Dr. Mehmet RIHTIM: AZERBAYCAN’DA NAKŞİBENDİYYE SUFİLERİ

XV-XIX ASIRLARDA AZERBAYCAN’DA NAKŞİBENDİYYE SUFİLERİ

Mehmet RIHTIM

ÖZET
Nakşibendiyye tarikatı Azerbaycanda XV. asırdaki yayıldığı yerlerden biri de Tebriz’dir. Ahrar’ın üç müridi Akkoyunlu ve Safevi hakimiyetindeki Tebriz’de yaşamıştır. Bunlar Hace Muhammed Emin Akkoyunlu Rüstem bey zamanında (1493-97) vefat etmiştir. Diğeri 856/1452 senesinde Abdurrahman Cami’nin talebesi Ebu Said b. Sun’ullah Kuzekani’dir. Sultan Yakub zamanında Tebriz’e gelerek burada kurduğu tekkesinde Nakşibendî yolunu yaymaya başladı. Hayatının sonuna kadar Tebriz’de yaşayarak, 929/1523 de vefat etmiş, Surhab’da defnedilmiştir.
Yine XV asır sonlarında Tebriz’de yaşayan temsilcilerinden biri Nahcuvanlı Nimetullah bin Mahmud’dur. Anadolu’ya giderek Akşehir’e yerleşmiştir. Nahcuvani, önemli bir alim ve edip olup, tefsiri ve Şebüsterinin Gülşen-i Esrar şerhi’nin de yer aldığı on civarında eseri vardır.
Garbi Azerbaycan’da XVII Yüzyıl başlarında Urumiye’de ortaya çıkan daha sonra da Safevi idaresinin baskısı neticesinde Diyarbakır’a göç edip yerleşen Nakşibendî ailesinden Aziz Mahmud Urmevi buradaki tekkesinde halk, ulema ve yönetici kesiminden herkes tarafından büyük ilgi görmüştür.
Azerbaycan Nakşîliğinin ikinci Devresi diyebileceğimiz XIX yüzyıl, aynı zamanda Azerbaycan tasavvuf tarihinde önemli bir dönemdir. Bu devirde büyük Nakşi şeyhi Bağdat’lı Mevlana Halid’in talebesi Kürdemirli İsmail Şirvani ve Kutgaşınlı Yahya ile bunların yetiştirdiği birçok Nakşibendî mürşidinin faaliyetleri Kuzey Azerbaycan’dan başlayarak Kafkasların genelinde ve Anadolu’da büyük bir dini-tasavvufi ve siyasi hareketliliğe sebep olmuşlardır.

Anahtar kelimeler: Azerbaycan, tasavvuf, tarikat, Nakşibendiyye, Şirvan

ABSTRACT

NAQSHIBENDI SUFIS IN AZERBAIJAN DURING XV-XIX CENTURIES
One of the places where Order of Naqshibendi was spread during XV century in Azerbaijan was in Tabriz. Three adherents of Ahrar lived in Tabriz that was dominated by Aghqoyunlu and Safavid. They had passed away during the period of Haje Muhammed and Emin Aghqoyunlu which dates back to 1493-1497. As for the other one that lived in 1452, he was Ebu Said b. Sunullah Kuzekani, the student of Abdurrahman Jami. As for Sultan Yakub who came to Tabriz, he began to propagate Sufi path of Naqshibendi in the school he established at his time. Having lived until the end of his life in Tabriz, he passed away in the same city and was buried in Surhab in 1523.
One of the representatives of this path of Sufism living in Tabriz in XV century was Nimetullah bin Mahmud, who was from Nakhchivan by birth. he went to Anatolia and lived in Aghshehir. Nahchivani, who is supposed to be one of the outstanding scientists and writers, has 10 scientific works and “tefsir” the interpretations of some scientific works including the interpretation of Shebusteri’s work called “Gulsheni esrar”. Aziz Mahmud Urmevi who lived in Western Azerbaijan in Urmiya during early 17th centuries and brought up in Naqshibendi family, moved to Diyarbekr as a result of some pressures of Safavi dynasty and earned a grate respect there with his school among people, scientists and executives.
The second period of Sufi path of Naqshibendi in Azerbaijan during 20th centuries is regarded as an important period of Sufi (tasavvuf) history in Azerbaijan too.

In this period Ismayil Shirvani and Yahya Kutkashinly who were the students of one of the Naqshibendi sheykhs called Mevlana Halit who was from Baghdad by birth and others who was their followers, played an important role in political-religious movement beginning from Western Azerbaijan to trans-Caucasian territories and Anatolia.

Key words: Azerbaijan, sufi, Sufi Orders (Tarikat), Nakshibandiyya, Shirvan

***

Giriş

Azerbaycan İslamiyet ile en erken devirde tanışan bölgelerden biridir. Tasavvufun bölgeye gelmesi de ilk devirlerde olmuştur. Tasavvuf tarihinde adına rastladığımız birçok önemli sufi bu bölgede yaşamış, bir kısım tarikatlar da burada ortaya çıkmıştır. Tasavvufun sistemleştiği XII. asırdan itibaren ise Sühreverdiyye tesiri ile oluşan Ebheriyye, Zahidiyye, Halvetiyye ve Safe-viyye tarikatları bu coğrafyada doğmuştur. Azerbaycan Hurufilik, İşrakilik ve Ahilik gibi önemli felsefi ve mistik hareketlerin çıkışına da kaynaklık etmiştir. Azerbaycan, tasavvuf felsefesi ve edebiyatı açısından önemli bir medeniyet merkezi olarak dikkat çekmektedir. Nizami, Hakani, Şebüsteri, Nesimi, Kasım Envar, Hatayi, Bakuvi, Mir Nigari gibi yüzlerce mütefekkir ve şair sufinin vatanıdır.
Azerbaycan’da tasavvufi ve dini cereyanlar II/IX. asırdan itibaren görülmeye başlar. Sufilerin hoşgörülü İslam anlayışları ve mütevazı hayat tarzları, bölge insanının psikolojik yapısına da uygun geldiğinden tasavvuf bu bölgede geniş şekilde yayılmıştır. Bu coğrafyanın her yerinde yaygın bir şekilde bulunan ve halk tarafından “Pir”1, “Evliya”, “Şıh” adıyla anılan binlerce kabir ve makamların varlığı, bununla birlikte birçok yerleşim yerinin adında bu sıfatların bulunması tezimizi desteklemektedir.2

