Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu: Batı İlmi İslam Mirası

Batı İlmi İslam Mirası
Ethem Cebecioğlu
Es’ad-ı Erbilî’den “Batı” ve “Batılılaşma” Üzerine Bazı Düşünceler -2-
Sayı : 385 – Mart 2018 – Sayfa : 46

Batı İlmi İslam Mirası

Es’ad Efendi’nin (ks) Mektubât’ın sekizinci mektubunda, yaşadığı dönemde 1908’de entellektüeller arasında İslam’ı ve Müslümanları inciten aktüel bir tartışmaya müdahil olduğu görülür. Konu: Batı, batılılaşma ve Müslümanların geri kalması sebepleri üzerinedir.
Es’ad Efendi (ks) tez, antitez ve sentez kurgulaması üzerinden konuyu ilmî-fikrî zeminde ele alır ve yapılan tenkidleri değerlendirerek cevap verir:
Bir gazetede okudum şöyle yazıyordu:
“Bizde (Müslümanlarda) asrın ihtiyaçlarıyla terakkiye (ilerlemeye/yükselmeye) uygun bir tahsil ilmi (eğitim-öğretim) var mı?” diyor.
Bir başka (yazar) da; “Radlo gibi dâhiler, daha gençlik çağlarında iken mûcid ve kâşif (bir ilim insanı) oldular,” diye yazıyor.
Diğer bir yazar ise kalkıp; “Bizden, hiç, bu çeşit müsbet ve gerçek ilimlerde tecrübe sahibi ve ilmini tüm cihana kabul ettiren büyük ilim adamları yetişti mi? Hiç duydunuz mu?”1 diye soruyor.
Bu tezleri ileri sürenlere, Es’ad Efendi (ks), batıdaki teknik mükemmellik ve maddi alandaki üstünlükleri kabul ederek, bunun temelinin İslam’da zaten olduğunu ve İslam’dan alındığını söyler. Biz, burada Osmanlıcası ağır ve edebî olan Es’ad Efendi’nin (ks) anti tezini, daha iyi anlaşılması için sadeleşmiş haliyle madde madde vermek istiyoruz:

1. Batılıların bu üstünlüğünün kaynağı, İslam âlimlerinin bilgilerine, onların bilgileri de Kur’an ve Hadise dayanır.
Burada Es’ad Efendi’ye (ks) katılmamak elde değil; çünkü Batı’da ilim ve metodoloji çalışmaları on altıncı yüzyıllarda gündeme yeni yeni gelirken2 Müslümanlar sekizinci yüzyıllardan itibaren ilim, ilim felsefesi ve metodolojisi konusunda çoktan çalışmalarını yapıp bitirmişlerdi.3 Sigrid Hunke’nin “Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi” adlı eserde ele aldığı gibi batı, İslam’ın ve Müslümanların bu ilmî mirasını İspanya Endülüs üzerinden elde etmişlerdi.4 Günümüz Batı biliminin temeli büyük ölçüde işte bu miras üzerine oturmaktadır.
2. Kur’an-ı Kerim ülkelerin ve milletlerin medeniyetine öğretmenlik yapmıştır. Önde gelen Fransız âlimleri bile Kur’an- Kerim’in Allah’tan geldiğini itiraf etmişlerdir.
3. Tarihen sabittir ki, cahiliyenin vahşi ve rezil insanlarının, İslam’ın nuruyla aydınlanınca, yüksek meziyetlere sahip olmalarındaki en önemli etken Kur’an-ı Kerim’dir.5
İşte o nesil (sahabe, tabiin); fazileti, adaleti ve hikmetli yaşama tarzını kendilerinden sonraki nesillere aktardılar. Böylece basitlikten kurtulup yüksek insanî olgunluklara erdiler. Hükümdarlar onların önünde saygıyla eğilirken, âlimler onların hikmetteki inceliklerine hayran kaldılar. Onlar bu duruma, Allah’a (cc) tam anlamıyla itaat ederek ulaştılar.
4. Kur’an-ı Kerim’in mahsulü olan ilim ve irfanı, (bizdeki bazı yazarlar gibi) niçin Avrupalılara aitmiş gibi görelim? Bu feyizlerimizi öğretme hakkını niye Radlo ve Kirko’ya verelim?
5. Bizdeki batı hayranı bu yazarlar, eğer anlattığım bu gerçekleri biliyorlarsa onlara düşen iki önemli görev vardır:
a) İlk görevi: Dinin icaplarıyla dünyanın gerektirdiklerini ayırt edip, kendi insanlarına mezhep farkı gözetmeden, ebedî saadeti sağlayacak eserlerin okunup incelenmesi konusunda, halkın şevkini artırıcı makaleler yazmak
b) İkinci görevi: Günümüzdeki mevcut ilerlemeleri, yenilikleri öğrenmeye kabiliyetli gençlerin Batıya gidip oradaki okullarda okumalarını tavsiye etmektir.
Es’ad Efendi (ks) bu durumda batı hayranı şaşı bakışlı mankurtlaşmış aydınlara yazarlara; önce kendi kaynaklarımızı okuyup manevî, kültürel temelimizi kuvvetlendirmeyi, sonra o temel üzerine Avrupa’daki günümüz ilmî, tecrübî birikimleri elde etmeyi teklif ediyor. Yani o, önce sabitlerimizin ve değişkenlerimizin yerli yerince denge üzere bina edilmesini ve ondan sonra İslam’ın, Müslümanların Batıyla yüzleşmesini öngörmektedir.
6. Jön Türklere ve körü körüne Batı taklitçiliğine soyunan yarı aydınlara gönderme yapan Es’ad Efendi (ks) onlar hakkındaki hükmünü özetle şöyle verir: “Medreselerimizle ve imanımızla alay eden bu zevâtı niçin ilim ve irfan erbabı olarak görüyoruz ki? Bunlar İslam dini’ni yıkmaya çalışan kimselerdir. İlim ve irfan sahibi (entelektüel/aydın) diye gösterilenler, İslamiyet’i ortadan kaldırmaya çalışanlardır.
7. Es’ad Efendi (ks) sonuç cümlesi olarak şöyle der:
Bu türden İslâm aleyhine bir makale, Batı’da yazılsa üzülmezdim, ancak bu yazıyı yazan Müslüman ediplerden kemal sahibi biri olunca, doğrusu çok üzüldüm.
Burada Farsça bir beyit söylenir:
Ben ağyardan, yabancılardan asla incinmem
Benim incinmem sadece o dostlarımdandır.6

