Dr. Âdem APAK: Türklerin İslâmlaşma Sürecinin Başlangıcı
Emeviler Dönemi Türk-Arap İlişkileri ve
Türklerin İslâmlaşma Sürecinin Başlangıcı
Yrd. Doç. Dr. Âdem Apak
[s.324-335]
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye
Giriş
Hz. Peygamber İslâm dinini ve siyasî hakimiyetini ölümüne yakın döneme kadar Arap Yarımadasına yaymayı başardı. Onun vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebû Bekir, dönemini ülke bütünlüğünü tehdit eden ridde hadiselerini bastırmakla tamamladı. Bununla birlikte doğuya Sasani İmparatorluğu üzerine ve batı komşusu Bizans topraklarına gönderdiği ordularla, bu iki devletin Arap sömürgelerini hedef alan akınlar başlattı. İkinci halife Hz. Ömer de, stratejisini Hz. Ebû Bekir ile birlikte planladığı doğu ve batı seferlerini, daha da uzak bölgelere taşıdı; onun zamanında Arap orduları Sasani İmparatorluğu’nu ortadan kaldırıp bütün İran’a hakim olurken, diğer taraftan Suriye ve Mısır’daki Bizans idaresine son verdiler. Hz. Osman döneminde ise Müslümanlar batı sınırını Kuzey Afrika’yı içine alacak şekilde genişletirken, doğuda da tüm Horasan topraklarını ele geçirdiler.
Arap orduları Horasan’ın ardından Türklerin yoğun olarak yaşadığı Maveraünnehir ile Azerbaycan-Ermeniye bölgesini ele geçirmelerinin akabinde Hazar Türklerinin yurdu Kafkasya sınırına dayandılar. Bu dönemde karşı karşıya gelen Türk ve Araplar, yıllar boyu süren şiddetli mücadelelere giriştiler. Bu araştırma Emeviler devleti sürecinde gerek Horasan-Maveraünnehr bölgesinde, gerekse kuzeyde Kafkaslar’da gerçekleşen Türk-Arap askerî, siyasî, dinî ve ictimaî ilişkilerini incelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca başlangıçta konunun temellendirilebilmesi için bu dönemden önceki Türk-Arap münasebetlerine de özet olarak değinilecektir.
Türklerle Araplar arasında ilk ilişkiler Sasani imparatorluğu aracılığı ile başlamıştır. V. yüzyıl sonlarında batıya doğru yönelen Göktürkler, komşuları Sasaniler üzerinde tesir icra etmişler, hükümdar Kavâd (Kubat) (488-541) Türklerin yardımıyla tahta çıkmış, iktidarı boyunca da onların etkisi altında kalmıştır. 1 Nuşirevan (541-597) doğuda kendisi aleyhine tehlikeli bir şekilde kuvvet kazanan Göktürklerle iyi geçinmeyi politika haline getirmiş, onların desteğini sürdürmek amacıyla hakanın kızıyla evlenmiştir.2 IV. Hürmüz zamanında Başkomutan Behram Çubin’in, Göktürk hakanı Baga Hakan ile yaptığı savaşta Arap askerleri Türklere karşı savaşmış,3 Kisra Hüsrev Perviz (590628) ile komutanı Behram Çubin arasındaki iç çatışmada (596) İran ordusunda bulunan Araplar, Kisra Hüsrev Perviz, Türkler ise Behram Çubin’in tarafında savaşmışlardır.4
Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde, İslâm topraklarının Arap Yarımadasıyla sınırlı olması sebebiyle, herhangi bir Türk-Arap ilişkisinden bahsetmek mümkün değildir. İki ırk ancak aralarındaki komşuları Sasaniler vasıtasıyla dolaylı bir şekilde karşılaşma imkanı bulmuşlardır. Bununla birlikte hadis edebiyatı ve Arap şiirinden bazı örnekler, o dönemde Arapların Türkleri tanıdıkları ihtimalini akla getirmektedir.5
Müslüman Arapların 21 (642) yılında son Sasani ordusunu Nihavend’de mağlup ederek İran topraklarının tümünü fethettikten sonra Toharistan6 ve Maveraünnehr7 bölgelerinde Türklerle sınır komşusu olmalarıyla birlike Türk-Arap mücadelesi resmen başlamıştır. Araplar Abdullah b. Amir’in Basra valiliği döneminde Ahnef b. Kays kumandasında Horasan’a8 girerek Herat,9 Serahs,10 Belh11 ve Nisabur12 başta olmak üzere Toharistan’a kadar bütün merkez şehirleri ele geçirmişlerdir. Arapların önünden kaçarak Ceyhun’un karşı tarafına geçen son Sasani Hükümdarı III. Yezdicerd, bölgede hüküm süren Türk hakanından, ayrıca Fergana13 ve Soğd14 ahalisinden topladığı askerlerle Belh’i geri almış, bunun üzerine Abdullah b. Amir 30 (650-651) yılında düzenlediği seferlerle Horasan’ı tekrar el geçirmiştir. 15 Bu dönemde Türk-Arap mücadelesi Horasan hakimiyeti üzerine odaklanmış, her iki taraf da bu bölgeyi kontrol altına almak için çetin savaşlara girişmiştir. Bu mücadelelerde aralarında koordineli bir bütünlük sağlamayı başaramayan Türkler’e karşı Arapların bariz şekilde üstünlüğü görülür. Hz. Osman’ın hilafetinin son yılları ile Hz. Ali döneminde meydana gelen iç karışıklıklar sebebiyle Horasan-Maveraünnehr hattındaki askerî harekât durmasına rağmen Araplar bölgede elde ettikleri toprakları muhafaza etmeyi başarmışlardır.16
Hulefâ-i Raşidîn Döneminde, Arapların Türklerle karşılaştıkları ve çetin mücadelelere giriştikleri ikinci bölge Kafkaslar’dır. Hz. Ömer döneminde Azerbaycan ve Ermenistan’ın fethinden sonra Müslüman akıncılar daha kuzeyde bulunan Hazar Devletinin sınırlarına dayandılar. Halifenin emriyle
- (643) yılında Hazar seferine çıkan Suraka b. Amr, cizye karşılığında Bâbu’l-Ebvâb (Derbend) 17 şehrinin hakimi Şahbaraz ile anlaşma yaptı.18 Müslümanlar ile Hazar Türkleri arasındaki ikinci büyük savaş Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde 32 (563-563) yılında meydana geldi. Bâbü’l-Ebvâb’daki Arap birliklerinin komutanı olan Abdurrahman b. Rebia, Belencer’e19 yürüdüğünde Hazarlar başarılı bir savunma gösterdiler. Komutanlarını da bu savaşta kaybeden Arap orduları Kafkasya bölgesindeki bu hücumlarında başarılı olamayıp geri çekildiler.20 Gerek iç karışıklıklar, gerekse fetihte ağırlığın doğuya kaydırılmış olmasından dolayı Araplar uzun süre -Velid b. Abdülmelik Dönemine kadar [86-96 (705-715)] – Hazarlar üzerine harekât imkanı bulamadılar.
- Emeviler Döneminde Türk-Arap İlişkileri
- Horasan-Maveraünnehir Bölgesi
Emeviler Devleti’nin kurucusu Muaviye b. Ebî Süyan, Hz. Ali taraftarlarıyla giriştiği siyasî mücadeleyi tamamlayıp ülkenin iç bütünlüğünü sağladıktan sonra fetih hareketlerini başlattı. Onun hilafetinde ilk seferler Hz. Osman Döneminden beri Horasan üzerine harekât düzenleyen Basra valisi Abdullah b. Amir tarafından gerçekleştirildi. Abdullah’ın ordu komutanı Abdurrahman b. Semure, Kabul,21 Belh ve Bust22 şehirlerini ele geçirerek Sicistan23 seferini başarıyla tamamladı [42 (662)].24 44 (664-665) yılında Mühelleb b. Ebî Sufra da Sind’deki25 Türkleri itaat altına aldı.26
Muaviye’nin ilk yıllarındaki harekât, planlı olmaktan ziyade Horasan’ı kontrol ve Maveraünnehr27 (Aşağı Türkistan) 28 bölgesini keşif ve yoklama amacını taşımaktadır. Seferleri planlı ve hedefli haline getiren kişi 45 (665) yılında Irakayn (Kûfe ve Basra) valiliğine getirilen Ziyad b. Ebih’dir.29 Onun emriyle Arap zamanında Emeviler üç yıl süren mücadeleler neticesinde Ceyhun nehrini geçerek Türkler karşısında başarılı sonuçlar aldılar.30 Seferlerin daha iyi yürütülebilmesi için için Ziyad, askerî merkezleri Irak topraklarında bulunan Kufe ve Basra’dan cepheye daha yakın olan Horasan’ın doğusuna taşıyarak ordusunu Merv31 merkez olmak üzere Herat, Tus,32 Nisabur ve Belh gibi şehirlere yerleştirdi.33 Karargâh şehirler tahkim edildikten sonra Horasan valisi tayin edilen Rebî b. Ziyad el-Harisî, 51 (671) yılında Kûhistan’da34 Türkleri mağlup ederek Zamm35 şehrini ele geçirdi. Bu şekilde Emeviler’in Horasan hakimiyeti pekişmiş, Maveraünnehr açık hedef haline gelmiş oldu.36
Emeviler Döneminde Maveraünnehr üzerine etkili hücumlar, Ziyad b. Ebih’den sonra yerine tayin edilen oğlu Ubeydullah b. Ziyad tarafından başlatıldı. Ubeydullah, ilk önce Buhara37 yolu üzerinde bulunan Beykend’i38 zaptetti. Buhara hakimi Kabac Hatun, Türkler’den yardım almasına rağmen Ubeydullah’ın ordusuna mağlup olmaktan kurtulamayarak ağır vergiler karşılığında barış istedi [54 (674)].39 56 (575-576) yılında Horasan’a vali tayin edilen Sa‘îd b. Osman da Maveraünnehr seferlerini devam ettirdi. Sa‘îd, daha önce sadakat arzeden ancak daha sonra bölgede örgütlediği Türkler, Soğd, Kiş40 ve Nesef41 halkıyla isyan eden Kabac Hatun’un yönetimindeki müttefik orduyu mağlup ederek Buhara’nın kontrolünü yeniden sağladı. Semerkand’ı42 da vergiye bağlayan vali, ardından daha güneyde yer alan ticaret merkezi Tirmiz’i43 ele geçirdi.44 Ondan sonra bölgede seferler düzenleyen kişi 61 (680-681) yılında Horasan’a vali tayin edilen Abdurrahman b. Ziyad’dır. Onun emriyle Selm b. Ziyad komutasındaki askerler ilk önce Semerkand, ardından Harezm’i45 ele geçirdiler, sonra da Maveraünnehr’de yeniden isyan başlatan Kabac Hatun ve müttefiklerini mağlup ederek onları tekrar sulh yapmaya mecbur bıraktılar.46
Muaviye’den sonra Emeviler ile iktidar mücadelesine girişen Abdullah b. Zübeyr, kendisine itaat eden doğu eyaletlerinin hakimi olarak halifeliğini ilan etti [64 (683)]. Horasan ve Maveraünnehir bölgesi bu dönemde Emevî-Zübeyrî Hanedanı’nın mücadele sahası haline geldi. Bundan istifade eden bazı mahalli prenslikler bağımsızlık hareketini başlattılar. Horasan’ı elinde bulunduran Abdullah b. Zübeyr’in valisi Abdullah b. Hazım, isyan eden Türkleri itaat altına aldı.47 Abdullah b. Zübeyr’in Haccac tarafından ortadan kaldırılmasından sonra Maveraünnehr hakimiyetini sağlamak isteyen Abdülmelik (685-705) Abdullah b. Hazım’ı etkisiz hale getirdi. Onun oğlu Musa, Tirmiz’de Emevi idaresine isyan etti. Musa b. Abdullah, 85 (704) yılında Türkler, Araplar ve Tibetlilerden müteşekkil bir orduyu mağlup edince bölgedeki gücünü pekiştirdi. Onun başarısı Emevi iktidarının Maveraünnehr hakimiyetini o kadar sarsmıştır ki, mahalli prensliklerin bazıları vergilerini Emevilere değil Musa’ya vermeye başlamışlardır.48
Abdullah b. Zübeyr hareketini bastıran Abdülmelik doğu eyaletlerinde Arap hakimiyetini yeniden sağlamak amacıyla Irak umumi valiliğine Haccac b. Yusuf’u getirdi [78 (697)]. Onun Horasan’a vali tayin ettiği Mühelleb b. Ebî Sufra, 80 (699) yılında Kiş üzerine düzenlediği seferde şehri iki sene muhasara etmesine rağmen ele geçiremedi. Ardından oğlu Yezid b. Mühelleb de bölgede başarısız seferler yapınca azledilip yerine üvey kardeşi Mufaddal geçti. Mufaddal, Emevilerin hakimiyetine gölge düşüren Musa b. Abdullah’ı ortadan kaldırmasına rağmen görevinden alındı.49 Bu şekilde Haccac’ın, Irak valiliğinin ilk yılları Aşağı Türkistan hakimiyeti için başarısız bir dönem oldu.