Nakşibendiyye Tarikatı

Nakşibendiyye Türkistan’da kurulmuş ve bütün Türk-İslam dünyasında yayılmış büyük sufi mekteplerinden olup, Yusuf He-medani Ahmet Yesevi ve tarikata adını veren Bahaeddin Nakşibendi tarafından şekillendirilmiştir.
Nakşibendî Tarikatı, Bahaeddin Nakşbendi’-nin halifelerinden Alaeddin Attar, Zahid Bedahşî ve Muhammed Parsa tarafından çok geniş bir alana yayıldı. Yeseviyye Tarikati’nin bulunduğu beldelerde pek çok taraftar buldu. Bilhassa İmam Rabbani zamanında (ölm. 1034 h.) Hindistan ve havalisinde yayıldı. İmam Rabbani’nin oğlu Muhammed Ma’sum da ciddi bir tedris tezgahından geçerek, babasının mutedil tasavvuf yolunu devam ettirdi. Oğlu Şeyh Seyfeddin, halifesi Seyid Nur Mehmed Bedvânî ile tarikat, hem naklî, hem tasavvufî ve hem de müsbet ilimler tedris eden bir medrese, bütün halka açık bir müessese haline geldi.
XIX asırda Mevlana Ziyaeddin Bağdadi ile tarikat, hem genişledi hem de istikrar kazandı. Orta doğu, Uzak Doğu, Anadolu, Balkanlar, Kafkasya Afrika ve Avrupa’da yayıldı. Günümüzde faal olan Nakşilik, Müslümanlar arasında en yaygın tarikat olma özelliğini korumaktadır.

Azerbaycan’da İlk Nakşiler
Nakşibendiyye tarikatının öncüsü sayılan, Türkistan Piri Ahmet Yesevi’nin kurduğu Yeseviyye tarikatının müritleri arasında Azerbaycanlı sufiler de vardır.3 XIII. Asırda Türk dünyasında yayılma imkânı bulan Yeseviliği Azerbaycan’a ilk defa Afşar Baba’-nın getirdiği söylenmiştir. Evliya Çelebi onun Niyazabad şehrinde türbesi ve tekkesi olduğunu ve her gün yüzlerce insan tarafından ziyaret edildiğini söyler.4 Anadolu’ya giderek Bursa şehrinde yaşamış olan Ahmed Yesevi’nin halifelerinden Geyikli Baba da Azerbaycanlıdır.5
Tebriz’de yaşayan Nakşibendî şeyhlerinden ilki Gence’li Hasan Bulgari’dir. Buhara’-da Hace Garib’in müridi olmadan önce bir müddet Volga Bulgarları arasında yaşadığı için Bulgari lakabını almıştır. 1299 da vefat etmiştir. Buhara’da veya Tebriz’de medfun olduğuna dair rivayetler vardır.6

