Prof. Dr. Metin İZETİ: ARNAVUT TASAVVUF KÜLTÜRÜNDE AHMED YESEVİ
ARNAVUT TASAVVUF KÜLTÜRÜNDE HOCA AHMED YESEVİ’NİN ETKİSİ
Prof. Dr. Metin İZETİ
İnsanlık tarihinde önemli bir yer teşkil eden, varlığını uzun süre sürdürebilmiş ve bugün bile birçok yönden tekrar keşfedilmeye çalışılan Osmanlı Devleti’nin alt yapısını oluşturan, ya da manevî zeminini teşkil eden yapıcı unsur, İslam dininin doğuşunu takip eden kısa süre içerisinde geniş coğrafyalara yayılmasını sağlayan tasavvuf akımı olmuştur.Türklerin ihtidasında ve devletlerinin uzun süre ayakta kaıp güçlenmesinde başlıca rol oynayan dinin sufiyâne tecrübe ve aşk boyutları, özellikle Hazreti Muhammed ve Ehl-i Beyt’e karşı coşkun sevgi, Türk insanının yaşadığı ve ulaşabildiği bütün bölgelere aktarılmış ve o yerlerde kalındığı sürece yaşatılmaya çalışılmıştır.
Bu realite, Arnavutların Osmanlı dönemindeki tarihi incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Birçok yere ordulardan önce yerleşen, halk içindeki nüfuzları ile dikkat çeken mahallî ile merkezî devlet ricali üzerindeki tesirleriyle temayüz eden meşayihe, padişahların çoğu, birçok vâlide sultan, padişah kızları, vezirler, paşalar ve pek çok zengin bizzat intisap etmişler, tesis ve tahsis etikleri vakıflarda tarikatların bu topraklarda neşv ü nemâ bulmasına katkıda bulunmuşlardır.[1]
Anadoluda faaliyet gösteren birçok tarikatın müritleri Arnavut topraklarına kadar uzanmıştır. Ancak Arnavutluk ve Arnavutlar Bektâşî tarîkatı açısından birinci derecede önem taşımış ve taşımaktadır. Arnavutların kültürel, sosyal ve siyasal yaşantısında Bektaşîlerin tesirleri çoktur ve özel bir konumları vardır. Hoca Ahmed Yesevı’nin tesirini de daha çok bu tarikata ait ortamlarda görmekteyiz.
1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla Bektaşi tarikatına karşı sert önlemler alınmıştır. Bu sert önlemler İstanbul ve Anadolu’da çok daha yoğun bir biçimde hissedilirken Arnavutluk’ta pek o kadar hissedilmemiştir. Hatta Güney Arnavutluk kanun dışı ilan edilen Bektâşiler’in sığınak bölgesi olma özelliğini kazanmıştır.
Bu dönemden başlayarak Arnavutluk hem siyasi hem de kültürel açıdan bektaşilin merkezi haline dönüşmüştür. Arnavutluk’ta bulunan bektaşi tekkelerine Osmanlı devletinin birçok bölgesinden bektaşi babaları gelip yerleşmişlerdir. Neticede de bu tekkeler ilim ve sanat merkezleri haline dönüşmüşlerdir.
Arnavut bektaşîlerinden büyük bir çoğunluğunun çalışmalarını en hızlı yürüttükleri alan hiç şüphesiz şiirdir. Tasavvuf geleneğinden, yani, Ahmed Yesevi, Yunus Emre, Mevlana Celalettın Rumi gibi şair ve sufilerden etlilenerek Osmanlı döneminde yetişen birçok Arnavut asıllı şair Bektaşîlerin arasından çıkmıştır.
Günümüze kadar ulaşan şiirlerin ilk izlerini 1725 yılında Muçi Zade’nin “İmzot mos me le pa kafe” (Allahım beni kahvesiz bırakma) şiirinde bulmaktayız . Böylece arap alfabesi ile yazan Arnavut Bektaşî şairlerine onsekizinci, ondokuzuncu ve yerminci asrın başlarında rastlamaktayız.