Maveraünnehr’in gerçek fatihi Haccac tarafından Horasan’a vali tayin edilen Kuteybe b. Müslim’dir. Kuteybe, Maveraünnehir seferini başlatmadan önce, bölgenin güneyinde yer alan ve Arap fütühatı için tehdit oluşturan Toharistan’ın stratejik öneme sahip merkezi Belh’i fethe karar verdi. Toharistan hakimi Nizek Tarhan, Emevilerle mücadeleyi göze alamayıp sulh teklifinde bulunun’ca Kuteybe, anlaşmayı kabul ederek harekât merkezi Merv’e geri döndü.50 Toharistan’ın güvenliğini sağlayan Kuteybe [87 (706)] Ceyhun ırmağının batısında bulunan Zamm Geçidi’ni ele geçirmesinin ardından Buhara yolu üzerindeki önemli ticaret şehri Beykend’i [88 (706)],51 bir yıl sonra da Ramisan’ı52 itaat altına aldı.53 Güzergâhı üzerindeki önemli merkezleri sırayla ele geçirdikten sonra nihayet [90 (709)] Buhara’yı kuşattı. Türk ve Soğdlardan müteşekkil Buhara halkı şehrin muhasarasına uzun süre dayanamayınca ağır vergiler ödemek şartıyla barış yapmayı kabul etti.54 Buhara’nın Arapların eline geçmesinden sonra sıranın kendisine geleceğini gören Semerkand hükümdarı Tarhan, şehir daha kuşatılmada, haraç karşılığında Arapların hakimiyetini tanımak istediğini Kuteybe’ye iletince burada da sulh yapıldı [90 (709)].55 Buhara’yı denetim altına alan, Semerkand idarecisine de siyasî hakimiyetini kabul ettiren Kuteybe, hedefini daha önce anlaşma yaptığı Toharistan’a çevirdi. Bölge hükümdarı Nizek, Buhara seferi sonunda Kuteybe’ye bağlılığını yenilemiş olmasına rağmen, Toharistan’ın iç kısımlarına kaçmış, ardından Belh, Merv er-Rûz,56 Talkan,57 Firyab58 ve Cüzcan59 idarecilerini Emevi hakimiyetine karşı birlikte hareket etmeye ikna etmişti. Diğer şehir idarecilerinin bir ara Nizek’i yalnız bıraktıklarını öğrenen Kuteybe de [91 (710)] saldırıya geçti. Toharistan hakimi Araplarla savaşmaya cesaret edemeyince bu sefer de aman dileyip teslim oldu. Kuteybe onu Haccac’a göndererek Irak’ta idam edilmesini sağladı.60 Kuteybe b. Müslim (711) yılında Maveraünnehr’deki Arap hakimiyetini tehdit eden diğer bir bölge olan Sicistan’a bir sefer düzenledi. Sicistan’ın Türk hükümdarı Rutbil,61 Arap ordularıyla savaşmak yerine vergi şartıyla sulha razı oldu.62 Kuteybe bir yıl sonra [993 (711)] kardeşi Abdurrahman’ın düzenlediği askerî harekâtla da Harezm topraklarını ele geçirdi.63
Kuteybe b. Müslim Toharistan, Sicistan ve Harezm seferlerini başarıyla tamamladıktan sonra Maveraünnehr bölgesinin Buhara ile birlikte diğer önemli şehri ve ticaret merkezi64 Semerkand’a yöneldi. Şehir hakimi daha önce her ne kadar harac karşılığında Arap hakimiyetini tanımışsa da, içinde Müslüman askerî birliği olmadığı için devletin zaafı anında bu şehir bir isyana merkezlik edebilir, bu da Emevilerin Maveraünnehr hakimiyetini tehlikeye düşürebilirdi.65 Bu nedenle Kuteybe Arap askerlerle birlikte fethettiği bölge insanlarından müteşekkil bir ordu ile harekete geçti. Seferi haber alan Semerkand hakimi Gûrek b. İhşid, Şâş (Taşkent),66 Fergana ahalisi ve diğer Türklerden oluşturduğu ordusuyla Buhara ile Semerkand’ın arasında yer alan Arbincan (Rabincen)67 beldesinde Arapları karşıladı, fakat başarılı olamayıp Semerkand’a geri çekildi.68 Kuteybe de şehri muhasara etti. Şâş melikinin gönderdiği yardım kuvvetinin kuşatma ordusu tarafından mağlup edildiği haberini alınca ümitsizliğe kapılan Gûrek, barış istedi. Yapılan anlaşmaya aykırı bir şekilde Kuteybe, Semerkand’a girerek şehre askerî birlik yerleştirdi.69 Semerkand’dan sonra askerî faaliyetlerini Maveraünnehr’in daha doğusuna yönelten Kuteybe 94 (713) yılında Fergana bölgesine bazı seferler yaptı. Hocend70 şehrini ve Seyhun nehrinin doğusundaki Şâş topraklarını hakimiyeti altına aldı. Ertesi yıl hedefini Şaş’ın kuzey doğusuna çevirerek o ana kadar Arap fatihlerinin burada ulaştıkları en uzak şehir İsbicab’ı (İsfîcâb, Esbicab)71 ele geçirdi.72 Kuteybe son kez [96 (715)] yılında Fergana ile Kaşgar73 arasındaki bölgenin ve ticaret yolunun güvenliğini sağlamak için çıktığı seferde Kaşgar’a kadar ilerleme başarısını gösterdi.74
Aşağı Türkistan fetihlerinde en büyük destekçisi Haccac b. Yusuf’un [95 (714)] ölümü, ardından Velid’in yerine Süleyman b. Abdülmelik’in halifeliğe gelmesi [96 (715)] Kuteybe b. Müslim’in fetih harekatını sekteye uğrattı. Özellikle Süleyman’ın, önceki halifenin idarecilerine karşı gösterdiği hasmane tutum75 Kuteybe’nin isyanına ve öldürülmesine,76 onun ölümü de Maveraünnehr’deki Arap hakimiyetinin sarsılmasına neden oldu. Kuteybe’den sonra Horasan idaresine getirilen Veki’ b. Su‘d et-Temimî’nin dokuz ay gibi [96 (715)] kısa süren valiliğinin ardından77 Yezid b. Mühelleb aynı göreve getirildi. Yezid, Cürcan’ı78 ikinci defa ele geçirdikten sonra [98 (716)] çıktığı Taberistan79 seferinden eli boş döndüğü gibi, ardından yöneldiği Dehistan’da80 da Arap hakimiyetini sağlama girişimlerinde başarılı olamadı.81 Bu gelişmeler Emevilerin Maveraünnehr üzerindeki faaliyetlerinin duraklama dönemine girdiğinin ilk işaretleridir. İşte bu esnada Emevi devlet politikasında keskin dönüşlerin meydana geleceği hadise meydana geldi: Süleyman b. Abdülmelik’in vefatı neticesinde 99 (717) yılında Ömer b. Abdülaziz Emevi halifesi oldu. Onun gelişi ve idaredeki uygulamaları Emeviler tarihi boyunca istisnai bir dönem olmuştur. Halife iç barışı öncelikli hedef alarak, Haccac zamanından beri sürdürülen mevaliden harac ve cizye alınması uygulamasına son vermiştir. Emevi iktidarı boyunca mevali denilen gayr-ı arap unsurun ülkenin eşit vatandaşı, olarak kabul edildiği, yönetim meşruiyetinin sertlik ve şiddet politikasıyla değil, ancak halkın desteğiyle elde edilebileceği görüşüne itibar edildiği belki de tek dönem Ömer b. Abdülaziz’in iki yıllık hilafet süreci olmuştur.82
Ömer b. Abdülaziz’in devlet politikasında gerçekleştirdiği tavır farklılıkları, o dönem Türk-Arap ilişkilerinin seyrinde de olumlu değişiklikler meydana getirmiştir. Halifenin ilk icraat olarak bütün fetih hareketlerini durdurup, askerleri geri çağırma girişimi neticesinde Türk-Arap savaşları durmuş, bölgede barış ve istikrar süreci başlamıştır.83 Ayrıca özellikle Maveraünnehr’de halka zulmeden, onların nefretini celbeden valiler, görevi kötüye kullanan idareciler de azledilmiş,84 yine onun zamanında maaş ve ganimetten pay almada Emevilerin mevali aleyhindeki haksız uygulamaları terkedilerek -Arap olsun, mevali olsun- bütün askerlere hak ve sorumluluk konusunda eşit muamele edilmesi sağlamıştır.85 Ömer b. Abdülaziz, sadece kendi halifeliğindeki yanlış uygulamaları düzeltmekle kalmayıp, geçmişe dönük haksızlıkların giderilmesine de çalışmıştır.86 Bütün bunlar Ömer b. Abdülaziz’in kısa süren halifeliğinde genelde mevali, özelde de Türkler’in Araplarla ilişkilerinde bahar döneminin yaşandığını gösterir. Ancak onun vefatından sonraki gelişmeler bu dönemin yalancı bir bahar olduğunu ortaya koymuş, klasik Emevi Arapçılık politikası daha şiddetiyle geri dönerek eski yanlış uygulamalar kaldığı yerden devam etmiştir. Bu da halkın Arap idarecilere karşı derin bir husumet beslemelerine, imkan buldukça isyan etmelerine ve Emevilere karşı asileri desteklemelerine sebep olmuştur. Sosyal barış sağlanamadığı için de Arap idareciler bu bölgelerde kendilerini hiç bir zaman emniyet içinde hissedememişlerdir.87
Ömer b. Abdülaziz’in ıslah etmeye çalıştığı Emevi politikaları Yezid b. Abdülmelik [101-105 (720-724)] tarafından yeniden canlandırıldı. Yezid ilk iş olarak selefinin atadığı bürokratları değiştirerek, mevaliden cizye ve haraç alınması uygulamasını yeniden başlattı, kendisi saray eğlencelerine dalarak ülke halkını şiddet ve mal düşkünü valilerin insafına bıraktı.88 Tabiatıyla onun ve bürokratlarının yanlış uygulamaları bölgedeki Arap hakimiyetini tehlikeye düşürdü; yerel idareciler daha önce kabul ettikleri Arap yönetimini tanımamaya, hatta Emevi orduları üzerine saldırılar düzenlemeye başladılar. Nitekim Türgiş hakanı Sulu, Arap topraklarındaki karışıklıklardan89 istifade ederek 102 (720-721) yılında Semerkand üzerine bir ordu göndererek Horasan valisi Sa‘îd b. Amr el- Haraşî komutasındaki Emevi askerlerini mağlup etti. Hakan yeterli askerî desteği olmadığı için Semerkand’ı muhasara edemedi.90 Türkler geri çekildikten sonra düşmanla işbirliği yapan Semerkand halkına karşı Sa‘îd çok sert davrandı; şehri terk etmelerine rağmen pek çok kişiyi takip ederek öldürdü. Bu davranış bölge halkının Emevi idaresine karşı beslediği kini daha da arttırdır.91