Akkoyunlular Devrinde Tebriz’de Nakşiler
Akkoyunlular devrinde Nakşibendi şeyhlerinin daha çok Tebriz ve etrafında yerleştiği görülmektedir. Hace Muhammed Parsa’-nın müritlerinden Necmeddin Berkbaf, Tebriz’de yaşamış ve 902/1497 de orada vefat etmiştir.7
Nakşibendiyye tarikatının en önemli mürşitlerinden biri Hâce Ubeydillah Ahrar’dır (1404-1490). Tarikatın yayılması XV. asırda büyük ölçüde onun zamanında olmuştur. Ahrar’ın hayatında yer alan ve istifaza ettiği mürşitlerden birisi, Safevi şeyhi Kasım Envar’dır. Herat’ta fakr-u zaruret içinde bir hayat yaşayan Ahrar, bir gün Kasım Tebrizi’yi ziyaret eder. Şeyh yarısını yediği bir kâse aşı ona vererek “ey şeyhzade-i Türkis-tani bu nahoşlar nice ki bize perde olmuşlar ise an karib dünya dahi senin perden ola” demiş. Hace Ahrar sonradan elde ettiği zenginliği şeyhin bu nefesinden bilmiş.8 Kasım Envar, takva ve irfan sahibi olmasına rağmen müritleri şer’i meselelere aynı hassasiyeti göstermiyorlardı. Ahrar bu yüzden çok saygı gösterdiği halde Kasım Envar’a bağlanmamıştır.9
Onun müridleri, tarikatı Orta Asya’da, Osmanlı Türkiye’sinde, Suriye ve Hicaz’da yaymışlardır. Tarikatın bu dönemde yayıldığı yerlerden biri de Safevi hâkimiyetinden kısa bir süre önce Tebriz ve Kazvin’-dir.10 Ahrar’ın üç müridi Akkoyunlular’ın sonlarında Tebriz’de yaşamıştır. Bunlardan biri olan Hace Muhammed Emin, Kazan’lı olup o da Bulgari lakabıyla tanınmıştır. Tebriz’de Devişabad köyündeki hangahın-da yaşamıştır. Sayısız kerametler isnat edilen, zahir ve batın ilimlerine vakıf olan şeyh, Akkoyunlu Rüstem bey zamanında (1493-97) vefat etmiştir.11
XV. Asırda Nakşibendîliğin Azerbaycan’daki mühim temsilcilerinden biri Nahcuvanlı Nimetullah bin Mahmud Nahcuva-ni’dir. Safevi öncesi Tebriz’e gelerek burada yerleşen Nimetullah, zamanının seçkin hocalarından İslami ilimlerde dersler alıp yetişmiştir. Hace Ahrar’ın müritlerinden12 olduğu veya O dönemde Tebriz’de faaliyet gösteren Nakşibendî şeyhi Sun’ul-lah Kuzekani’den13 tasavvufi terbiye aldığı söylenmiştir. Tebriz’de Seyyid Yahya Şirvani’nin halifesi, devrin büyük Halveti şeyhi Dede Ömer Ruşeni ile ölümünden evvel görüşmüştür. Kamil bir mürşit olarak yetiştikten sonra, 904/1498 tarihinde Nah-cuvan’dan ayrılarak, Akkoyunluların içine düştüğü parçalanma üzerine Azerbaycan’dan ayrılarak Anadolu’ya gelmiş ve Akşehir’e yerleşmiştir.14 Taşköprülüzade, Şakayık-ı Numaniye’de onun hakkında “Ulum-u Rabbaniyede mütebahhir esrar-ı ilahiyye deryalarına garik” dediği Nahcu-vani, önemli bir müfessir olup, işari tefsirler arasında mühim bir yere sahip olan “El-Fevatihu-l İlahiyye ve’l-Mefatihu-l Gay-biyye” adlı muhteşem eserin müellifidir.15 Bu tefsiri daha önce yazılmış tefsirlere müracaat etmeden öz bilgisi ve marifeti ile yazması ile de ona ayrı bir değer kazandırmıştır.16 Telifini 904/1498 de Tebriz’de tamamladığı bu tefsir o kadar teveccüh görmüştür ki bundan yüz sene evvel İstanbul uleması aralarında para toplayarak bu kitabı neşretmişlerdir.17 Bu eserin kendi hattı ile olan nüshası, Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmed Han kütüphanesindedir.
Nahcuvani başka eserler de yazmıştır. Bunlar; Kadı Beyzavi’nin tefsirine ve Azerbay-can’lı sufi Şebüsteri’nin Gülşen-i Raz eserine yazdığı şerhlerdir. Hidayetü’l-İhvan ve Risaletü’l-Vucud adında tasavvufi eserleri de olan Nahcuvani, Baba Nimetullah, Şeyh Alvan gibi isimlerle tanınmıştır.
Konya-Akşehir’de 920/1515 tarihinde vefat etmiştir.18 Kabri burada Beştekke yolu üzerinde olup ziyaretgâhtır.
Tebriz’e uğrayan Nakşi mürşidleri içerisinde en meşhuru Abdurrahman Camii’dir. 1474 tarihinde Hac dönüşü Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın daveti üzerine Tebriz’e gelen Camii bir müddet burada kalmış, Uzun Hasan’ın ısrarına rağmen Herat’a dönmüştür. Camii’nin yetiştirdiği sufiler arasında dikkati çekenlerden birisi Mesud Şirvani olup, 1531 de şehit edilmiştir.19