XVIII. yüzyılın sonlarında Arnavutluk’un Fushkruya şehrinde yaşamış ve orada daha sonraları çok faal olacak bir Bektaşî tekkesi kurmuş olan Kemalettin Şemimi Baba Bektaşî mistik yorumunu içeren ilk Arnavutça şiirleri yazmıştır. Şemimi Baba 1790-1792 yıllarında Makedonya’nın Köpürlü şehrindeki Bektaşî Tekkesinde de bir ara bulunmuştur[2]. Şemimi Baba’nın yazmış olduğu şiirlerden birkaç örnek verelim:
“Une jam mbreti dhe Sejjıdı,femije e Nebıut
Dhe per Zotın ju betohem ,qe jam bır I Alıut
Xhahılet le te me shajne,syte I kane te verbuar
S’shohın Henen e ndrıtuar,me shkelqımın e Rabbıut.”
Tercümesi:
“Ben Sultanım, Seyyidim, Nebi’nin oğluyum
Allahıma yemin ederim, Ali’nin oğluyum
Cahiller bana sövsün, gözleri kördür
Ay şevkini görmüyor, Rabb feyz vermiyor.”
“Jam abdall nje I perunjur,Shoku ım eshte Alıu
Per te tjere skam nevoje kur krahu ım eshte Alıu
Gjıthe vajtımet qe bej une ahu ım eshte Alıu
Vend I kıbles Muhammedı,I perunjes eshte Alıu.”
Tercümesi:
“Ben mütevazi bir abdalım, Ali benim dostumdur
Başkalarına ihtiyacım yok, Ali benim desteğimdir
Avazlarımda Ali benim ahımdır
Kıble yeri Muhammed, el öpmek te Alinindır”[3].
Şemimi Baba 1807 yılında vefat etmiş ancak şiirleri Arnavutluk ve Arnavutların yaşadığı diğer bölgelerde ölümünden sonra da canlılığını devam ettirmişlerdir.
Arnavutça yazılan şiirin ikinci ve en önemli merkezi Fraşır’da bulunan Bektaşî tekkesidir. Bu tekkenin kurucusu Nasib Tahir Baba XIX. yüzyılın başlangıcında yaşamış ve ardından birçok şiir bırakmıştır.
Nasib Tahir Baba’nın şiirlerinden bir örnek verelim:
“Xhahilia thone – Ne jemi qystah
Vehten nuk e njohne-elhuqmu lıllah.
Bizlere küstah – der cahiller
Kendilerini tanıyamadılar – El-hükmü lıllah
Zotne tone e njofme – İmami zaman
Kush nuk e ka njohur- mbet hayvanullah.
Allahımızı tanırız – İmamı zamanı da
Kim tanımamış ise – Kaldı hayvanullah
Hased nuk kemi – Ne kete xhıhan
Se kush ka hasedne – Ka lanetullah.
Hasedimiz yoktur – Bu cihanda
Hased kimde varsa – o dur lanetullah.
1835 yılında vefat eden Nasib Tahir Baba kurmuş olduğu tekkenin bahçesinde defn edilmiştir. Halk tarafından türbesi devamlı zıyaret edilmektedir[4].
XIX. yüzyılda yaşayan ve Arnavutça yazan büyük Bektaşî şairler arasında Baba Abdullah Melçani de yer almaktadır. Korça etrafında bulunan Melçan tekkesinin kurucusudur.1852 yılında Melçan’da vefat etmiştir.
Şiirlerinden bir örnek:
“Do te behem dervish me aba
Shpırtın tım do ta bej xhaba
Per ty Sarı Salltuk Baba
Te them madherıne tende,Ja Shah
Te them bukrıne tende ja Nur.
Tı je Ahmedı Myftar
Perendıa t’ka ne nazar
Hazretı Alıu me zylfıkar
Thone trımrıne tende, Ja Shah
Thone bukrıne tende, Ja Nur.
Tercümesi:
“Abalı derviş olacağım
Canımı feda edeceğim
Senin uğruna , Sarı Saltık Baba
Söylerler güzelliğini, Ya Şah
Söylerler yüceliğini, Ya nur.
Sen bır Ahmed-i Muhtarsın
Sen Allahın nazarındasın
Hazreti Ali Zülfikarı ile beraber
Söylerler kahramanlığını,Ya Şah
Söylerler güzelliğini, Ya Nur”[5].