Hişam b. Abdülmelik’in [105-125 (724-743)] hilafetinin ilk yıllarında Arapların Türkler karşısında gerilemesi devam etti. Horasan valisi Müslim b. Sa‘îd el-Kilabî, [105 (723-724)] Şaş üzerine yürüdüğü esnada Türgiş hakanı Sulu’nun saldırıya geçtiğini duyunca geri çekildi. Emevi ordusu ricat sırasında Fergana bölgesinde büyük kayıplar vererek Hocend’e sığındı.92 Bu mağlubiyet Maveraünnehr üzerindeki Arap hakimiyetini derinden sarstı; bundan sonra taarruz sırası Maveraünnehr halkına geldi, Araplar savunmaya çekilerek,93 ellerindeki şehirleri elde tutmanın telaşına düştüler. Yine 105 (724) tarihinde Irak valiliğine getirilen Esed b. Abdullah el-Kasrî, 108 (726-727)’de Türklerle giriştiği mücadeleyi kaybetti. Toharistan seferinden eli boş dönen vali daha sonra Huttel’de94 Türgişler tarafından mağlup edildi.95
Maveraünnehr’de Arap hakimiyetinin zayıflaması bölgede fırsat kollayan Türklerin isyanına neden oldu. Mevalinin de desteğiyle Türkler, Buhara merkezli büyük bir isyan başlattılar. 109 (727-728) yılında meydana gelen bu hadisede Horasan valisi Eşres b. Abdullah es-Sülemî Ceyhun kıyısında isyancılar tarafından sıkıştırıldı. Vali Buhara yolu üzerinde Beykend de Türklerin hücumuna uğradı. Onu kesin hezimetten Cüneyd b. Abdurrahman el-Murrî’nin komutasında, merkezden gelen kuvvetler kurtardı. Cüneyd’in gayretleriyle 111 (729) yılı sonlarına doğru Araplar, Buhara’da kontrolü tekrar sağlayabildiler. Buhara’yı Türkler’in hücumundan kurtaran yeni vali Cüneyd bu defa [112 (730)] Semerkand’ın Türgiş hakanı tarafından kuşatıldığını haber aldı. Yolda bir çok Türk saldırısına maruz kalarak Semerkand’a ulaştı. Türkler bu defa ters istikamette bulunan Buhara üzerine yürüyüp şehri muhasara ettiler. Vali Cüneyd geriye dönerek Hakan’ı çekilmeye zorladı.96 112 (730) yılından 120 (738) yılına kadar bu bölgede Türklerle Araplar arasında karşılıklı sonuçsuz saldırılar oldu. İki taraf arasında bir çeşit denge kuruldu. Bu defa süreç Türkler lehine işliyordu.97
Maveraünnehr’de elden çıkmak üzere olan Arap hakimiyetini Emevilerin son Horasan valisi Nasr b. Seyyar yeniden sağlayabilmiştir. Kuteybe ile birlikte Maveraünnehr fetihlerinde aktif görev
576
alan tecrübeli devlet adamı Nasr, bu başarısını -aynen Ömer b. Abdülaziz gibi-şiddet ve baskı yerine barışçı tavrına ve bölgenin farklı etnik unsurlarına saygı göstermesine borçludur.98 Bununla birlikte gerektiğinde askerî harekâttan da çekinmemiştir. Bu çerçevede Kîş’e sefer düzenlemiş, ardından Semerkand’ı kontrol altına almış, 122 (740) yılında Şâş’a yürüyerek bölgenin hakimi Baga Tarkan Kur-Sul’u yakalayıp idam etmiş, buradan daha doğuda bulunan Fergana’ya yürüyüp bölge hükümdarı ile sulh imzalamıştır.99 Nasr b. Seyyar zamanında Arap hakimiyeti bölgede sonbaharını yaşamış, yaklaşan Abbasi ihtilali sadece Maveraünnehr değil, bütün Horasan ve Irak topraklarındaki Emevi hakimiyetini tehdit etmeye başlamıştır.100
- Kafkasya Bölgesi
Emeviler döneminde Türk-Arap mücadelesinin gerçekleştiği diğer bir bölge Kafkaslar’dır. Hz. Ömer’in hilafetinde başlayan fetihleriyle birlikte Araplar, Hazar Türkleri ile karşı karşıya gelmişlerdi. Uzun süren iç mücadeleler ve fetihlerin genelde doğu ve batıya yönelmiş olması sebebiyle, kuzeydeki Arap harekâtı Emevi halifesi Velid zamanına kadar durmuştur. Arap-Hazar Türkleri ilişkileri Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik’in hilafeti döneminde yeniden başlamış, ilk harekât halifenin kardeşi Mesleme b. Abdülmelik tarafından gerçekleştirimiştir. Mesleme 89 (708) ve 91 (710) yılındaki seferlerde Bâbu’l-Ebvâb’a (Derbend) kadar ilerlemiş, 95 (714) yılında da şehri ele geçirmiştir. 101
Hazarlar, İstanbul muhasarası nedeniyle Emevilerin bölgeden ayrılmasını fırsat bilerek 99 (717718) yıllarında Azerbaycan ve Ermeniye üzerine düzenledikleri akınlarda bir çok Müslümanı katlettiler. Hilafeti zamanında genelde barışçı bir politika tercih ederek askerî seferleri askıya alan Ömer b. Abdülaziz bu hareketi cezasız bırakmamak için Hatim b. Nu’man el-Bahilî’yi Hazarlar üzerine gönderdi. Emevi ordusu Hazarları mağlup ederek onları işgal ettikleri topraklardan çıkardı.102 Bu seferden sonra uzun yıllar Araplarla Türkler arasında karşılıklı yıpratma savaşları başlamış, bazan biri bazan diğeri çarpışmalarda üstün gelmiş, fakat iki taraf için de kesin bir hakimiyet söz konusu olmamıştır.103
Hişam b. Abdülmelik Döneminde de Hazar Türkleri-Emevi Arapları mücadelesi artarak devam etti. Halife, Cerrah b. Abdullah’ı 107 (725-726) yılında Hazarlar üzerine gönderdi. Yardımcı kuvvetleri beklemeden saldırıya geçen Cerrah, ağır bir hezimete uğrayınca görevden alındı. Onun yerine bölgeye tekrar vali tayin edilen Mesleme 108 (726-727), 109 (727-728) ve 110 (728-729) yıllarında ardarda askerî harekât düzenledi. Özellikle son seferinde Hazar hakanını mağlup ederek Bâb el- Lân104 şehrini ele geçirdi.105 Bu başarılarına rağmen Hişam 111 (729-730) yılında Mesleme’yi azlederek Cerrah b. Abdullah’ı tekrar Ermeniye ve Azerbaycan valiliğine getirdi. Cerrah çıktığı Hazar seferinde Tiflis106 üzerinden Belencer’e ulaşarak Hazarların başşehri el-Beyzâ’yı107 zapta muvaffak oldu. Bu hücumu karşılıksız bırakmak istemeyen Hazarlar 112 (730) yılının başlarındaki saldırılarıyla Arapları geri çekilmeye zorladıkları gibi Musul’a kadar ilerleme başarısını gösterdiler. Hazarlıların, Emevi Devleti’nin kuzey hakimiyetini tehdit etmeye başladığını gören Hişam, bu defa daha önce Hazar topraklarında başarılı seferler yapan Sa‘îd b. Amr el-Haraşî’yi büyük bir orduyla yola çıkardı. Hazarların işgal ettikleri beldeleri tek tek geri alan Sa‘îd, Versan’ı108 muhasara etti. Ardından
577
Berzend109 ve Beylakan’da110 Hazar ordusunu iki defa mağlup etmeyi başardı. Hişam bu defa bölge valisini yine değiştirerek göreve yeniden Mesleme’yi getirdi.111 113 (731-732) yılında Hazar seferine çıkan Mesleme, Belencer’e kadar ilerleyerek buradaki Türk kuvvetlerini mağlup etti. Bunun üzerine komşu hükümdarlardan yardım alan Hazar hakanı karşı saldırıya geçince, Mesleme, Derbend’e çekildi. Hişam, Hazarlardan çekindiği gerekçesiyle Mesleme’yi azlederek yerine Mervan b. Muhammed’i tayin etti. 114 (732-733) yılında ilk seferini düzenleyen Mervan, Suriye, Irak ve el- Cezire’den112 topladığı orduyla bazı küçük yerleşim birimlerini kontrol altına aldı. İki yıl sonra da Hazarlar üzerine yıpratma saldırılarını sürdürdü. Onun kuzeye düzenlediği en başarılı harekât 119 (737)’da gerçekleşti; yaklaşık 150 bin kişilik orduyla yola çıkan vali karşılaştığı Hazar birliklerini mağlup ederek başşehir Beyzâ’yı kuşattı. Gönderdiği 40 bin kişilik ordu da Emeviler tarafından mağlup edilince Hazarlar barış istemek zorunda kaldılar. Mervan da ancak hakanın Müslüman olması durumunda barışı kabul edeceğini söyleyince hakan müslüman olmaya razı oldu. Mervan, hakimiyeti altına aldığı Hazar topraklarına akınlarını bir kaç yıl daha devam etti rdi.113
Türk-Arap ilişkileri açısından Kafkasya harekâtı Emeviler tarafından Maveraünnehr fetihlerinden farklı değerlendirilmiştir. Maveraünnehr’e Horasan ve Toharistan üzerinden planlı bir ilerlemeyi ve orayı yurt edinmeyi düşünen, ele geçirdikleri şehirlere askerî birlik yerleştiren ve bir çok Arap göçmeni bu beldelere iskan eden Emeviler, bunları Hazarlar topraklarında gerçekleştirmemişler, Hazar Türklerini direkt hedef almaktan ziyade, Azerbaycan ve Ermeniye topraklarının emniyetini sağlamak açısından Kafkasya üzerine sefer düzenleme ihtiyacı duymuşlardır. Hazarlar da uzun yıllar kendi kontrollerinde kalan bu bölgeyi topraklarının devamı gibi görmeleri ve yurtlarının güvenliği sebebiyle Araplarla savaşma gereği duymuşlardır. Emevilerin son dönemlerine doğru Mervan b. Muhammed, Hazar hakanını sulh istemeye mecbur bırakarak kuzey cephesi Türk-Arap mücadelesinde Emevilerin üstünlüğe geçmesini sağlamıştır.114
- Emeviler Döneminde Türklerde İslâmlaşma Faaliyetlerinin Başlangıcı
Horasan’ın fethinden sonra Arapların yeni hedefi haline gelen Maveraünnehr bölgesi, coğrafî konumu itibariyle Orta Asya, Hindistan, Afganistan ve Horasan’a komşu olması sebebiyle bölgeler arası gerçekleşen her türlü beşerî münasebetten en üst derecede etkilenmiştir. 115 Çok çeşitli insan unsurlarının yurt edindikleri bölgede farklı menşeli inanç sistemleri de yaşama imkanı bulmuş; Zerdüştlük, Budizm, Manihaizm, Mazdekizm ve Hinduizm gibi eski Hint ve İran dinleri, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi Sami dinleri ile Konfuçyüscülük ve Türklere has Şamanizm bu topraklarda yayılmıştır. 116
Türkistan’da Türklerin İslâm ile tanışmaları Arap fatihlerinin Maveraünnehr sınırına ulaştıkları döneme tesadüf eder. Horasan valileri bölge şehirlerine yaptıkları seferler sonucunda ele geçirdikleri esirleri kendi ülkelerine götürmüşlerdir ki, bunları ilk ihtida eden Türkler olmuşlardır.117
Emeviler döneminde Türklerin İslâmlaşması sürecinde en önemli adımlar Türkistan fatihi Kuteybe b. Müslim, halife Ömer b. Abdülaziz ve Emevilerin son Maveraünnehr valisi Nasr b. Seyyar tarafından atılmıştır.