Safeviler Devrinde Nakşibendi Şeyhleri
Nakşibendiyye tarikatı Tebriz’de gerek Şah İsmail öncesi gerekse sonrasında adı geçen sufiler tarafından faal bir şekilde yayılmaya gayret edilmemiştir. Ancak bir başka Nakşibendiyye mensup Azerbaycan’lı sufi vardır ki hem Safevi öncesi hem de sonrasında tarikatı yaymak için faaliyet göstermiştir. Bu zat Ebu Said b. Sun’ullah Kuzekani’dir. 856/1452 senesinde Tebriz yakınlarındaki Kuzekan’da doğdu. Horasana giderek bir müddet Abdurrahman Cami’nin yanında kaldı. Mevlana Alâeddin Mektebdar’dan tarikat aldı. Sultan Yakub zamanında Tebriz’e gelerek burada kurduğu tekkesinde Nakşibendî yolunu yaymaya başladı. Şah İsmail Tebriz’e girince buradan ayrılarak Bitlis’e gitti. Birkaç sene sonra vatan hasreti ile tekrar Tebriz’e döndü. Şah İsmail’in huzuruna götürülünce saray protokolü gereği yere kapanmayı reddetti. Bu cesaret gösterisi Şahı etkiledi ve Mir Cemaleddin İsfehani’nin de onayı ile serbest bırakıldı. Hayatının sonuna kadar Tebriz’de yaşayan Kuzekani, 929/1523 de vefat etmiş, Surhab’-da defnedilmiştir.20
Onun oğlu Ebu Said-i Sani diye anılan Ebu Said Ebu’l-Hayr, Şah Tahmasıb zamanında Anadolu’ya kaçmak isterken yakalanmış ve hapsedilerek büyük miktarda para cezasına çarptırılmıştır. Bir müddet gözaltında tutulduktan sonra sevenleri tarafından kaçırılarak Erdebil’de şeyh Safi hangahında saklanmıştır. Kanuni’nin seferi esnasında ortaya çıkarak Osmanlı ordusu ile beraber Haleb’e geldi bir müddet burada yaşadıktan sonra İstanbul’a giderek H.980/1572 senesinde İstanbul’da vefat etti. Şeyh Vefa Camii bahçesinde medfundur.21 Müfessir-ler hakkında “Tabakatu’l-Müfessirin” adlı bir kitab yazmıştır.22
Ebu Said Kuzekani’nin vefatından sonra yerine iki halife geçmiştir. Bunlar; Derviş Celaleddin Hüsrevşahi ve Mevlana Alican Badamyari’dir. Hüsrevşahi’den sonra halife olan Badamyari’nin Nakşibendiyye ile birlikte Kübreviyye ve Nurbahşiyye tarikatlarına da intisabı vardı ve bu üç tarikatı burada temsil etti.23 Nakşibendîlik Bu devirde İran’da her ne kadar yasaklanmış ve hatta bazı ileri gelenleri öldürülmüşse de belli bir müsamaha da görmüştür. Bunda Safevi sarayına nüfuz edebilmesinin etkisi de olmalıdır. Zira Şah Tahmasıb’ın Safevi sarayında etkili olan kızı Perihan Hanım’ın Sünni olup Nakşibendîleri koruduğu ve evinde bunlarla birlikte meclisler düzenlediği, tarihçi Hasan Rumlu tarafından ağır bir dille tenkit edilerek ifade edilmiştir.24 Ancak bu mürşitlerden sonra Nakşibendîliğin artık müsamaha görmediği için bu diyarı terk ettiği anlaşılmaktadır.25
Ahrar’ın Tebriz’de faaliyet gösteren diğer bağlısı Mir Siraceddin Abdülvehhab He-medani’dir. Oldukça ilginç ve renkli bir hayat hikâyesi vardır. Babası Seyyid Nec-meddin Abdülgaffar Tabatabai Akkoyunlu hanedanına bağlı olup Uzun Hasan ile Diyarbekir’de karşılaşmış, onun Azerbaycan, Fars ve Bağdad’ı fethedeceğini daha önceden bildirmiş. Bu tahminleri gerçekleşince Tebriz Şeyhülislamı olarak ödüllendirilmiştir. Tebriz’e davet edilen Abdülvehhab babasının vefatı üzerine yerine Şeyhülislam olmuş ve Akkoyunlu devleti sükût edinceye kadar bu vazifede kalmıştır.26 Abdülvehhab Tebriz’de Nakşibendîliğini aşikâr edecek bir tavır içinde olmamıştır. Hatta İbrahim Gülşeni’nin Menakıbında o Rafızî olmakla suçlandığı gibi Şiiliğe gizli bir meyil duymuştur. Safevilerin Tebriz’e hâkim olmasından sonra Timurlulara sığınarak bir müddet burada hizmet etmiş, daha sonra Şah İsmail ile mektuplaşarak olumlu cevap alması üzerine Tebriz’e dönmüş ve Safevilerin emrine girerek Şeyhülislamlık makamına oturmuştur. Çaldıran savaşı sonrası Osmanlı devletine elçi olarak görevlendirilmiş; ancak Amasya’da tutuklanarak İstanbul’a getirilmiş ve zindana konulmuştur. Kanuni’nin tahta çıkması üzerine 1520 de serbest bırakılmış; ancak Tebriz’e dönmemiş 1524 te vefatına kadar İstanbul’da kalmıştır.27 Hamid Algar’ın değerlendirmesine göre o Sünnilik ile Şiilik arasında orta yerde durmuş veya bu iki konumun kişisel bir birleşimini meydana getirmiştir.28 Onun torunlarının Nakşibendîlik ile hiçbir alakası olmamıştır. Safeviler-den itibaren günümüze kadar İran’da din âlimi, Şeyhülislam ve kadı olarak devam etmiş meşhur Tabatabai’ler onun neslinden gelmektedir.
Garbi Azerbaycan’da XVII Yüzyıl başlarında Urumiye’de ortaya çıkmış, daha sonra da Diyarbakır’a göç edip yerleşmiş Nakşibendî ailesi vardır ki bu ailenin en meşhur şeyhi Aziz Mahmud Urmevi’dir. Babası Seyyid Ahmed de Nakşî şeyhi olup Safevi idaresinin baskısı neticesinde Diyarbakır’a gelip yerleşmişlerdir. İyi bir ilim tahsili alan Aziz Mahmud Efendi, Diyarbakır’da bir tekke yaptırarak burada insanları irşat etmeye başlamıştır. Mahmud Efendi’nin tekkesi sıradan halk, ulema ve yönetici kesiminden herkes tarafından büyük ilgi görmüş, paşalar ve serdarlar tarafından ziyaret edilmiştir. Aynı zamanda doğudan gelen tüccarlar için de bir uğrak yeri halini almıştır. Şöhreti Van, Tebriz, Revan, Erzurum, Urfa ve Musul’a kadar ulaşmış, müritlerinin sayısı rivayete göre kırk bini bulmuştur. Sultan IV. Murad Revan Seferi sırasında şeyhi ziyaret edip yakınlık göstermiş, hatta sefere beraberinde götürmüştür. Ne var ki bu yakınlık fazla sürmemiştir. Padi-şah’ın Bağdat Seferi esnasında, Halep’te karşılayıp hediyeler de takdim etmesine rağmen, bir takım insanların Sakarya Şeyhi’nin durumunu da hatırlatarak bu tip, etrafında büyük kitleler toplayabilen insanların devlete karşı gaileler açabileceği ve kendisinin de bu yüzden tehlike arz ettiği, şeklindeki gammazlamaları üzerine 1048/ 1638 Şevvali’nde idam ettirmiştir.29
Üçüncü nesil oğlu İbrahim çelebi şeyhin vefatından sonra yerine geçmiştir. Aziz Mahmud’un halifelerinden Urumiyeli Fazıl Uzun Hasan İstanbul’a gitmiş burada Sü-leymaniye medresesinde ders okutmuş, 1085 te vefat etmiştir.
Urumiye’de ise Muhammed Badamyari’-den sonra yerine oğlu “Koç Baba Sultan” diye bilinen Seyyid Ahmed şeyh olmuştur.
Azerbaycan’lı Nakşibendî’lerden birisi de Abdülhamid Şirvani’dir. İlim tahsilini İstanbul ve Mısır’da tamamlamıştır. Süley-maniye Medresesinde müderrislik yapmıştır. İbn-i Hacer el-Heytemi’nin “Tuhfetü’l-Minhac” adlı Safi fıkhına dair eserine “Havaşi ala Tuhfetu’l Muhtac bi Şerhi’l-Minhac” adında geniş bir şerh yazmıştır.30
Mekke’ye giderek burada yerleşen Şirvani önce Ahmed Said-i Fârûkî’ye sonra da onun oğlu M. Mazhar’a intisap etmiştir. Tasavvufi eğitimini tamamlayan Şirvani, vefatına kadar burada irşad ve ilmi faaliyetlerini devam ettirmiştir. 1300/1882 de Mekke’de vefat etmiştir.