XIX. yüzyılın sonunda yaşamış diğer bir Bektaşî şairi Leskovik’li Abidin Baba’dır. Arnavutça ve Türkçe şiirleri vardır. Arnavutça yazdığı bir şiirinden örnek:
“Me myhyr te nubuvvetıt
Dhe me shpat te Velajetıt
Dhe nam te Emanetıt
Erdhı Zatı Paq Hynqar.
Me urtesıne e Hasanıt
Me xhemal te Imam Hysejnıt
Me ıbadet e Zejnelıt
Erdhı Zatı Paq Hynqar”.
Tercümesi:
“Nübüvvetin mührü ile
Velayetin kılıcı ile
Emanetin şanı ile
Geldi Seyyid Pak Hünkar.
Hasanın hikmeti ile
İmam Hüseynin cemalı ile
Zeynelin ibadeti ile
Geldi Seyyid Pak Hünkar.”[6]
Fraşır tekkesinde yetişen Şeyh Dalip de bu şairlerin arasında yer almaktadır.Fuzuli’nin “Hadikatu’s- Suada” sını Arnavutçaya tercüme eden Dalip Fraşıri XIX. Yüzyılın sonlarında yaşamış olan en büyük Arnavut şairidir.
Dalip Fraşıri’den bir örnek:
“Per rıza te Hakut – Kush u be kurban
Dhe plaçkat e barkut – İ berı vıran
Kim Allah rızası için – oldu kurban
Yüreğindeki herşeyi etti viran.
Shkendıja e dynjase – Qe s’deshi bedel
Ne çol te Qerbelase – Atje shtıu themel.
Dünyanın yıldızı – İstemedi bedel
Kerbela çölünde – Orada attı temel.
Ate vend ıa zgjodhı – Xhenabı Mennan
Vete e desh e hodhı – Ne ate mejdan
O yeri seçti Cenab-ı Mennan
Kendi istedi gönderdi- o meydana.
Nga Xhenabi Gafur – İ zbrıtı ajet
Ja Hysejn Sabur – Mos ki kasavet.
Cenab-I Gafurdan – İndi ayet
Ya Hüseyn Sabır – Olmasın sende kasavet.
Dhe ti o Dalip thir – Thir o derdimen
Thir Hysejn Aline – Se aj te gjen.
Sen hey Dalip davet et – davet et ey meczub
Davet et Hüseyn Ali’yi – Zira o seni bulur[7].
Fraşer bektaşi dergahı arnavut bektaşilerinin merkezi haline gelmiş ve bu tekkede de arnavutların en büyük şairlerinden biri olan Naim bey Fraşeri yetişmiştir.[8]
Arnavut edebiyâtının en meşhûr sîmâlarından biri olan Naîm Bey Fraşıri değişik konularda yazdığı şiirlerin arasında tasavvufî içerikli olanları da vardır. NaimBey Fraşıri büyük mutasavvuıflar ve horasan erenlerinin eserlerinden en çok etkilenen arnavut şairlerinden biridir. O, eserlerinde vahdet-i vücudu, ilahî aşkı, insanı işlerken tasavvuf şiirinden oldukça etkilendiği açıkça ortadadır. Bu etki en iyi şekilde Naim Bey’in “ Fyelli ( Kaval)” şiirinde görünmektedir. Naim Bey’in bu şiiri Mesnevi’nin ilk onsekiz beyitine çok benzemektedir. Bu şiirin tamamını türkçe tercümesiyle veriyoruz:
Fyelli Kaval
Pa degjo fyellin ç’thote Dinle kaval ne söylüyor
Tregon mergımet e shkreta Perişan ayrılıktan anlatıyor
Qahet nga e zaza bote Hakikat dolu sözlerle
Me fjale te verteta Kara dünyadan şikayet ediyor
Qe kur se me kane ndare Eş ve dosttan beni
Nga shok e nga mıqesıa Ayırdıkları zamandan beri
Gra e burra kane qare Feryatlarımdan ağlamayan
Nga ngasherımet e mıja! Kadın erkek kalmadı.