Kuteybe b. Müslim’in Maveraünnehr bölgesinin Arap hakimiyetine geçmesi kadar, bölgede İslâmiyet’in yayılmasında da önemli payı vardır. O, 87 (706) yılında ele geçirdiği Beykend’e önce Arap aileler yerleştirmiş, bu göçmenler vesilesiyle İslâmiyet’in tanınmasına çalışmış,118 ilk iş olarak da şehirde hemen bir cami inşa ettirmiştir. 119 Kuteybe, Maveraünnehr’in en önemli dinî merkezi olan Buhara’da İslâmiyet’in tanınması için, yaptığı anlaşmaya Buharalıların ödeyecekleri vergi dışında bağ- bahçe ve evlerinin ve şehir dışındaki bir kısım arazilerinin yarısını Araplarla paylaşmaları şartını koymuş,120 bu sayede Buhara’da Müslüman Araplarla Türklerin tanışmalarını, kaynaşmalarını temin etmiştir.121 Ayrıca Buhara merkezinde İslâm kültür ve medeniyetinin sembolleri olan cami ve mescid inşasına girişerek 90 (709) yılında Mâh-ı Rûz Camii’ni yaptırmıştır. Kuteybe ilginç bir uygulama başlatarak Buharalıları istisnasız cuma namazına gelmekle mükellef tutmuş, hatta halkı İslâm’a ısındırmak gayesiyle cuma namazına gelecek olanlara ikişer dirhem para yardımı yapmayı taahhüt etmiştir. Bir kısmı vali zorlamasıyla, bir kısmı da para hırsıyla mescitlere dolan halk bu sayede Müslümanlar ve onların ibadetleriyle tanışma imkanı elde etmiştir. Daha sonraki dönemlerde rastlanmayan bu davranış, Müslüman olan Türklerden cizye ve haraç almayı resmî politika haline getiren diğer Emevi valilerinin uygulamalarına göre masum ve iyi niyetli sayılabilir. Kuteybe, Arapçanın yeni girdiği Buhara şehrinde halkın daha rahat ibadet yapabilmesi için sınırlı bir süre de olsa Kur’an’ın yerli dilde okunmasına izin vermiştir. Onun zamanında İslâm dini Buhara’da oldukça rağbet görmüş bunun karşısında Zerdüşlük ve Budizm gibi dinler nüfuz kaybetmeye başlamıştır. Bu nedenle İslâm’ın daha sonra Buhara’da yaşayacağı parlak günlerinin temeli Kuteybe b. Müslim tarafından atılmıştır, denilebilir. 122
Aşağı Türkistan’ın en önemli dinî merkezi Buhara’da İslâmlaşma faaliyetlerini belirli noktaya getiren Kuteybe’nin, ikinci hedefi bölgenin ticaret merkezi Semerkand’dır. Kuteybe, ilk muhasara sonunda yapılan sulh anlaşmasında şehrin hakimi Gûrek’ten belde içinde cuma kılınacak bir cami istemiştir. Semerkand’ı ele geçirdikten sonra da -aynen Buhara’da olduğu gibi- pek çok Arap nüfusu şehre getirerek onların Türklerle sosyal ilişkiye girmelerini sağlamış, ayrıca gerek Müslüman Araplar gerek mühtedi Türkleri aydınlatmak üzere tabiinden müfessir Dahhak b. Müzahim’i (ö. 103 / 721) de buraya davet etmiştir. Kuteybe’nin Beykend, Buhara ve Semerkand’daki İslâmlaşma faaliyetleri çevre beldelerdeki sosyal ve dinî bütünlük için örnek olmuş, gelişmeler civar şehir halklarını da müsbet yönde etkilemiştir. Mesela Türklerin yoğun bir şekilde yaşadığı Fergana ve civarı şehirlerde camiler inşa edilmeye başlanmıştır.123 97 (715) yılında düzenlediği doğu seferi sırasında Çin İmparatoru’nun İslâmiyet’i tanıma isteğine olumlu cevap veren Kuteybe, Hubeyre b. Müşemrec el-Kilabî başkanlığında bir heyet göndererek İslâmiyet’in Çin’e kadar ulaşmasına vesile olmuştur.124 Özet olarak söylemek gerekirse Kuteybe b. Müslim’in en az siyasî faaliyetleri kadar İslâmiyet’in Türkistan’da yayılması yönünde gösterdiği gayretler olumlu neticeler vermiştir. Onun ölümünden sonra bölgede hem fetihler, hem istikrar durmuş, İslâmlaşma faaliyetleri Ömer b. Abdülaziz’in hilafeti dönemine kadar kesintiye uğramıştır.
Ömer b. Abülaziz Emevi devlet adamları içerisinde İslâm’ı yaymayı öncelikli hedef alan tek şahsiyettir.125 Onun, dinin yayılmasında ilk adım olan sosyal düzenin sağlanması girişiminde merkez bölge Türklerin yaşadıkları topraklar olmuştur. Halife bu politikayı uygulamak için öncelikle Maveraünnehr sosyal barış projesini yürütemeyen vali Yezid b. Mühelleb’i azlederek yerine Cerrah b. Abdullah’ı getirmiştir.126 Cerrah, valiliğinin ilk dönemlerinde halifenin yönetim anlayışına uygun icraatta bulunmuş, onun emri üzerine Tibet’e İslâm’ı öğretmek amacıyla bir eğitim heyeti göndermiştir.127 Bununla birlikte Cerrah, Haccac ekolünden gelmesi sebebiyle128 zaman zaman halka sert davranmayı teklif etmiş ancak halifeden yüz bulamamıştır.129 Ömer b. Abdülaziz, Cerrah’ın mevaliye hakkını vermediği, Müslüman olmalarına rağmen bir kısım mühtediden cizye ve harac aldığı şeklinde şikayet alınca derhal bir emirname göndererek onun haksız uygulamalarını engellemiştir.130 Bu politika değişiklikleri halkın Arapları işgalci görme duygularını değiştirmiş, bu sayede pek çok insan Müslüman olmuş, o döneme kadar putperestlikte ısrar eden Soğdlular dahi İslâm’a girmeye başlamışlardır.131 Mevaliden haksız yere alınan harac ve cizyenin kaldırılması bölgede İslâm kültür ve medeniyetinin sağlam zemine oturmasında önemli katkı sağlamıştır.132 Bu gayretlere rağmen gerek bölgenin dinî liderleri, gerekse valiler halifenin sosyal ve dinî bütünlüğü sağlayıcı uygulamalarını engellemeye çalışmışlar, halkın vergiden kurtulmak için Müslüman olduklarını ileri sürerek, samimiyet testine tâbi tutulmaları amacıyla onlardan sünnet olmalarının istenmesini halifeden talep etmişlerdir. Ömer b. Abdülaziz Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insanları sünnet etmek için değil, İslâm’a davet amacıyla gönderildiğini söyleyerek art niyetli bu tür istekleri reddetmiştir. Halife, Maveraünnehr halkı hakkında bilgi edinmek için gelen elçilerin görüşleri ve valisi Cerrah’ın gönderdiği bilgilerle iktifa etmeyerek; Ebû Mizlac adında, halkın güvendiği bir şahsı danışman sıfatıyla bölgeden sağlıklı bilgi almak amacıyla Maveaünnehr’e göndermiştir. Ebû Mizlac yaptığı kontroller sırasında vali Cerrah’ın, halifenin kesin emrine rağmen mevaliden cizye ve harac almaya devam ettiğini bildirince, Cerrah derhal azledilerek yerine Abdurrahman b. Nuaym el-Kureşî vali tayin edilmiştir [100 (718)].133 Yeni vali halifenin siyasetine uygun davranarak bölgede huzur ve sükûnun devamına, dolayısıyla ihtida hareketlerinin artmasına katkı sağlamıştır.134 Ömer b. Abdülaziz sadece Emevi idaresinin hakim olduğu toprakların halkını değil, Semerkand, Soğd, Uşrusana,135 Şâş, Fergana idarecilerini davet mektuplarıyla; İndus bölgesi hükümdarlarını da Sind valisi Amr b. Müslim el-Bahilî aracılığıyla İslâm’a çağ ı rm ıştır.136
Ömer b. Abdülaziz İslâmiyet’in yayılması için ülke içinde barış şartları oluşturmanın yanında, halkın İslâm’ı en doğru şekliyle öğrenebilmesi amacıyla da Merv, Semerkand ve Buhara’da ilmî faaliyetlerde bulunan Dahhâk b. Müzâhim başta olmak üzere ilim adamlarını dini tebliğ seferberliğine çağırmıştır. Halife dini öğrenmek ve öğretmek uğrunda mesai harcayan insanların geçimlerinin temini maksadıyla hazineden kaynak ayırmış, bu sahada çalışanlara her yıl beytülmaldan 100 dinar tutarında para desteği sağlamış, ayrıca devlet memurluğu atamalarında dinî ilimlere vakıf olanlara öncelik tanınmasını isteyerek ilim öğrenmeyi teşvik etmiştir.137
Ömer b. Abdülaziz’in ölümüyle birlikte, İslâm’ın yayılmasının yerine vergi tahsilini ön plana alan Haccac Dönemi Emevi politikası138 yeniden uygulamaya konulmuştur.139 Gerçi Hişam’ın halifeliğinin ilk yıllarında [106 (727)] Horasan’a vali tayin ettiği Eşres b. Abdullah es-Sülemî, Ömer b. Abdülaziz Dönemine benzer şekilde yeni mühtedilerden harac ve cizyenin alınmayacağı taahüdünde bulunmuş ve bunu bir süre uygulamışsa da,140 daha sonra devlet gelirlerinin azaldığı gerekçesiyle bu sözünden dönmüş, halkın Müslüman olduğuna dair beyanını kabul etmeyip, sünnet olan, farzları yerine getiren ve Kur’an’dan bir sure okuyanların dışındaki mevaliyi zimmî statüsünde değerlendirmiştir. Bu uygulama halkta mennuniyetsizlik meydana getirmiş, toplum huzurunu bozmuş, özellikle ileri gelen Türk aileleri cizye ve harac vermekten kaçmak için Semerkand’ı terkederek uzak bölgelerde yaşamaya başlamışlardır.141 Sosyal barışı zedeleyen bu tür girişimlerin bölge halkının İslâmlaşmasına menfi yönde etki yaptığı açıktır. Bu durum sadece İslâmlaşmayı engellememiş, bir çok mühtedi isyanı ve irtidat hadiselerine sebep olmuştur. 142