XIX. Asırda Kuzey Azerbaycan’da Nakşîliğin yayılması
Azerbaycan Nakşîliğinin ikinci Devresi diyebileceğimiz XIX. yüzyıl aynı zamanda Azerbaycan tasavvuf tarihinde yeni bir dönemdir. Bu devirde Mevlana Halid-i Bağdadi’nin halifesi Kürdemirli İsmail Şirvani ve Abdullah Mekki’nin halifesi Dağıstanlı (Kutgaşınlı) Yahya Efendi ile bunların yetiştirdiği birçok Nakşibendî mürşidinin faaliyetleri, Kuzey Azerbaycan’dan başlayarak Kafkasların genelinde ve Anadolu’da büyük bir tasavvufi ve siyasi hareketliliğe sebep olmuştur.

Bu hareketi başlatan ilk şahsiyet, 1783’te Azerbaycan’ın merkezinde yer alan Şirvan Hanlığına bağlı Kürdemir beldesinde doğan Şeyh İsmail Siraceddin Şirvani’dir.31 İlk tahsilini Şamahı’da Mehemmed Nuri Efendi adındaki alimden almıştır. 1215/1800 de Erzincana giderek devrin meşhur âlimlerinden Evliyazade Abdürrahman Efendiden ders almıştr. Daha sonra Tokat’a ve oradan da Bağdad’a gelerek Şeyh Yahya Mervezi el-İmadi’den hadis, Molla Muhammed İbn-i Âdem’den hikemiyye ilmini öğremiştir.

İsmail Şirvani, 1805’de Burdur’a gelir ve burada bir yıl fıkıh dersi alır. Bundan sonra memleketi Şirvan’a dönerek yedi yıl ilim tedrisi ile meşgul olur. İsmail Şirvani 1813 de Hacca gider. Mekke, Medine ve Kudus’ü ziyaret ettikten sonra İstanbul’a gelir.

İsmail Şirvani ilim öğrenmek için bu sa’y ve seyahatlerinden sonra manevi ilimlerde yetiştirecek bir mürşid-i kamile bağlanmak ister. Böyle bir mürşid bulmak arzusu ile Hindistan’a gidip zamanın meşhur velilerinden, Abdullah ed-Dehlevi’ye mürid olmaya karar verir. Bir gün rüyasında: “Sen ilimlerinden ve şeyhlerinden ders alacağın yere Delhi’ye yönelmelisin. Allah sana Şeyh Abdullah Dehlevi’nin halifesi olmak imkânını ihsan edebilir” diye bir ses işitir. Bir kaç ay İstanbul’da kalan İsmail Şirvani Hindistan’a gitmek için yaya olarak yola düşer ve Basra’ya kadar gelir. Bu uzun yolculuk zamanı Abdullah Dehlevi’den manevi bir işaret daha alır: “Senin Şeyh Halid ile sırların var, onu takip edeceksin.” Bunun üzerine, Basra’dan geri dönerek Bağdat’a Mevlana Halid’in makamına gelir. Böylece 1813 de Mevlana Halide mürid olan İsmail Şirvani 1817 de Şirvan’da irşad etmek için mürşidinden yazılı icazetname alarak Kürdemir’e gelmiş, işgalci Rus hâkimiyetinin baskısı ile Azerbaycan’dan çıkarılana kadar buradaki tekkesinde faaliyet göstermiştir. Bu devirde Nakşibendîlik İsmail Kürdemiri ve onun müritleri tarafından başta Azerbaycan olmak üzere Kafkasların genelini etkileyen ve Rusların “Müridizm” dedikleri akımının oluşmasına sebep olmuştur.32 İmam Şamil’in şahsında sembolleşen bu akım, Rus işgalcileri bu coğrafyada yıllarca meşgul etmiştir. İsmail Şirvani 1826 da buradan hicret ederek önce Ahıska’ya yerleşerek burada bir müddet kalmıştır. Ancak bir müddet sonra Ahıska’-nın da Ruslar tarafından işgali üzerine Anadolu’ya giderek Osmanlı devletinin himayesine girmiştir. Sivas’ta dokuz yıl kaldıktan sonra 1841 de Amasya’ya yerleşmiş ve vefatına kadar burada faaliyet göstermiştir. İsmail Şirvani’nin Azerbaycan ve Dağıstan’da yetiştirdiği birçok önemli halifesi vardır. Bunlardan; Mir Hamza Nigari, Molla Has Muhammed Şirvani, Muhammed Yaragi, Almalı’lı Mahmud Efendi, Külüllü’lü H.Ahmed Efendi, Cemaleddin Gazigumuki önde gelen şahsiyetlerdir.33

