı bozdular ve fetih için gerekli ortamı hazırlamış oldular.

Mekke Fethi

630 yılında Müslüman ordusu Mekke’ye girdi ve Mekkeliler hiçbir direniş göstermediler. Hz. Muhammed’ in ilk işi Kabe’yi putlardan temizlemek oldu.

Mekke’nin fethinden sonra putperest Arab kabileleri  Müslümanlar üzerine yürümek amacıyla yirmibin kişilik bir kuvvet topladı. Hz. Muhammed durumu öğrenince Huneyn’de  toplanan kabilelerin üzerine yürüdü. Müslümanlar zafer kazandılar. Bu savaşa Huneyn savaşı denilir.

Hz. Muhammed Taif üzerine de bir sefer yaptı. Sonuçta Taif halkı da Müslümanlığı kabul ettiler. Bizans  İmparatoru  Heraklius’un büyük bir orduyla yürüdüğü haberi  duyulunca Hz. Muhammed ordusuyla Suriye’ye  hareket etti. Bu sefer sonucunda Suriye’deki  bazı kabileler Müslümanlığı kabul ettiler. Hz. Muhammed Tebük seferi sonunda Medine’ye döndü.

 “Veda Hutbesi”

Hicret’in onuncu yılında  çok kalabalık olan müslümanlar Kabe’yi ziyaret etti. 632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) Arafe günü Rasulullah (s.a.v.)’ın yüzbinden fazla kişiye Cebel-i Rahme (=Rahmet Dağı) de verdiği son hitabesine “veda hutbesi” denir. Hz. Muhammed  Veda Hutbesi‘nde  Müslümanların kardeş olduğunu, kendisinden sonra eski cahiliyyet hayatına geri  dönülmemesini, kan davasının yasaklandığını, kadın ve kölelere iyi davranılması gerektiğini söyledi. Hz. Muhammed konuşmasının sonunda  Kuran’ın tamamlandığını ve görevinin sona erdiğini bildirerek bir anlamda  Müslümanlara  veda etti. Bu hac, Rasulullah (s.a.v.)’ın ilk, tek ve son haccı idi.

Vefat

Hz.  Muhammed, Medine’ye dönüşünde hastalandı  ve mesciddeki imamlık görevini Hz. Ebu Bekir’e  bıraktı. Gittikçe hastalığı ilerleyen Hz. Muhammed 8 Haziran 632’de vefat etti.

Hz. Muhammed, Mescid-i Nebevi’de vefat ettiği anda bulunduğu Hz. Aişe’nin odasında defnedildi. Bugünkü Mescid-i Nebevi içerisinde bulunan kabri Ravza-i Mutahhare adı ile anılmakta olup Hz. Ebu Bekir (R.A.) ve Hz. Ömer (R.A.) de orada medfundurlar.

MB5

“Muhammedün  Rasûlullah”

Hat: Mustafa BÜYÜKSAKARYA         Tezhib : Müzehher Özdallı BİCE

(*) Hz. Rasulullah (s.a.v.)’ın hayatı hakkında detaylı olarak bilgilenmek isteyenler için  Muhammed Hamidullah‘ın İslâm Peygamberi eseri ile M. Asım Köksal‘ın  İslam Tarihi, Efendimiz ve Yolu eserleri;  internette http://sonpeygamber.info  adresi tavsiye olunur.

 

Bir cevap yazın