Kraherore e kam cpuar Sînemi deldim geçtim
E kam bere vrıma vrıma Delik deşik ettim
Dhe kam qarre e kam renkuar Ağladım, inledim
Me mıjera psheretıma Binlerce ah çektim
Dhe me boten e gezuar Neşeli dünya ile
Behem shok edhe marr pjese dost olur katılırım
Dhe me njerez te helmuar zehirlenmiş insanlarla ise
Behem mık me besa bese söz vererek dost olurum
Puna sı do qe te bjere Durum ne olursa olsun
Une qanj me mallengjıme Ben acı ile feryad ederim
Me cdo vent e kurdohere Her yer ve zamanda
Psheretın zemra ıme Kalbimle inilerim.
Gjıthe bota me degjojne Dünya feryadımızı duydu
Po se jashtmı me shohın Sadece dışardan gördu
Deshıren sma kuptojne İsteğimi anlayamadı
Zjarr e brendeshme sma njohın İçimdeki ateşi tanıyamadı
Njerezıt me mua rrıne İnsanlar benimle oturdu
Une qaj e mallengjohem Ben ağladım sızladım
Po dufn e pshehte sma dıne İçimdeki ahı bilemediler
Andaj kurre sperdellehem Ve asla anlayamadılar
Gjıth ata qe jane ndare Ayrı düşenlerin tamamı
Fyellıt shoke ju bane Kavala dost oldular
Shkallet e tıj dısa fare Onun değişik perdeleri
Na shkalluan mendjen tane Aklımızı perdeledi
O rremet ı njerezıse Ey insanlar kalabalığı
Zerı ı fyellit seshte ere Kavalın sesi rüzgar değildir
Ky eshte zjarr ı dashurıse Aşkın ateşidir
Qe ı ra kallamıt mjere Zavallı kavala düşen
İ ra qiellıt e ndrıtı Semaya düştü aydınlattı
İ ra zemris e nxehu Kalbe düştü ısıttı
İ ra veres e buçiti Şaraba düştü coşturdu
İ ra shpırtıt dhe e dehu Cana düştü sarhoş etti
İ dha ere trindafılıt Güle koku verdi
İ dha drıte bukurıse Güzelliğe ışık verdi
İ dha kenge bılbılıt Bülbüle türkü verdi
İ dha shıje gjıthisıse Kainata tad verdi
Ay zjar ra ni qıej O ateş semaya düştü
Edhe duke perveluar Düştüğü yeri yakıp kavurdu
U bene kaq yj e dıej Bunlarca yıldız ve güneş oldu
Qe ı mba Zotı nder duar Hepsini Allah elinde tutuyor
Nga ky zjarr Zotı ı vertete Kaınatı yarattığı
Qe ka ngrehur gjıthesıne Bu ateşten Yüce Allah
Hoth nje shkendıje ne jete Bir kıvılcım dünyaya attı
Dhe berı soje njerıne Ve insanı yarattı
O morre zjarr ı bekuar Ey mübarek ateş
Une me ty jam perzjere Ben seninle karıştım
Pa jam tretur e kulluar Sende eridim sızıldım
Po te kam shpırt mos me lere[9] Canımsın beni bırakma
Naim Bey’in “ Kaval” isimli şiirinde büyük ölçüde Hazreti Mevlana’dan etkilendiği gibi, diğer eserlerinde de Hazreti Mevlana’nın konuyu işleyiş tarzını ve temalarını mahallî tiplemelere de yer vererek güzel bir şekilde işlemiştir. Naim Bey arnavutların millî meselelelerini bile işlerken Hazreti Mevlana’nın Mesnevîsinin birçok yerinde hissedilen sosyo-kültürel arkaplanı hissettirmektedir.
Naim Bey’in Hazreti Mevlana’dan etkilenmesi başlı başına bir araştırma konusudur. Bugüne kadar bu konuda, üç beş yüzeysel makalenin dışında, kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Biz burada Naim Bey’in eserlerindeki temel konulardan olan vahdet ve insan, ki aynı zamanda Ahmed Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’inde de işlenmektedir ve büyük ölçüde Naim Beyi de etkilemşiştir, yazmış olduğu iki şiirden birer örnek verelim.
Njerezıa İnsanlık
“Beso e duaj Perendine “Inan ve Allahı sev
Dhe dije qe eshte tek tine Ondan gelen her şeyi sev
E ki bese njerezine İnsanlığa olsun güvenin
Se ajo eshte udh e Perndise. Budur emri Allahın.