Hişam’ın halifeliği döneminde Eşres’ten sonra Horasan valiliği yapan Cüneyd b. Abdurrahman el-Mürrî [116-117 (729-734)] ve Asım b. Abdullah (734-735) dönemlerinde İslâmlaşma faaliyetleri alanında pek müsbet gelişmeler görmek mümkün değildir. Bu süreçte daha çok siyasî ve askerî faaliyetler ön planda olmuştur.143 Asım b. Abdulah’tan sonra valiliğe getirilen Esed b. Abdullah el- Kasrî [106 (735-738)] zamanında bölgedeki Arap hakimiyeti ve İslâm’ın yayılması önündeki en önemli engel olan Maveraünnehr isyanlarının teşvik ve destekçisi Türgiş hakanı Su-Lu Hakan bir iç ihtilal sonucunda öldürülmüştür. Onun ölümüyle Türgiş Devleti etkisini kaybetmiş ve İslâmlaşma faaliyetlerinin önündeki önemli bir dış etken ortadan kalkmıştır. Bu dönemde Samaniler Devleti’nin kurucusu olan Saman Müslüman olduğunu ilan etmiştir.144
Maveraünnehr bölgesinin İslâmlaşmasında Ömer b. Abdülaziz’in hilafetinden sonra en başarılı çalışmalar Nasr b. Seyyar tarafından gerçekleştirilmiştir. 120 (738) yılında valiliğe getirilen Nasr, Kuteybe b. Müslim’in ilk fetihlerinden itibaren bölgede görev almış, bir çok isyan girişimlerine şahit olmuş, dolayısıyla bölge halkının meselelerine vakıf tecrübeli bir devlet adamıdır.145 Nasr b. Seyyar, İslâmlaşma faaliyetlerinin hızlanabilmesi için sosyal barış ve huzur ortamının sağlanmasının şart olduğunun bilinciyle cizye ve harac meselesinin çözümünü öncelikli hedef olarak belirlemiş;146 vergi sistemini -aynen Ömer b. Abdülaziz’de olduğu gibi- düzenleme girişimini başlatmış, halk ile yeniden sözleşme anlamına gelen yeni ıslahat planını bir cuma günü Merv Camii’nde ilan etmiş ve bundan böyle mevaliden cizye ve haracın kaldırılacağı, bu vergi müşrik olduğu halde cizyesi hafifletilmiş olanlara yükleneceği, o döneme kadar yapılmış olan haksızlıkların giderilmesi için Mansur b. Ömer b. Ebi’l-Harkâ başkanlığında bir vergi ıslah komisyonu kurulacağı taahüdünde bulunmuştur. Derhal çalışmalara başlayan komisyon bir hafta sonra yaklaşık 30 bin Müslümanın cizyeden muaf tutulma talebini kabul etmiş, ayrıca komisyon asıl cizye vermesi gerekenlerin sayısının 80 bin kişi olduğunu belirlemiştir. Harac meselesi de aynı usulle çözülmüştür.147 Bu şekilde mevali üzerindeki haksızlık giderilmiş, sosyal patlamaların önüne geçilmiş, oluşturulan huzur ve güven ortamı İslâm’ın Türkler arasında hızla yayılmasına imkan sağlamış, sadece halk değil, mahallî Türk hükümdarları ve dihkanlar da bu barış ortamında Müslümanlığı seçmeye başlamışlardır.148
Emeviler döneminde Arapların, Hazar Türkleriyle giriştikleri siyasî ve askerî faaliyetlerden bahsederken, bunların planlı ve hedefli bir şekilde yürümediğini, Azerbaycan ve Ermeniye toprakları üzerindeki hakimiyet mücadelesi şeklinde devam ettiğini ve her iki tarafın birbirine kesin üstünlük sağlayamadan karşılıklı yıpratma saldırıları ve sınır ihlalleriyle meşgul olduklarını ifade etmiştik. Böyle olunca Hazarlarda Maveraünnehir bölgesiyle kıyaslanabilecek bir İslâmlaşma faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak savaş esiri olarak Arap yurduna götürülen Türkler başta olmak üzere, az sayıda insanın ihtida etmiş olduğu söylenebilir. Mervan b. Muhammed’in Hazar hakanını Müslüman olmaya zorlaması sonucunda bir çok kişinin Müslümanlığa geçtiği iddia edilmekle birlikte, 149 gerçek Müslüman olmaktan ziyade siyasî bir tavra benzeyen bu hareket, Hazarların içinde Emeviler döneminde Müslümanlığın yayıldığına delil sayılmaz. Bununla birlikte Mervan b. Muhammed’in Azerbaycan ve Ermeniye valilikleri döneminde Hazarlar üzerinde hakimiyetini kabul ettirmesi, savaşların durmasına, karşılıklı sosyal ve dinî etkileşimin başlamasına imkan sağlamıştır, denilebilir. Bu etkileşimin neticeleri çok kısa süre sonra Emevileri ortadan kaldırıp yeni bir hanedanlık kuracak olan Abbasiler döneminde alınacaktır.
Sonuç
Hz. Ömer zamanında başlayan İran fetihleri Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde Horasan’ın tamamen kontrol altına alınmasıyla neticelenmiş, Araplar bundan sonra Türklerin hakim oldukları Maveraünnehir topraklarına girmişlerdir. Muaviye b. Ebî Süfyan’ın başlattığı askerî faaliyetler gerek yeni toprakları ele geçirme, gerekse isyan hareketlerini bastırma şeklinde olsun Emevilerin sonuna kadar devam etmiştir. Türkler başlangıçta sınırlarına dayanan Araplara karşı çok çetin mücadele etmişler, boyun eğmek zorunda kaldıkları zamanlarda da Arapların kendi aralarındaki iç mücadelelerini fırsat bilerek hem sık sık isyan etmişler, hem de merkezî idareye karşı gerek Arap, gerekse mevali kaynaklı isyanları desteklemişlerdir. Bununla birlikte sulh dönemlerinde, Türkler kendi topraklarına iskan edilmiş Müslüman Araplarla bir arada olmaları sebebiyle İslâmı ve Müslümanların yaşayışlarını görmüşler, onlardan etkilenmişler ve ferdî olarak İslâm dinini kabule yönelmişlerdir. Ancak gerek Emevi idarecilerinin müslümanlıklarına şüpheyle bakarak onlara zimmî muamelesi yapmaları, gerekse de bölgede yerleşik eski idarecilerin önceki inançlarını koruma gayretleri, bu dönemde gözle görülür bir İslâmlaşma faaliyetini engellemiştir. Bu olumsuz şartlar karşısında Emeviler döneminde Türkler arasında İslâmlaşmanın yoğun bir şekilde gerçekleşmemiş olması tabii bir sonuçtur. Türk-Arap sosyal ve dinî ilişkilerinin kesif bir şekilde yaşandığı Maveraünnehr bölgesinde beklenilenin altında İslâmlaşmanın gerçekleştiği göz önüne alınırsa, böyle bir sosyal ortamın oluşturulamadığı ve iki milletin genelde kılıçlarıyla karşılaştığı Hazar Türkleri arasında dikkate değer bir İslâmlaşma faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Bütün bunlara rağmen Türklerin İslâm dinini ve Müslümanları tanımalarında Emevilerin rolünün bulunduğu ve Türklerin İslâmlaşma sürecinin onların idaresi döneminde başladığı gerçeğinin unutulmaması gerekir.
————————————————————————–
- Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, I-XI, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Beyrut ts., (Dâru’s-Seveydan), II, s. 90-98.
- Taberî, II, s. 172; Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, I-IV, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), Mısır 1964, I, s. 265; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-XIII, Beyrut 1965, I, s. 441.
- Mes’ûdî, I, s. 271-272.
- Taberî, II, s. 177-179; Mes’ûdî, II, s. 216; Makdisî, Kitabu’l-Bed‘ ve’t-Tarih, I-VI, Paris 1916, III, s. 169-172.
- Togan, Z. Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 74; Yıldız, Hakkı Dursun, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980, s. 6-7.
- İbnü’l-Fakih, Muhtasar Kitabu’l-Buldân, Leyden, 1967, s. 321-323, 325; İbn Hurdazbih, Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Leyden 1967, s. 18, 25, 32, 34, 37; İstahrî, Kitabu’l-Mesâlik ve’l- Memâlik, Leyden 1967, s. 254, 275; Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1975, IV, s. 23.
- İstahrî, s. 286-338.
- İstahrî, s. 227, 237, 253-286.
- İbn Hurdazbih, s. 18, 36, 40, 50, 52, 243, 245; İstahrî, s. 248, 253-225, 263; Yakut, V, s. 396-397; Kazvinî, Âsâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l-‘İbâd, Beyrut ts. (Dâru’s-Sâdır), s. 281, 329, 361, 425, 429, 481, 482.
- İbnü’l-Fakih, s. 319-321; İbn Hurdazbih, s. 24, 36, 39; İstahrî, s. 254, 259, 281, 285; Yakut, III, s. 208.
- İbn Hurdazbih, s. 18-25, 32-34; İstahrî, s. 254, 256, 275, 278; Yakut, I, s. 479; Kazvinî, s. 233, 299, 331-333, 382.
- İbn Hurdazbih, s. 23, 29, 31, 39, 41, 50, 51, 171, 189, 199, 201, 202; İstahrî, s. 202, 207, 253, 258, 282, 283; Mukaddesî, Ahsenü’t-Tekâsim, Leyden 1967, s. 7, 27, 30, 34, 36, 270, 294, 295, 309, 314, 330, 333; Yakut, V, s. 331-333.
- İbn Hurdazbih, s. 27, 29, 30, 38, 40, 203, 206, 208, 212, 243, 262; İstahrî, s. 333; Yakut, IV, s. 253; Kazvinî, s. 235, 491, 509, 558, 603.
- İbn Hurdazbih, s. 15, 38, 172, 265; İstahrî, s. 282, 294, 316; Yakut, IV, s. 409-410; Kazvinî, s. 179, 200, 232, 286.
- Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis et-Tübbâ-Ömer Enis et-Tübbâ) s. 568-569, 573; Ya’kûbî, Tarih, I-II, Beyrut 1960, II, s. 167; Taberî, IV, s. 301, 311-312, 313; İbnü’l-Esîr, III, s. 3338, 123-128; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut-Riyad ts. (Mektebetü’l-Meârif-Mektebetü’n- Nasr), VII, s. 160-161.
- İbn Hurdazbih, s. 122, 124, 173, 227, 259; İstahrî, s. 184, 190, 192; Yakut, I, s. 303-306; Kazvinî, s. 491, 506, 508, 578, 584, 595, 596, 600. Bâbü’l-Ebvâb, Derbend: Dağıstan’da Hazar denizinin kuzeybatı sahilinde tarihi bir şehir ve liman olup Türkler buraya Demirkapı adını vermişlerdir. Sa‘d Abdülaziz er-Raşid, “Derbend”, DİA, IX, s. 164-166.
- Taberî, IV, s. 155-156; İbnü’l-Esîr, III, s. 28.
- İbn Hurdazbih, s. 123, 124; Yakut, I, s. 489.
- Belâzurî, s. 286-287; Taberî, IV, s. 305; İbnü’l-Esîr, III, s. 131-133.