1900’lü yıllarda Es’ad Efendi’nin (ks) Ayşe Şasa’nın da belirttiği gibi7 zihniyet deformasyonuna uğramış, ne doğuya mensup ne de batılı olabilmiş ucube zihniyetle yüzleşirken Kur’ân ve Sünnet merkezli İslâm’dan yola çıkması, son derece isabetli bir dik duruşu gösterir. Zira aksi duruşlar, bu merkezden çevreye ve dolayısıyla yabancılaşmaya savruluştur.
1889’dan beri zamanımıza kadar bu hazin yabancılaşmanın sürekli cereyan eden tekrarlarını esefle izlemekteyiz.

Kelami Dergahı’nda Es’ad Efendi’yle (ks) Carl Vett arasında geçen ilginç bir diyaloğa şahit oluyoruz.
Carl Vett’in Doğu-Batı üzerine yaptığı iki önemli tespit vardır:
1-Batılılar maddeye doğululardan daha fazla dalmıştır. Bu sebeple Batılılar dünya ve dünyanın maddî güçleri üzerinde ciddi bir hâkimiyet kurmuşlardır.
2-Ayrıca batılılarla doğulular arasında akıl-kalb dengesi bakımından açıkça görülen bir zihniyet farklılığı vardır.

İşte bu tesbitler karşısında tasvibkâr bir tutum sergileyen Es’ad Efendi (ks) konuyla ilgili olarak kanaatini şöyle açıklar:
“Hal-i hazırda, doğuluların aksine batılıların dünyaya ve maddeye zâhirî bir hâkimiyet kurdukları ve bunların efendisi oldukları, su götürmez bir gerçek.
Ancak Allah (cc), insana dünyayı hâkimiyeti altına almasını (teshîr) emrederken, bu hâkimiyetlerini fizikî/maddî kuvvetlerden ziyâde, manevî kuvvetleriyle tesis etmelerini kastediyor. Çünkü Allah’ın (cc) kendisi bizzat mânevî bir varlıktır. Ve mânevî kuvvetler, Doğu’da Batı’dakinden daha fazla gelişmiş değil midir?”8
Ruh, nefs ve beden bütünlüğüyle ifadelendirilen insanın özünü/merkezini ruhu teşkil ederken çevresini dışını, beden ve büyük ölçüde nefs oluşturur. Binaenaleyh ruh/öz insanın temelini oluştururken, bu antropolojik veya açık bir ifadeyle ontolojik (varlık) yapıya, maddî bedeni merkez/temel yapmak, fıtrattaki espiriyle büyük ölçüde çelişkiye düşmek demektir. Es’ad Efendi (ks) Batı ve Doğu zihin dünyasını temellendirirken hakȋmane bir şekilde işte bu çelişkiye işaret ediyordu. Biz buna insanın kendine yabancılaşması (alienation) diyoruz. Aynı gerçeği Erich Fromm batılı olmasına rağmen dillendirmekten çekinmez. “Ve yabancılaşan (batılı) insan, kendi elleriyle inşâ ettiği nesnenin/maddenin önünde diz çökme çelişkisini yaşamaktadır. Batılı insanın tanrılaştırdığı nesneler, yine insanın enerjisini bambaşka ve (kendine) yabancı bir şekle dönüştürmektedir.”9
Es’ad Efendi (ks) Doğu-Batı mukayesesini yaparken, Batı’nın akılcı yapısıyla Doğu’yu özellikle İslam’ı ve Müslüman zihnini anlayamayışın, anlam-dil münasebeti üzerinden anlatırken.
“Doğuya mahsus temsil (metafor) dilini iyi anlıyorsunuz. Bu bir Avrupalı/Batılı için çok az rastlanan bir durumdur.” der ve Batını, İslam’ı anlamayışının, onunla empati kuramamasının sebebini izah ederken, Müslümanların her konuda Kur’ân’ı temel aldığını ve Batı’nın tâ başta Kur’ân’ı reddettiğini, bu yüzden de aralarında anlama problemi yaşandığını ilâve eder.10
Es’ad Efendi (ks) Cumhuriyetten sonraki batılılaşma serüveninde Müslüman zihniyet dünyasındaki hikmetten/maneviyattan savruluşun farkındalığıyla şu ince tesbiti yapar:
“Üniversiteden gelen dünkü zatlar (akademisyenler) elbette samimi mü’mindirler ve kendilerini Müslüman olarak isimlendirirler.
Ancak hikmetin tasavvuftan (tekkeden) geldiğini gördüğümden beri anladım ki bu akademisyenlerin inançları (Müslümanlıkları), Sudanlı kardeşlerimize benziyor. Sudanlılar, eskiden Yahudilerin yaptığı gibi kendilerine elmas, yakut ve zümrüd gibi değerli taşların isimlerini takıyorlar. Ancak bu davranışları onlara isimleri dışında bir değer kazandırmıyor.11
Es’ad Efendi (ks) Carl Vett’e, Batı insanının zihin dünyasını şekillendiren ağırlıklı unsurlardan birinin de para olduğunu söyleyerek vahşi kapitalizme atıfta bulunur:
“Sizin hayat görüşünüz ve fedekârlığınız sayesinde, Batıda para kazanmaktan başka şeyler de düşünen insanların olduğunu görmek, beni çok sevindirdi.”12