Te drejtene do Perendija Adâleti Allah sever
Ate do dhe urtesija Hikmet de O’nu sever
Dhe mendeja dhe diturija Akıl ve ilim insanlığa
Dhe nevoj e njerezise. Büyük bir ihtiyaçtır.
Njeriu u be i delire İnsan pâk yaratıldı
Po ate qe s’eshte e mire Lâkin temiz olmayanı
Eshte e lig e peshtir Kötüdür hakirdir
Te mos ta benje nje jete. Ve yaşamaya lâyık değildir.
Se ka peshe te peshonje Tartılar devamlı tartar
Andaj çdo gje te punonje Bu nedenle iş yaparken
Lipset me mend te gjykojne Akılla hareket et
Te miren ta gjejne vete Güzelliği ararken.
E mira na eshte gjene Güzellik bulunmuştur
E kemi ne doret tene Elinize verilmiştir
Qe nga kreji kshtu ka qene Baştan beri böyle imiştir
Po njerıu nuke mejtohet. İnsan ise hiç düşünmemiştir.
Kur te zeme njerezine İnsan olduğumuzda
Te behemi me Perindine Allah’ı sevdiğimizde
Te duam miresine İyilikle davrandığımızda
E liga do te mergohet. Kötülük kalmaz yerde.
Njerezıa njerıne e çmon İnsanlık insana değer verir
Edhe shpirtin elarteson Allah’la beraberliğe götürür
Veç ajo zemren e gezon Onsuz insan hiçbir şeydir
Njerin e ben te nderuar. İnsanlık Allahı sevdirir.
Njerezıa na perdelen Ne güzeldir insan için
Me Zon ajo na hsembelen Şeytandan uzak dursun
Njerıu pate gjesendi s’vlen Güzelliğe yanaşsın
Sa do te jete i mesuar. Hikmeti talep etsin.
Fare mire do te ronte Çok güzel yaşardı
Te ligat do ti haronte Kötülüğü unuturdu
Dhe djalle do ta debonte Şeytanı uzaklaştırırdı
Do te ish afer Perendise. Allah’a yaklaşırdı.
Perendia Allah
“Zot i madh e i vertete “Allah Hak ve Ekberdir
Ne gjithesi eshte vete Kâinatta tektir
Ai eshte gjithesia O kâinattır
Gjithesıa eshte e Tıa. Kâinat da O’nundur.
Ai eshte krej dhe fundi O ibtida ve son
Pa ate ska vend gjekundi Onun yeri de yoktur
Çdo gje qe na shohen syte Gördüğümüz herşey O’dur
Eshte ai se ska te dyte Başka birşey yoktur.
İ urti nga do te kthehet Hakîm ne tarafa dönerse
Fytyr e Tij i refehet Onun vechi görünür
Se e tere gjithesıa Çünkü bütün kâinatta
Tregon bukurın e Tıja. Onun güzellikleri anlatılmakta.
Zot i madh e i vertete Büyüktür Allah ve doğrudur
Eshte e verteta vete Hakîkatın ta kendisidir
Pa ka bese miresine İyiliği emreder
Urtesine e njerezine. Hikmeti ve insanlığı sever.
Tek’ eshte vellazerija Kardeşlik neredeyse
Atje eshte Perendija Allah oradadır
E drejta eshte e verteta Doğruluk ve hakîkat
Jane besa pa te meta. Hiç eksiksizdir.
Zoti kerkon dashurine Allah aşkı sever
Njerezine e urtesine İnsanlığı ve hikmeti arar
Ai qe ben miresine İyiliği yapan
E ka afer Perendine. Allahı bulur yanında
Perendia miresine Allah bizden iyilik ister
Do nga ne dhe miqesine Kardeşliği çok sever
Miresi e njerezise İyilik ve insanlık
Eshte udh e Perendise”.[10] Allahın yoludur”.
Naim Bey aynı zamanında arnavut bektaşilerine el kitabı şeklinde “Fletore e Bektashinjet” (Bektaşilerin Defteri) ismini taşıyan , tarikat-i aliyye- i bektaşiyyenın öğretilerini içeren , büyük bir bölümü manzum yazılımış küçük bir risalesi de vardır.