- İbn Hurdazbih, s. 17, 37, 39, 243.
- İbn Hurdazbih, s. 243; İstahrî, s. 240, 242, 250, 252; Mukaddesî, s. 50, 259, 304, 322, 337, 350; Yakut, I, s. 414.
- İstahrî, s. 158; Mukaddesî, s. 34, 260, 322, 328, 329, 333, 337, 340; Yakut, III, s. 190.
- Ya’kûbî, II, s. 166; İbnü’l-Esîr, III, s. 286-287.
- İbn Hurdazbih, s. 17, 18, 52-57, 13-155, 173-178; İstahrî, s. 170-180; Yakut, III, s. 267.
- Belâzurî, s. 432; İbnü’l-Esîr, III, s. 437, 446; Ömer Ferruh, Tarihi Sadru’l-İslam ve’d- Devletü’l Emeviyye, Beyrut 1976, s. 128; Muhammed Hudari Bey, ed-Devletü’l-Emeviyye, Beyrut 1986, s. 441. Sind fetihleri için bk. Uslu, Recep, Sind’de İslâm Fetihleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1990, s. 25-114.
- Maveraünnehr bölgesi sınırları ve yerleşim birimleri için bk. Barthold, Vassily Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, s. 67-93.
- Zekeriya Kitapçı, Maveraünnehr bölgesinin Aşağı Türkistan olarak da isimlendirildiğini ifade eder. Kitapçı, Zekeriya, Türkistan’da İslâmiyet ve Türkler, Konya 1988, s. 49-55.
- Ömer Ferruh, s. 128.
- Taberî, V, s. 228; İbnü’l-Esîr, III, s. 455.
- İbn Hurdazbih, s. 17, 18; İstahrî, s. 254, 258, 263; Mukaddesî, s. 310-312; Yakut, V, s.
112.
- İbn Hurdazbih, s. 24, 35, 99, 201, 243; İstahrî, s. 254, 255; Yakut, IV, s. 49-50; Kazvinî, s. 314, 352, 411, 413, 415.
- İbn Hurdazbih, s. 20, 35, 243; İstahrî, s. 250, 254, 255, 257, 273; Yakut, IV, s. 416-417.
- Yakut, III, s. 151.
- Halife b. Hayyat, Tarih, (thk. Ekrem Ziya el-Ömerî) Riyad 1985, s. 210; Taberî, V, s. 285; İbnü’l-Esîr, III, s. 489. Horasan fetihleri için bk. Uslu, Recep, I-II. Yüzyıllarda Horasan Tarihi, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1997, s. 48-94; Çetin, Osman, “Horasan”, DİA, XVIII, s. 235; Apak, Adem, Hz. Osman Dönemi Fetihleri, UÜİFD, Bursa 2000, sy. IX, s. 437-442.
- İbn Hurdazbih, s. 25, 26, 38, 40, 129, 181, 203, 243, 265, İstahrî, s. 315, 316; Yakut, I, s. 353, 356; Kazvinî, s. 229, 301, 377, 378, 407, 408, 474, 509-511, 540, 543, 557.
- İbn Hurdazbih, s. 25, 187, 203; İstahrî, s. 308, 334, 342; Yakut, I, 533.
- Belâzurî, s. 577; Taberî, V, s. 297-298.
- İstahrî, s. 343; Yakut, IV, s. 497.
- İbn Hurdazbih, s. 18, 26, 38, 243; İstahrî, s. 316; Yakut, V, s. 285.
- İbn Hurdazbih, s. 26, 28, 29, 40, 149, 172, 181, 203, 207, 243, 262, 265; Yakut, III, s. 246250; Kazvinî, s. 289, 491, 510, 535, 536, 554, 57, 599, 608.
- İbn Hurdazbih, s. 33, 37, 39, 169, 173, 211, 243; İstahrî, s. 295, 298, 339; Yakut, II, s. 2627.
- Halife b. Hayyat, s. 224; Belâzurî, s. 577-580; Taberî, V, s. 304-307; İbn Asem, Futûh, I- IV, Beyrut 1986, II, s. 313-316.
- İbn Hurdazbih, s. 33, 38, 140, 173, 243, 259, İstahrî, s. 217, 253, 254, 281, 287, 299; Yakut, II, s. 240.
- Belâzurî, s. 581; Taberî, V, s. 315, 471-474; Narşahî, Tarihu Buhara, (trc. ve tls, Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed el-Kabâvî-Muhammed b. Züfer b. Ömer), Tahran 1362, s. 59; İbnü’l-Esîr, IV, s. 95-97. Muaviye dönemi Horasan-Maveraünnehr seferleri için bk. Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyan, Ankara 2001, s. 193-199.
- Belâzurî, s. 582-583; Taberî, V, 548-549; İbnü’l-Esîr, IV, s. 156-158.
- Belâzurî, s. 587-590; Taberî, VI, s. 403-407; İbnü’l-Esîr, IV, s. 505-513.
- Belâzurî, s. 587; Taberî, VI, s. 325, 350-355; İbnü’l-Esîr, IV, s. 502-505; Gibb, H. A. R., Orta Asya’da Arap Futuhatı, (çev. M. Hakkı), İstanbul 1930, s. 23; Wellhausen, Julius, Arap Devleti ve Sükutu, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1963, s. 204.
- Belâzurî, s. 590; Taberî, VI, s. 428-429; Ömer Ferruh, s. 151; Gibb, s. 28; Kurat, Akdes Nimet, Kuteybe b. Müslim’in Harizm ve Semerkand’ı Zaptı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1984, VI / 5, s. 388-393.
51 | Belâzurî, s. 591; Taberî, VI, s. 430-431; Narşahî, s. | 61; İbnü’l-Esîr, IV, s. 523-530. |
52 | İbn Hurdazbih, s. 46. | |
53 | Taberî, VI, s. 442-443. | |
54 | Belâzurî, s. 591; Taberî, VI, s. 442-445; Narşahî | , s. 65; İbnü’l-Esîr, IV, s. 535; Aycan, |
İrfan-İbrahim Sarıçam, Emeviler, Ankara 1993, s. 60-61. |
- Taberî, VI, s. 442; İbnü’l-Esîr, IV, s. 543, Kurat, s. 394-396.
- İbn Hurdazbih, s. 32, 36, 39; İstahrî, s. 254, 261, 269; Yakut, V, s. 115.
- İbn Hurdazbih, s. 32, 34, 210, 243; İstahrî, s. 270, 275, 279, 282, 286, Mukaddesî, s. 296, 302, 303, Yakut, IV, s. 23.
- Yakut, IV, s. 259.
- İbn Hurdazbih, s. 32, 33, 40, 210; İstahrî, s. 254, 256, 279; Yakut, II, s. 182, 183.
- Belâzurî, s. 591; Taberî, VI, s. 445-447; İbnü’l-Esîr, IV, s. 544-545, 549-552.
- Wellhausen bunun Rutbil değil Zunbil olduğunu idda eder. Wellhausen, s. 109, 123, 207.
- Taberî, VI, s. 468; İbnü’l-Esîr, IV, s. 569.
- Belâzurî, s. 591-592; Taberî, VI, s. 469; İbnü’l-Esîr, IV, s. 570.
- Semerkand, Hindistan, İran ve Türk egemenliği bölgelerinden gelen yolların birleştiği bir merkezdir ve her dönem için Marevarünnehr’in bir numaralı şehri olmuştur. Barthold, s. 88.
- Yıldız, s. 18.
- İbn Hurdazbih, s. 25, 27, 39, 302, 304, 206, 243, 262; İstahrî, s. 328, 332, Yakut, III, s. 308-309; Kazvinî, s. 538.
- İstahrî, s. 343, Yakut, III, s. 26.
- Belâzurî, s. 592; Taberî, VI, s. 472; İbnü’l-Esîr, IV, s. 571
- Belâzurî, s. 592; Taberî, VI, s. 472-476; İbnü’l-Esîr, IV, s. 571-576.
- İbn Hurdazbih, s. 26, 29, 30, 39, 207, 208, 243; İstahrî, s. 295, 333; Yakut, II, s. 347-348; Kazvinî, s. 554, 557.
- İbn Hurdazbih, s. 26, 28, 69, 204, 243; İstahrî, s. 333, 345, 346.
- Belâzurî, s. 593-594; Taberî, VI, s. 483; İbnü’l-Esîr, IV, s. 581-583.
- Yakut, IV, s. 430.
- Taberî, VI, s. 484-485; İbnü’l-Esîr, V, s. 5-8; Ömer Ferruh, s. 152; Muhammed Hudari Bey, s. 513-516.
- Hasmane tavrın sebebi şudur: Abdülmelik, vefatı esnasında önce büyük oğlu Velid ardından da diğer oğlu Süleyman’ı veliahd tayin etmişti. Fetihlerle geçen parlak bir dönem yaşayan Velid, bu başarısına güvenerek kardeşininin veliahdlığını tanımayıp onun yerine oğlu Abdülaziz’i veliahd ilan etmek istedi. Onun bu görüşünü Irak umumî valisi Haccac ile Aşağı Türkistan fatihi Kuteybe açıkça desteklemişlerdi. Velid’in oğlunu veliahd olarak kabul ettirme girişimlerini tamamlayamadan ölmesiyle gerçek veliahd Süleyman halife oldu. Makamına oturan Süleyman’ın ilk icraatı ise kendisinin veliahdlikten azledilmesine katkısı olan vali ve komutanları cezalandırmak oldu. Süleyman halife olmadan Haccac b. Yusuf vefat etmiş [95 (714)] olduğu için, onun komutanı Kuteybe yeni halifenin hedefi haline geldi [bk. Belâzurî, s. 594; Taberî, VI, s. 500-505; İbnü’l-Esîr, V, s. 8-11; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, I-XVIII, (thk. Muhammed Abdülkadir Ata-Mustafa Abdülkadir Ata), Beyrut 1992, VII, s. 18)].
- Medine valisi Osman b. Hayyan el-Mürrî, Mekke valisi Halid b. Abdullah el-Kasrî, Hindistan fatihi Muhammed b. Kasım’ın azli ve katli, benzer şekilde İspanya fatihi Musa b. Nusayr’ın görevden el çektirilmesi ve oğlu Abdülaziz’in idam edilmesi gibi Süleyman’ın eski idareciler üzerindeki faaliyetlerini gören Kuteybe sıranın kendisine geleceğini anlayınca, Emevi hakimiyetinin en uzak bölgesinde yer alan Fergana’da isyan etti. Zafer dolu mazisine güvenerek isyana karar veren Kuteybe birlikte savaştığı insanlardan umduğu desteği bulamadı. Hatta kendi emrinde savaşan bir grup asker çadırına saldırarak Kuteybe ve yakınlarını katlettiler (bk. Belâzurî, s. 594-599; Ya’kûbî, II, s. 295-296; Taberî, VI, s. 511-516; İbnü’l-Esîr, V, s. 12-19; İbnü’l-Cevzî, VII, s. 18-19, 22-23; Wellhausen, s. 121122; Ömer Ferruh, s. 166-167; Muhammed Hudari Bey, s. 519-520). Halife Süleyman’ın şahsî kinini devlet politikasına dönüştürmesiyle Kuteybe gibi bir çok başarılı bürokrat ve askerin isyana zorlanıp öldürülmesi veya görevden alınması Emevilerin zayıflamasına dolayısıyla fetih hareketlerinin de durmasına sebep olmuştur. (bk. Wellhausen, s. 207-207).
- Ya’kûbî, II, s. 296; Taberî, VI, s. 511-516, 523.