Es’ad Efendi (ks), bu yazımızda görüldüğü gibi doğunun hikmet zihniyetli boyutu ile batının pozitivist katı akılcı yapısının farklılığına ciddi olarak vurguda bulunur.
Hatta batılılaşma mâcerasında savrulan Müslüman Doğu zihninin, İslam ve Batı arasındaki zikzaklar yapan gidiş gelişlerini de acı acı eleştirir. Es’ad Efendi’yi (ks) haklı çıkaran Küçükömer’in bu kırılma noktasındaki şu tesbitine katılmamak mümkün değil:
“Tarihî toplum dokusu kapitalist olan Batının üst yapı kurumlarını, farklı doku yapısı ile Türkiye toplumuna dikmeye ve ona bağlamaya çalıştıkça, dokusu farklı böbreği ya da kalbi atmak (reddetmek) isteyen bir bünye gibi Türkiye tarihi toplum yapısı da Batı kurumlarını kabul edememektedir.13

Yazımıza Kemal Karpat’ın şu çarpıcı tespitleriyle sona erdirmek istiyoruz:
“Paris’teki küçük bir pozitivist grup ve Jön Türk liderleri, özel sohbetlerinde, genel olarak dinin ve özel olarak İslâm’ın ilim, ilerleme ve daha iyi ve uyumlu bir dünya önünde en büyük engel olduklarını söylüyorlardı.”14
“Ama bunların (batıcılardan) bazıları maatteessüf kendi kültür ve toplumlarına yabancılaşmış, şamatacı, saldırgan, taklitçi ve sığ entelektüellerdir. Aralarında yüksek derecede bir eski tarz pozitivizm, din düşmanlığı, siyasî elitizm ve otoriterliğin hüküm sürdüğünde şüphe yoktur.”15

Dipnotlar:

1) Muhammed Es’ad-ı Erbili, Mektubat, sad: Hasan Kamil Yılmaz-İrfan Gündüz, Erkam Yay., İstanbul 2001, ss.44-51.

2) Bkz: Ata Özdemirci-Şadi Can Saruhan, Bilim, Felsefe ve Metodoloji, Beta Yay., İstanbul 2016.

3) Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Otto Yay., Ankara 2014, ss. 165-243.

4) Bkz: Sigrid Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, Servet Sezgin, Bedir Yay., İstanbul 1996.

5) Bkz. Ahmed Emin, Fecru’l-İslâm, 6. Baskı, Kahire 1964.

6) Muhammed Es’ad Erblî, Mektubat, “8. Mektup” nşr. Hzr.: H: Kamil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkam Yay., İstanbul trz., ss. 44-51.

7) Bkz. Ayşe Şasa, Bir Ruh Macerası, Timaş Yay., İstanbul 2011.

8) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, çev: Ethem Cebecioğlu, Kaknüs Yay., İstanbul 2004, s. 117.

9) Eric Fromm, Çağdaş Toplumların Geleceği, çev: Gülnur Kaya-Kaan H. Ökten, Arıtan Yay., İstanbul 1996, s. 17.

10) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, s. 126.

11) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, s. 144.

12) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, s. 151.

13) İdris Küçükömer, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması, Profil Yay., İstanbul 2009, s. 212.

14) Kemal Karpat, İslâm’ın Siyasallaşması, Timaş Yay., İstanbul 2013 (5. Baskı), s. 675.

15) Karpat, a.e., s. 677.