Bu risalede Naim Bey bektaşi mühiplerinin inanışlarını, erkanını, davranış biçimini ve iyi davranma usullerini içermektedir. Nasıl ki Ahmed Yesevi halk dilinde, onların davranış biçimini düzenleyen bir kitap yazmışsa, Naim bey de bektaşilerin davranişlarını tanzim eden bir el kitabı yazmıştır. Arnavutça nesir ve nazım şeklinde yazılan bu eserin değişik yerlerinden bazı örnekler:
“…Bektaşilerin inancı bir geniş yoldur. Önünde hikmet, kardeşlik, dostluk, mehabbet, insanlık ve bütün iyilikler ışık saçmaktadır.Bir tarafta ilim çiçekleri diğerinde hakikat gülleri.İlimsiz hakikatsız ve kardeşliksiz insan gerçek bektaşi olamaz…
… Bektaşilerin yolu açık ve düzdür, aklı olanlar için hikmet ve iyilik yoludur.
İnsan engellenmemiştir, bütün şeylerde hürdür ve işlerin tamamı onun elindedir.
Ancak anlayan, marifet sahibi olan ve temyiz eden aklı, kendisini yaşatan ruhu, ayırd eden kalbi ve bütün işleri tartan vicadınının farkında olması gerekir…
… Kadın ve erkek birdir, ayrıları gayrıları yoktur.
Erkek kadından ancak kötülük sonucu ayrılır ve kadın ancak büyük ihtiyac sonucunda kapatılır.
Eğer işi yoksa kadın erkeklerden ne kadar uzak durursa o kadar iyidir.
Bektaşilerin yolunda kadın örtünmez, gizlenmez, onun örtüsü utanma ve iffettir.
Bektaşilerin yolunda utanma ve iffet, insanlık, hikmet ve bütün iyilikler inanç esasıdır…
… Tekkedeki insan dişardakilerden daha iyi olmak zorundadır.
Tekkede olanlardan derviş olmak isteyen de yine Baba’dan el alır.
Bundan sonra artık elbisesini çıkarmaz çünkü yol müsaade etmez.
Derviş insanlığın hizmetkarıdır, mütevazi, hikmetli ve mülaimdir.Biri ona küfretse, vursa bile el kaldırmasın, söz söylemesin, sabırlı olsun.
Derviş eğer hırkayı giymeden önce evli imiş ise hırkayı giydikten sonra da evinde çocuklarıyla oturur.
Evlenmeyeceğine dair söz vermek istiyorsa yine el alır ve bundan hiçbir zaman geri dönemez.
Evlenmeyen dervişler tekke ve dergahlarda oturur…
… Bu nedenle yola giren kişi bütün kötülükleri bırakıp , iyiliklere sarılır.Kötü kalplı, kötü ruhlu ve çirkin sıfatlı insanlar iyilerin arasına katılamaz ve Tanrıya yaklaşamazlar.
Bu yolda insan kendini tanımalıdır, çünkü kendini tanıyan insan Tanrıyı da bilir.
İnsan yumuşak kuzu huylu olmalı, canavar değil. İnsan iyi huylu, doğru, bilgili, seven olmalıdır ve insanı süsleyen bütün iyilikler onda bulunmalıdır.
Bu yol iyiliğin, dostluğun, hikmetin ve kardeşliğin yoludur.
Güzel çiçeklerle dolu olan bu yola ,cahiller yaptıkları gibi ,diken ve pislik atmak büyük günahtır.
Zira bu yol iyilikten başlayıp iyilikle biter…
… Hakikata ve iyiliğe teslim olan, yalan ve kötülüklerden uzak duran mürşidler için bütün insanlar birdir.Bu mürşidler Muhammed-Alinin yolunun takipçileridir.Bundan dolayı akıllı, hikmetli, eğitimli olmaları gerekir. Zira eğitimsiz, görgüsüz insan yontulmamış ağaca benzer, cahil insan çocuk gibidir.
Mürşitler hakikat insanları olmalıdır. Kusurlardan uzak, iyi sıfatlarla donatılmış, hırstan, kibirden, kinden, içkiden, desiseden, yalandan ve yolsuzluktan uzak olmalıdırlar…
Bektaşi defterinde nazım şeklinde yazılmış bazı şiirler de vardır:
ALLAH
Büyük ve hak Allah
Kainatta tektir
O kainatın kendisidir
Kainatta Onundur.