- İbn Hurdazbih, s. 35, 40, 124, 154, 244, 250, 261, 265; İstahrî, s. 207, 212, 217; Yakut, II, s. 119.
- İstahrî, s. 218, 219, 253; Yakut, IV, s. 13-16.
- İbn Hurdazbih, s. 45, 119; Yakut, II, s. 492.
- Taberî, VI, s. 532-536, 541-545; İbnü’l-Esîr, V, s. 32.
- Ömer b. Abdülaziz’in halkı kucaklama girişimleri o kadar destek bulmuştur ki, o döneme kadar hiç bir siyasî otoriteyle geçinemeyen Haricîler ile sürekli isyan hareketlerini organize eden Şiîler onunla diyaloğa geçmişlerdir, Haricîler isyanlarını onun döneminde bir süre askıya almışlardır. bk. Brockelmann, C. İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, (çev. Neş’et Çağatay), Ankara 1964, s. 83; İmadüddin Halil, Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslâm İnkılabı, (çev. Ubeydullah Dalar), İstanbul 1984, s. 126-134; Muhammed Hudari Bey, s. 524-527; Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, İstanbul 1987, III, s. 120; Hodgson, Marshall G. S., İslâmın Serüveni, I-III, (çev. Komisyon), İstanbul 1995, I, s. 192; Hasan, Hasan İbrahim, Siyasi, Dini Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, I-X, (çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş), İstanbul 1996, II, s. 66; Demircan, Adnan, Haricilik Mezhebinin Doğuşu Bağlamında Din- Siyaset İlişkisi, İstanbul 2000, s. 19, 115.
- Ya’kûbî, II, 302; Taberî, VI, s. 568. Bu kararın nedenleri üzerine değerlendirmeler için bk. Gibb, s. 47; Wellhausen, s. 127; Kitapçı, s. 205-206; Kurt, Hasan, Orta Asya’nın İslâmlaşma Süreci, Ankara 1998, s. 177; Akyürek, Yunus, Maveraünnehr-Türk İslâm Tarihindeki Yeri ve Önemi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa 2001, s. 40-41.
- Mesela halife, Cürcan ganimetlerinde hazinenin hakkını merkeze göndermeyen Horasan valisi Yezid b. Mühelleb’i görevden alıp Cerrah b. Abdullah’ı onun yerine tayin etmiş, Cerrah’ı da kendi kabilesine iltimas geçmesi ve mevaliden haksız yere vergi alması sebebiyle azletmiştir. (bk. Belâzurî, s. 559-560; Taberî, Tarih, VI, s. 556-558; İbnü’l-Esîr, V, s. 48-50; Wellhausen, s. 126; Brockelmann, s. 81-84; Zettersteen, “Ömer b. Abdülaziz”, İA, IX, s. 462-465; Aycan-Sarıçam, s. 74-75).
- Lewis, Bernard, Tarihte Araplar, (çev. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1979, s. 91.
- Semerkand ahalisi Kuteybe’nin Semerkand anlaşmasındaki şartlara uymayıp haksız yerine şehirlerini işgal ettiğini, kendilerini göçe zorladığını bildirdiklerinde, halife meselenin kadı tarafından tekrar görüşülüp karara bağlanmasını emretmiştir. Semerkand kadısı yaptığı inceleme sonunda Maveraünnehr halkını haklı bulmuş, işgalci konumundaki bütün Arapların şehri terkedip eşit şartlarda iki tarafın tekrar savaşması kararına vermiştir. Bu durum karşısında Türkler, kendilerinin Araplarla yaşamaktan memnun oldukların ifade etmişler ve onların şehir dışına çıkarılmasına razı olmamışlardır. Bu hadise Ömer b. Abdülaziz Döneminde Türk ve Arap unsurun birarada yaşama tecrübesinde kaydettikleri mesafeyi açık bir şekilde göstermektedir (Belâzurî, s. 593; Taberî, VI, s. 568-70). Halifenin benzer geriye dönük uygulamaları için (bk. Wellhausen, s. 140-141; İmadüddin Halil, s. 170-173).
- Emevilerin son dönemlerinde önemli bir iç problem teşkil eden asi Haris b. Süreyc, uzun süre Türkler arasında kalmış, onların himaye ve desteğini görmüştür. Zettersteen, “Nasr b. Seyyar”, İA, IX, s. 108; Ömer Ferruh, s. 177; Demircan, Adnan, Arap Mevali İlişkileri, İstanbul 1996, s. 176.
- Belâzurî, s. 600; İbnü’l-Esîr, V, s. 67.
- O dönemdeki karışıklıkların baş sorumlusu Horasan valiliği görevinde iken ganimetler konusunda usülsüzlük yaptığı gerekçesiyle azledilip hapse atılan Yezid b. Mühelleb’dir. Yezid, Ömer b. Abdülaziz’in ölümünden sonra hapisten kaçarak Basra’ya giderek burada kuvvet toplamayı başladı. Onun Irak bölgesindeki isyanı Mesleme b.
Abdülmelik tarafından zorla bastırılabildi. Her iki tarafın verdiği zayiat bölgedeki Arap hakimiyetini zaafa uğrattı. Bu iç çatışma iki yıldan beri üzerlerine sefer yapılmayan Maveraünnehr sakinleri için büyük bir isyan fırsatı verdi. (bk. Taberî, VI, s. 556-558, 590-604; İbnü’l-Cevzî, VII, s. 64; İbnü’l-Esîr, V, s. 57-58, 71-77).
- Taberî, VI, s. 607-615; İbnü’l-Cevzî, VII, s. 87; İbnü’l-Esîr, s. 103-105.
- Belâzurî, s. 600-601; Taberî, VII, s. 7-12; İbnü’l-Esîr, s. 92-93, 115-117.
- Belâzurî, s. 601; Taberî, VII, s. 21, 32-35; İbnü’l-Cevzî, VII, s. 112; İbnü’l-Esîr, V, s. 128130; İbn Tagriberdî, en-Nücûmu’z-Zahire fî Mülûki Mısr ve’l-Kahire, I-XXII, Kahire 1992, I, 331.
- Yıldız, s. 21.
- İstahrî, s. 253, 275, 276, 279, 341; Yakut, II, s. 346-347.
- Belâzurî, s. 601-602; Taberî, VII, s. 43-45; İbnü’l-Esîr, V, s. 131-132, 139-140.
- Belâzurî, s. 602-604; Taberî, VII, s. 54-60, 67, 71-88; İbnü’l-Esîr, V, s. 147-150, 156-158, 162-165, 182-183; İbn Tağriberdî, I, s. 345.
- Hişam b. Abdülmelik dönemi Horasan-Maveraünnehr bölgesinde Türk-Arap ilişkileri için bk. Atçeken, İsmail Hakkı, Devlet Geleneği Açısında Hişam b. Abdülmelik, Ankara 2001, s. 155-160.
- Zettersteen, K. V., “Nasr b. Seyyar”, İA, IX, s. 107-109.
- Taberî, VII, s. 173-180; İbnü’l-Esîr, s. 200-205, 226-228, 250; Atçeken, s. 160-163.
- İbnü’l-Esîr, V, s. 254-259, 302-307. Horasan merkezli Abbasi hareketleri ve Nasr b. Seyyar’ın mücadeleleri için bk. Bozkurt, Nahide, Oluşum Sürecinde Abbasi İhtilali, Ankara 2000, s. 41-73.
- Taberî, VII, s. 441, 454; İbnü’l-Esîr, V, s. 540, 555; İbn Tağriberdî, I, s. 285, 294.
- Belâzurî, s. 289; Ya’kûbî, II, s. 302; Taberî, VII, s. 553-554; İbnü’l-Esîr, V, s. 43; İbn Tağriberdî, I, s. 306.
- Mesela, 103 (721-722) yılında Hazarlar hücum etmişler, buna karşılık bir yıl sonra Halife Yezid b. Abdülmelik’in gönderdiği ordu, Kıpçaklar ve diğer Türk boylarından aldıkları destekle Hazarlar tarafından mağlup edilmiştir. Bu hadisenin akabinde Halife Yezid’in gönderdiği Emevi ordusu Cerrah b. Abdullah komutasında Hazar topraklarına girmiş ve Belencer’i ele geçirmiş, Hazarlar bir yıl sonra buna cevap vererek Ermeniye üzerine sefer düzenlemişlerdir. Cerrah da buna karşılık iki yıl üst üste yaptığı seferlerle bazı Hazar şehirlerini zaptetmiştir. (bk. Belâzurî, s. 289-290; Ya’kûbî, II, s. 313; Taberî, VI, s. 619, VII, s. 14-15, VII, s. 21; İbnü’l-Esîr, V, s. 105, 110, 111-113, 125, 134; İbn Tağriberdî, I, s. 321-324).
- İbn Hurdazbih, s. 17, 119, 123, 143, 173; Yakut, V, s. 8-9; Kazvinî, s. 412, 493, 597.
- Belâzurî, s. 290; Ya’kûbî, II, s. 317-318; Taberî, VI, s. 54; İbn Asem, IV, s. 266-268; İbnü’l- Cevzî, VII, s. 135; İbnü’l-Esîr, V, s. 137, 141, 145, 155.
- İstahrî, s. 185, 193.
- Yakut, I, s. 530.
- İbn Hurdazbih, s. 119, 121, 122, 174, 212, 213; İstahrî, s. 182, 187, 192; Yakut, V, s. 370371.
- İbn Hurdazbih, s. 119, 121, 223, 243; İstahrî, s. 182; Yakut, I, s. 382.
- İbn Hurdazbih, s. 120, 122, 123, 175, 212, 213; Yakut, I, s. 533; Kazvinî, s. 493, 513.
- Belâzurî, s. 290; Taberî, VII, s. 70-71; İbn Asem IV, s. 269-270, 270-278; İbnü’l-Esîr, V, s. 158-159; İbn Tağriberdî, I, s. 346-347.
- İstahrî, s. 71, 78, 218.
- Belâzurî, s. 290-292; Taberî, VII, s. 88-99; İbn Asem, IV, s. 289; İbnü’l-Esîr, V, s. 173-174, 177-179, 195; İbn Tağriberdî, I, s. 366.
- Hişam b. Abdülmelik Dönemi Kafkasya’da Türk-Arap ilişkileri için bk. Atçeken, s. 165-176.
- Barthold, Türkistan, s. 195-196; Arnold, T. W, İntişar-ı İslâm Tarihi, (çev. Hasan Gündüzler), İstanbul 1982, s. 209; Kitapçı, s. 56; Kurt, s. 219-229.
- Mesela, 54 (674) yılında Irak umumî valisi Ubeydullah b. Ziyad Buhara muhasarası ardınan iki bin kadar Türk savaşçıyı alarak Basra’ya dönmüştür. bk. Belâzurî, s. 577; İbnü’l-Esîr, V, s. 297-298. Emeviler dönemi askerî faaliyetlerinde faal görev alan Türkler hakkında bk. Yıldız, s. 45-48; Kitapçı, s. 98-100.
- Kitapçı, s. 105.
- Yakut, I, s. 533.
- Taberî, VI, s. 442; Narşahî, s. 65-66; İbnü’l-Esîr, IV, s. 335, 342-343; Barthold, Türkistan, s. 201.
- Kitapçı, s. 98.
- Narşahî, s. 66-67, 76; Wellhausen, s. 208; Kitapçı, s. 102-104, 125-131, 132-138, 140; Kurt, s. 238.
- Taberî, VI, s. 475; İbnü’l-Esîr, IV, s. 573.