Has Muhammed Şirvani ve Muhammed Yaraği, tarikatı Dağıstan’a taşıyan ve yayan ilk şeyhlerdir. Daha sonra Cemaleddin Gazigumuki ve müridleri ile Kafkaslar’da geniş bir kitleye ulaşmıştır. Nakşibendiliğin Dağıstan’a girişinde Molla Muhammed Yaraği’nin Yarak köyündeki medresesi merkez olmuştur. Bütün Kafkasya’da saygın bir yere sahip bu ilmi muhit tarafından tarikatın kabul edilmesi bölgedeki yayılışını kolaylaştırmış, özellikle de entelektüel kesim tarafından süratle benimsenmesini sağlamıştır. Nakşibendîlik Kafkas halklarının Ruslara karşı mücadelesinde ihtiyaçları olan manevi enerjiyi ve siyasi otoriteyi temin etmiştir. Bu mücadelenin başında olan Gazi Muhammed, İmam Şamil gibi şahsiyetler hürriyet mücadelelerini tasavvufun gücünden istifade ederek Ruslar’ın yüksek askeri güç ve teknolojisine karşı uzun müddet başarı ile devam ettirmişlerdir.34 Kuzey Kafkasya’daki bazı kabilelerin İslam dinini kabul etmeleri, özellikle Çerkezlerin ve Abazaların Müslümanlaşması bu devirdeki âlim Nakşibendî mürşitlerinin faaliyetleri sonucu olmuştur.35

İsmail Şirvani’nin Azerbaycan’da faaliyet gösteren devamcılarından bazıları şunlardır: Külüllü Hacı Ahmed Efendi, Kürde-mirli Hacı Mahmud Baba, Almalılı Mahmud Efendi, Talalı Şeyh Ahmed Efendi, Hacı Ahmed Kıyasi Efendi, Şeki’li Şeyh Nurullah Efendi. Deveci Qala köyünden Abdülvahhab ve İbrahim efendi.

İsmail Şirvani’nin Karabağ bölgesinde faaliyetleri ile dikkat çeken halifesi Mir Hamza Nigari, Karabağ hanlığına bağlı Bergüşad mahalının Cicimli köyünde, 1805 de dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini Şeki’de almış, buradan hicretle Sivas’a İsmail efendi’nin yanına gelmiştir. Burada ilmi ve tasavvufi eğitimini tamamlayarak Karabağ’a dönmüştür. Ruslar’a karşı isyan hazırlığında iken fark edilmesi üzerine kaçarak İran üzerinden Erzurum’a gelmiştir. Şeyhi İsmail Şirvani’den sonra Amasya ve etrafında irşad vazifesine devam etmiştir. Nigari bu bölgeden başka, Doğu Anadolu’da, Azerbaycan’ın Karabağ ve Kuzeybatı bölgelerinde birçok mürid yetiştirerek tesirli olmuştur. Özellikle Azerbaycan’daki halifesi Hacı Mahmud efendinin gayretleri sayesinde Borçalı, Karabağ ve Kazak bölgesinden binlerce müridi olmuştur. Bunların büyük bir kısmı daha sonralar Türkiye’ye göç ederek Amasya ve etrafında yerleşmişlerdir. İyi bir divan şairi de olan Hamza Efendinin âşıkane şiirlerinin yer aldığı Türkçe ve Farsça divanları vardır. Tiflis’te ve İstanbul’da basılmış olan divanı birçok Hak aşığı tarafından yıllarca zikir merasimlerinde ve sohbet meclislerinde okunmuştur. Nigari’nin şiirlerinin terennümlerini aynı duygu ve coşkunlukta ifade edebilen Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok Nakşibendî şeyhi yetişmiştir.36 Nigari’nin tesiri Sovyet rejiminin baskı ve propagandalarına rağmen silinememiş, büyük ölçüde tahrif olunmasına rağmen Azerbaycan’ın kuzeybatı bölgelerinde hala devam etmektedir.37

Nigari’nin Nakşibendîliği kendine has özellikler arz eder. Muaviye hakkında tenkitleri, Ehl-i Beyt sevgisindeki şiddeti, âşıkane pervasız tavırları, musiki eşliğinde sema usulünü zikirlerde kullanması, zikir meclislerine kadınların iştiraki gibi hususlar bilinen Nakşibendîlik anlayışından çok farklı bir yapıda olduğunu göstermektedir. Onun bu gibi özellikleri bölgenin mollaları ve medrese ehli tarafından hoş karşılanmamıştır. Dersaadet’e yazılan bir şikâyetname ile meseleye siyasi hava verilmiş ve bununla da Harput’a sürgün edilmiştir. 1886 da Harput’ta vefat eden Nigari’nin cenazesi vasiyeti gereği Amasya’ya getirilerek burada defnedilmiştir.38 Hacı Mahmud Efendi’nin gayretleri neticesinde Azerbaycan’daki müritlerden toplanan yardımlarla kabrinin üzerine türbe ve yanında mescit (Şirvanlı Camii) yaptırılmıştır.

Karabağ Berküşadlı Nakşi şeyhi Ali b. İbrahim Dağıstani’nin Seyyid Muhammed Ermevi’nin müridlerinden olduğu ve “Kevakibu’s-Saadet” adında, içinde on adet risale olan bir eserinin bulunduğu Osmanlı müelliflerinde geçmektedir.39

Halid-i Bağdadi’nin Kuzey Kafkasya’da faaliyet gösteren diğer halifesi Muhammed El-Mehdi Dağıstani’dir.40

Bu devirde Azerbaycan’da faaliyet gösteren diğer bir Nakşi şeyhi Abdullah Mekki’nin halifesi Kutgaşınlı Şeyh Yahya Dağıstani’dir. Son Gabele emiri Hacı Nasrullah Sultan’ın oğlu ve tanınmış yazar İsmailbey, Binlerce Nakşibendî şeyhi ve din adamı idam edilmiş, bunun yanı sıra bu dönem Azerbaycan edebiyatında roman ve tiyatro eserlerinin büyük bir kısmı İslam dininin ve din adamlarının kötülenmesine hasredilmiştir. İsmail Şıhlı’nın filmi de çekilen “Deli Kür” romanı Nakşibendî tarikatını, özellikle Hamza Nigari’yi hedef alan en önemli propaganda malzemelerinden biridir.