O baş ve sondur
Hiçbir yerde yeri yoktur
Gözlerimizin gördüğü her şey
O dur , zira ikincisi yoktur.
Arif ne tarafa dönerse
Onun yüzünü görür
Çünkü kainatın tamamı
Onun güzelliğini anlatır.
Büyük ve Hak Allah
Hakikatın kendisidir
İyiliğe ve hikmete
İnanmayı farzeder.
Kardeşlik neredeyse
Allah oradadır
Doğruluk ve hakikat
Kusursuz inançlardır.
Allah sevgiyi
İnsanlığı ve hikmeti sever
İyilik yapan kişi
Allaha yakındır.
Allah ise bizden
İyiliği ve dostluğu ister
Bunun dışında birşey istemez
İhtiyacı da yoktur.
İnsanlığın iyiliği
Allahın yoludur
Hakkın kendisi
Doğruluk içindedir.
İyılik yapan kişiyle
Allah ile salihler
Kainatta var olanlar beraberdir.
[1] Barkan- Ayverdi, Tahrîr Defteri, s.434-435, 436-437 vd.
[2] Baba Recepi , Mistiçizma ıslame dhe bektashızma, . s.208.
[3] Baba Recepi, A.g.e., s.210.
[4] Hajdar Salıhu ,Poezia e Bejtexhinjeve, Priştine 1987 , s. 15.
[5] Baba Recepi , A.g.e. s.240.
[6] Hajdar Salihu , A.g.e. s. 270.
[7] Baba Recepi, A.g.e. s.294.
[8] Naim Fraşıri 1846 yılında Arnavutluğun Pırmet kazasının Fraşıri köyünde doğdu Babası Berat’tan gelip Fraşıri’ye yerleşmış bir akıncı ailesinden olan Halid Bey’dir. Naim Bey ilk tahsilini Fraşır köyünde tamamladı aynı zamanda ailece mensub oldukları Bektaşi tekkesinde Farsça ve Arapça öğrendi.1865 yılında kardeşi Şemsettin Sami ile beraber Yanya Zosimea Rum Lisesine kaydoldu. Lisede Yunanca, Fransızca ve İtalyanca öğrendi. 1871 yılında İstanbula gitti, ancak verem hastalığına yakalandığından dolayı beş altı ay sonra Arnavutluğa geri döndü. !871-1882 yılları arasında değişik idari vazifelerde bulundu, fakat takibata uğradığından dolayı 1882 yılında ailesiyle beraber İstanbul’a yerleşti.
1884 yılında “Drita” adlı arnavutça aylık bir dergi çıkarma iznini aldı ve yayınladı. 19 Kasım 1900’ de Erenköy’deki evinde öldü ve Merdivenköy Şahkulu Bektaşi Dergahının kabristanına defnedildi. Naaşı 1978 yılında Arnavutluğa nakl edilmiştir.
Eserleri: Kendonjetoreja ( Okuma kitabı), Vjersha Per mesonjetoret e para ( İlkokul Talebelerine Şiirler), Bageti dhe Bujqesi ( Hayvancılık ve Ziraat ismini taşıyan sembolik uzunca bir şiirdir), Lulet e Verese ( Yaz Çiçekleri), Mesime ( Öğretiler), Fletore e Bektashinjet ( Bektaşiler’in Defteri), Istori e Skenderbeut ( İskender Beyin Tarihi), Qerbelaja ( Kerbela).
Türkçe yazdığı eserler de şunlardır: Kavaid-I Farisiyye der Tarz-I Nevin, İhtiraat ve Keşfiyyat, Fusul-I erbaa. Farsça da “ Tahayyulat” adlı bir şiir mecmuası yazmıştır.
Naim Bey aynı zamanda değişik dillerden arnavutçaya tercümeler de yapmıştır. Homerin İlyadasını türkçe ve arnavutçaya tercüme etmiştir. Şiirlerin tamamında büyük ölçüde tasavvufi hava hissedilmektedir.
[9] Fraşıri, Naim, Vepra I, s. 172-173.
[10] Frasheri, Naim, Vepra, s.123.