- Taberî, VI, s. 501.
- Barthold, İslâm Medeniyeti Tarihi, (haz. M. Fuad Köprülü), Ankara 1963, s. 107; Hodgson,
- 221. Hasan, Hasan İbrahim, I, s. 412. Ömer b. Abdülaziz’in İslâmlaşma faaliyetlerini hızlandırma amaçlı uygulamaları ve sonuçlarının değerlendirilmesi için bk. Vloten, Gerlof Van, Emevi Devrinde Arab Hakimiyeti, Şia ve Mesih Akideleri Üzerine Araştırmalar, (çev. Mehmet S. Hatiboğlu), Ankara 1986, s. 38-39; Wellhausen, s. 127-133, 144-147; Brockelmann, s. 83-84.
- Taberî, VI, s. 557; İbnü’l-Esîr, V, s. 49.
- Ya’kûbî, II, s. 302.
- Wellhausen, s. 214.
- Taberî, VI, s. 560; İbnü’l-Esîr, s. 52.
- Taberî, VI, s. 559, 569; İbnü’l-Esîr, s. 50.
- Wellhausen, s. 136.
- Belâzurî, s. 599; Brockelmann, I, s. 84; Arnold, s. 217; İmadüddin Halil, s. 115-117; Hasan, Hasan İbrahim, I, s. 415.
- Taberî, VI, s. 559-561; İbnü’l-Esîr, V, s. 50-51.
- Kitapçı, s. 197; Hasan, Hasan İbrahim, I, s. 417.
- İstahrî, s. 322, 325, 338, 343; Yakut, I, s. 197; Kazvinî, s. 540.
- Belâzurî, s. 620-621, 634; Taberî, VI, s. 567; İbnü’l-Esîr, V, s. 54.
- Belâzurî, s. 634; Taberî, VI, s. 559; İbnü’l-Esîr, V, s. 51; İbn Kesîr, IX, s. 207.
- İbnü’l-Esîr, V, s. 236.
- Wellhausen, s. 219; Hasan, Hasan İbrahim, I, s. 421; Aycan-Sarıçam, s. 82.
- Belâzurî, s. 625; Taberî, VII, s. 51-54.
- Belâzurî, s. 602; Taberî, VII, s. 55; İbnü’l-Esîr, V, s. 147-151.
- Mesela Eşres’in valiliği esnasında [109 (727-728)] Buhara ve Semerkand merkezli bir isyan başlamış, isyancılar komşu Türgiş hakanından yardım talebinde bulunmuşlar, çağrıya cevap veren hakan Maveraünnehr’e gelerek birçok şehri kontrol altına almıştır. Belâzurî, s. 602; Taberî, VII, s. 54-60, 67; İbnü’l-Esîr, V, s. 147-150. Ömer b. Abdülaziz’in sosyal barış projesinden vazgeçilmesinin sonuçları hakkında bk. Kurt, s. 245-246.
- Belâzurî, s. 603-604; Taberî, VII, s. 67, 93; İbnü’l-Esîr, V, s. 156-158, 162-165, 183-183.
- Narşahî, s. 81; İbnü’l-Esîr, V, s. 200-205.
- Taberî, VII, s. 155-159.
- Emeviler Döneminde halktan alınan vergiler hahambaşı, merzuban, piskopos gibi din adamlarınca tahsil ediliyordu. Haccac zamanından itibaren mühtedilerden cizye alımı başlayınca görevli din adamları vergileri kasten mevali aleyhine düzenlemişlerdir. Meseleye sadece gelir yönüyle bakan Emevi valileri maddi sonuçla ilgilendikleri için, Gayr-i Müslim din adamlarının zimmilerin vergilerini bile mevaliye yüklemelerine göz yummuşlardır. Mesela zerdüştlerin lideri Bahramis İslâmiyet’i seçen zerdüştlerden hem cizye alıyor hem de onları halkı içinde küçük düşürmeye çalışıyordu. Bu durumda, Emeviler’in mevaliden cizye alma kararı İslâm’ın yayılması değil, engellenmesinin aracı haline geliyordu. Bu şekilde İslâmlaşma adına ters bir adım atılıyor, Emevilerin yanlış vergi uygulaması hem insanların İslâmiyet’ten uzak tutulmasına, hem de onların kendi dinlerinde sabit kalmalarına sebep oluyordu (bk. İbnü’l-Esîr, V, s. 236, Lewis, Bernard, s. 84; Arnold, s. 209; Kitapçı, s. 263-266; Kurt, s. 255-256; Roux, Jean-Paul, Orta Asya, (çev. Lale Arslan), İstanbul 2001, s. 181-182). Harac için de aynı uygulama yapılıyordu. Harac toplayan din adamları kendi müntesiplerinden cüz’î miktarda vergi alırken, içlerinden İslâm’ı seçenlerden Emeviler’in harac politikasını gerekçe göstererek ağır arazi vergileri tahsil ediliyordu. Tabii olarak bu şartlarda İslâmın değil, diğer dinlerin bağlılarının çoğalması mümkün olmuştur. (bk. Kitapçı, s. 266).
- Taberî, VII, s. 173; İbnü’l-Esîr, V, s. 236.
- Mesela Nizek et-Türgeşî’nin oğlu Salih, Buhara hükümdarı Tuğşade, onun oğlu Kuteybe, Sükan, Buniyet, Semerkand ihşidi Gûrek’in oğlu Muhtar gibi Türk asıllı idareciler Müslüman olmuşlardır. (bk. Narşahî, s. 13).
- Bu konuda değerlendirmeler için bk. Atçeken, s. 174.
KAYNAKÇA:
Akyürek, Yunus, Maveraünnehr, İslam Tarihindeki Yeri ve Önemi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa 2001.
Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, İstanbul 1986.
Apak, Adem, Hz. Osman Dönemi Fetihleri, UÜİFD, Bursa 2000, sy. IX, s. 437-442.
Arnold, T. W, İntişar-ı İslâm Tarihi, (çev. Hasan Gündüzler), İstanbul 1982.
Atçeken, İsmail Hakkı, Devlet Geleneği Açısından Hişam b. Abdülmelik, Ankara 2001.
Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyan, Ankara 1990; AYCAN, İrfan- İbrahim Sarıçam, Emeviler, Ankara 1993, s. 82.
Barthold, Vassily Viladimiroviç, İslâm Medeniyeti Tarihi, (haz. M. Fuad Köprülü), Ankara 1963; BARTHOLD, Moğol İstilasına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990.
Belâzurî, Ahmed b. Yahya (279/892), Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis el-Tübbâ ve Ömer Enis el-Tübbâ), Beyrut 1987.
Bozkurt, Nahide, Oluşum Sürecinde Abbasi İhtilali, Ankara 2000.
Brockelmann, C. İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, (çev. Neş’et Çağatay), Ankara 1964.
Demircan, Adnan, Arap Mevali İlişkileri, İstanbul 1996; Demircan, Adnan, Haricilik Mezhebinin Doğuşu Bağlamında Din-Siyaset İlişkisi, İstanbul 2000.
Ferruh, Ömer, Tarihu Sadri’l-İslâm ve’d-Devleti’l-Emeviyye, Beyrut 1976.
Halife B. Hayyat, Tarihu’l-Halife, (thk. Ekrem Ziya el-Ömerî) Riyad 1985.
Hasan, Hasan İbrahim, Siyasi, Dini Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, I-X, (çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş), İstanbul 1996.
Hodgson, Marshall G. S., İslâmın Serüveni, I-III, (çev. Komisyon), İstanbul 1995.
Gıbb, H.A.R., Orta Asya’da Arap Futuhatı, (çev. M. Hakkı), İstanbul 1930.
İbn Âsem, Ebû Muhammed b. Ahmed (314 / 926), Kitâbu’l-Futûh, I-IV, Beyrut 1986.
İbn Hurdazbih, Ebu’l-Kasım Ubeydullah b. Abdillah (280 / 893), Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Leyden 1967.
İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ (774 / 1372), el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-XIV, Beyrut-Riyad ts. (Mektebetü’l- Meârif—Mektebetü’n-Nasr).
İbn Tagriberdî, Ebu’l-Mehasin Cemalüddin Yusuf (874 / 469), en-Nücûmu’z-Zahire fi Mülûki Mısr ve’l-Kahire, I-XXII, Kahire 1929.
İbnü’l-Cevzî, Cemalüddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali Muhammed (597 / 1201), el- Muntazam, I-XVI11, (thk. Muhammed Abdulkadir Ata-Mustafa Abdulkadir Ata), Beyrut 1992.
İbnü’l-Esîr, İzzüddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed (630 / 1232), el-Kâmil fi’t-Tarih, I-XIII, Beyrut
1964.
İbnü’l-Fakih, Muhtasar Kitabu’l-Buldân, Leyden, 1967.
İmadüddin Halil, Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslâm İnkılabı, (çev. Ubeydullah Dalar), İstanbul
1984.
İstahrî, Ebû İshak İbrahim Muhammed el-Farisî (340 / 951), Kitabu’l- Mesâlik ve’l-Memâlik, Leyden.
Kazvinî, Zekeriyya b. Muhammed b. Mahmud el-Kazvinî (682 / 1283), Âsâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l- ‘İbâd, Beyrut ts. (Dâru’s-Sâdır).
Kitapçı, Zekeriya, Türkistanda İslâmiyet ve Türkler, Konya 1988.
Kurat, Akdes Nimet, Kuteybe b. Müslim’in Harizm ve Semerkand’ı Zaptı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1984, VI / 5, s. 388-393.
Kurt, Hasan, Orta Asya’nın İslamlaşma Süreci, Ankara 1998.
Lewis, Bernard, Tarihte Araplar, (çev. H. Dusun Yıldız), İstanbul 1979.
Maksidî, Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl (350 / 966), Kitabu’l-Bed’ ve’t-Tarih, I-VI, Paris 1916.
Mes’ûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyn b. Ali (345 / 956), Mürûcü’z-Zeheb, I-IV, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Mısır 1964.
Muhammed Hudarî Bey, ed-Devletü’l-Emeviyye, (thk. Şeyh Muhammed Osmanî), Beyrut 1986.
Mukaddesî, Şemsüddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr (4 / 10 Asır), Ahsenü’t- Tekâsim, Leyden 1967.
Narşahî, Tarihu Buhara, (trc. ve tls, Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed el-Kabâvî-Muhammed b. Züfer b. Ömer), Tahran 1362.
Roux, Jean-Paul, Orta Asya, (çev. Lale Arslan), İstanbul 2001.
Sarıçam, İbrahim, Emevî-Haşimî İlişkileri, Ankara 1997.
Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir (310 / 922) Tarihu’l-Ümem ve’l-Mulûk, I-XI, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Beyrut ts, (Dâru’s-Seveydân).
Togan, Z. Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981.
Uslu, Recep, Sind’de İslâm Fetihleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1990.
Uslu, Recep, I-II. Yüzyıllarda Horasan Tarihi, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1997.
Vloten, Gerlof Van, Emevi Devrinde Arab Hakimiyeti, Şia ve Mesih Akideleri Üzerine Araştırmalar, (çev. Mehmet S. Hatiboğlu), Ankara 1986.
Wellhausen, Julius, Arap Devleti ve Sukutu, (çev. Fikret Işıltan) Ankara 1963.
Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb (292 / 904), Tarih, I-II, Beyrut 1960.
Yakut el-Hamevî, Şihabuddin Ebû Abdillah (626 / 1229), Mu’cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1975. Yıldız, Hakkı Dursun, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980.