Kutgaşınlı’nın41 büyük kardeşi olan Yahya Efendi, İsmail Şirvani’den ders almış sonra Mekke’de Abdullah Mekki’den icazet alarak Azerbaycan’a gelmiştir. Bu bölgedeki faaliyetleri neticesinde o da İsmail Efendi gibi baskılara maruz kalmıştır. Osmanlı devletinin daveti üzerine önce Çorum’a sonra da İstanbul’a giderek bir müddet buralarda yaşamış ve faaliyet göstermiştir. Daha sonra Mekke’ye göç ederek vefatına kadar burada yaşamıştır.42 Maksadu’t-Tali-bin ve Hüsn-ü Hulk adında iki eseri vardır. Maksadu’t-Talibin onun tasavvufa dair yazdığı değerli bir eser olup, tasavvufun ve Nakşibendîliğin bir kısım meselelerini açıklar. Önce Farsça olarak yazdığı bu eseri sonra Azerbaycan Türkçesine kendisi tercüme etmiştir. Hayatı ile ilgili bilgiler de verdiği eserin sonunda nazım olarak silsilenamesi de yer alır.

Nakşibendiliğin Mekki kolu Anadolu’da Yahya Dağıstani’nin halifesi Mustafa Çorumi vasıtası ile Darendeli Hulusi Efendi’ye ulaşmış ve onun Darende’de Somuncu Baba dergahındaki faaliyetleri ile günümüze gelebilmiştir.

Azerbaycan’da Sovyet hâkimiyetinin kurulduğu devirde ateizm resmi ideoloji olmuş, dini faaliyetlerin hepsi yasaklanmıştır. 1930 lu yıllarda ilan edilen temizlik harekâtında otuz binden fazla Azerbaycanlı din adamı ve milliyetçi aydın katledilmiştir. Bunlar arasında Nakşibendiliğe mensup olanlar mühim bir yekun tutar. Dini-tasavvufi hareketlerin düşman ilan edilip yok edilmeye çalışıldığı bu dönemde, her şey bitmiş gibi görünse de Azerbaycan’ın gözden uzak şimal-garb bölgelerinde Kür-demirli İsmail Şirvani ve Hamza Nigari’nin yolundan giden Nakşibendî şeyhleri ve müritleri daima var olmuş, faaliyetlerini uzun müddet gizlice sürdürerek günümüze kadar gelebilmişlerdir.

—————————–
DİPNOTLAR

1 “Pir” sözü tasavvufi manada bir tarikatın kurucu mürşidi demektir. Azerbaycan’da bu terim mana
kaybına uğrayarak; mukaddes sayılan yerler için kullanılır olmuştur. Bir nevi kudsiyet atfedilen ka
bir, kaya, dağ, ağaç v.s. gibi yerler halk tarafından “pir” olarak adlandırılmaktadır.
2 Azerbaycan’da pir, şeyh, evliya adında birçok yer adı olduğu gibi, hemen her köyde mevcut olan pir makamları, çoğu itibari ile tarihen buralarda yaşamış tasavvuf erbabının kabirleridir. Asırların tahribatına, özellikle de komünist rejimin baskılarına ve imha etmesine rağmen bu yerler ve isimleri halkın hafızasından (yaddaşından) silinmemiştir. Bugün buralar bilinçsizcesine birer ibadet mahalli olarak yoğun ilgi görmekte ve birkısım gözüaçıklar tarafından inanç istismarına sebep olmaktadır.
3 Köprülü Fuad, İlk Mutasavvıflar, 46.
4 Evliya Çelebi, Seyahatname, c.III, s. 610-614.
5 Köprülü, a.y.
6 Algar Hanid, Nakşibendîler ve Safeviler, 164.
7 Terbiyet, s.50.
8 Şuşud Hasan-Lütfi, İslam Tasavvufunda Hacegan
Hanedanı, İstanbul 1958, s.79.
9 Tosun Necdet, Bahaeddin Nakşibend, hayatı, gö
rüşleri, eserleri, İst. 2003, s. 284.
10 Algar Hamid, Nakşibendîlik, s.162.
11 Kurt Yaşar, Nehcuvânî ve Tasavvufî Tefsiri, (OMÜ
Basılmamış doktora tezi)
12 Algar, s.164.
13 Tosun, Necdet, Bahaeddin Nakşibend, Hayatı, Görüşleri, eserleri, İst. 2003, s. 284
14 Mecdi, Terceme-i Şakayık, 360.
15 Bu tefsirin Nahcuvani’nin vatanı Azerbaycan’da
tercüme edilerek neşredilmemesi büyük bir eksik
liktir. Beş yüz sene sonra böyle bir çalışmanın
yapılması ile onun hatırasına geç de olsa kadir
şinaslık olacaktır.
16 Aynı yer.
17 Mehmet Ali Ayni, Maarif Medeniyet, 6.
18 Mehemmed Ali Terbiyet sehven 902 de vefat ettiğini kaydetmiştir.
19 Tosun, s.137-140.
20 Algar, s. 174-77.
21 Algar, s.179, Terbiyet, 322.
22 Terbiyet, 145.
23 Algar, 176-181.
24 Hasan Rumlu, Ahsenü’t-Tevarih, s. 502; Ferzeli-
beyli Şahin Fazil, “I. Şah Tahmasıb’ın kızı Perihan
Hanım’ın Hayatı ve Faaliyetleri”, Hikmet, No:1,
s.85-105, Bakı, 2003.
25 Algar, a.y.
26 Algar, 166.
27 Algar, 170-72.
28 Algar, a.g.y.
29 Tosun, Bahaeddin Nakşibend, s.280-282.
30 Bu şerh İbn-i Kasım el-İbadi’nin şerhi ile birlikte on cilt halinde 1897 de Kahire’de basılmıştır.
31 Nadir Şah(v.1747) sonrası Azerbaycan’da siyasi birlik parçalanarak mahalli hanlıklar şekline dönüşmüştür. Bunlardan birisi Şirvan hanlığıdır.
32 Chantal Lemercier-Quelquajay, Kuzey Kafkasyada Tarikatlar, İslam Dünyasında Tarikatlar (trc. Osman Türer), s.75.
33 M. Mehemmed Celil(Rıhtım)-F.Halilli, Mevlana
İsmail Siraceddin Şirvani, Bakû, 2003.
34 A.g.e.
35 Chantal Lemercier-Quelquajay, Kuzey Kafkasyada Tarikatlar, s.76.
36 Sovyetler zamanında takibata, sürgüne ve katle uğrayan bu şahsiyetlerin eserlerinin bir kısmı
Bakü elyazmalar kütüphanesindedir. Ancak Gebele, Seki, Gah, Zakatala, Kazak, Guba ve Borçalı
bölgelerinde Nakşibendiliğe mensub ehl-i ilim birçok sufi yaşamıştır. Bunların bir kısmının elyaz-
ma eserlerin büyük kısmı maalesef o devrin acımasız baskıları altında Azerbaycan milli-manevi
kültürünün imhası çerçevesinde yok edilmiştir.
37 Sovyet yöneticileri Azerbaycan’daki Nakşibendî tesirini silmek için uzun süre mücadele etmiştir.
38 Fahreddin Akabali, Hümay-ı Arş, s. 370-394
39 Bursalı M.T. Osmanlı Müellifleri, c.1, s.55
40 Fatsa Mehmet, Tasavvufta Mekki kolu, İst. 2000. s.73.
41 1806 da Azerbaycan’ın Gutgaşın (Gebele) bölgesinde doğdu. İlk tahsilini ailesinden aldı. 1819’da
Rus hükümeti tarafından itaat garantisi olarak ailesinden alınarak Tiflis’teki Rus askerî okuluna verildi. 1825-1850’de Rus ordusunda hizmet etti ve general rütbesine kadar yükseldi. 1826-1828’de
Rusya-İran, 1828-1829’da Rusya-Türkiye muharebelerine iştirak etti. 1832-1836’da Varşova’da yaşadı ve bir yazar olarak tanınmasını sağlayan “Reşidbey ve Seadet Hanım” eserini 1835’te burada yayınlattı. Konusu Azerbaycan hayatından alınmış bu eseri müellif, çok iyi bildiği Fransız dilinde yazmıştı. Rus ordusunda hizmet ettiği devirde Kafkasya tarihini, coğrafyası ve tabiat şartlarını araştırmaya çaba gösterdi. 1850’de Rusya Kent Tasarrufatı Cemiyeti Kafkas şubesinin, 1864’te ise Rusya Coğrafya Cemiyeti Kafkas şubesinin asil üyeliğine seçildi. Rus ordusunda hizmet etmenin, Osmanlı ve İran’a karşı savaşmanın manevi mesuliyetini derk edince büyük bir vicdan azabına düştü. 1850’de ordudan istifa ederek memleketine döndü. Kendisini Azerbaycan halkını aydınlatmak için dine ve ilme verdi. Onun uyanmasında
ağabeyi Yahya Efendi’nin rolü olmalıdır. 1852’de eşi ile birlikte Hacca gitti. Burada Yahya efendinin
yanında kaldı. Eski bir Rus generali olan İsmail bey’in din ile meşguliyeti ve Hacca gitmesi Rus
yöneticilerin büyük bir rahatsızlık duymalarına neden oldu. 1869’da Gebele’de hanımı ile aynı gün
şüpheli bir şekilde vefat etti.
42 Yahya Dağıstani’nin Maksadu’t-Talibin adlı yazma eserinde yer alan bilgilerden.

KAYNAKLAR
* Abdullayev M. A. XIX asrın 20-50-ci senelerinde Dağıstan ve Çeçen halklarının azadlık herekatının ideologiyası, BEKM, 13-14 oktyabr 1993 -Mahaçkala, 1997, seh. 33-39 (Rusça)
* Abdizade H. H. Amasya tarihi, I-IV cidler-İstanbul, 1927-1935
* ADTA, fond 24, liste-1, iş 84 (Rusça)
* ADTA, fond 24, liste-1, iş 347 (Rusça)
* Akabali Fahrettin, Hümay-ı Arş, Hamza Nigari’nin Hayatı hakkında yazma kopyası, (MR özel kitaplığı)
* Algar Hamid, Nakşibendîlik, İst. 2007.
* Ayni, Mehmet Ali, Seyyid Yahya Şirvani, Maarif ve Medeniyet mecmuası, 6. sayı, Baku, 1923.
* Bakıhanov A. A. Gülüstani İrem-Bakı, 1991 (Rusça)
* Barlas Cafer, Kafkasya Özgürlük Mücadelesi, İnsan, İst. 1999.
* Bennigsen A., Lemercier-Quelquajey, C. Sufi ve komisar. Rusyada islam tarikatleri (fransızcadan tercüme eden Osman Türer)-Ankara, 1988.
* Bodenştedt F. Kafkas halkları ve onların Ruslara karşı azadlık muharebesi, Mahaçkala., 1996. 39 seh. (Rusça)
* Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri I-III. İst. 1333-1342.
* Cemaleddin el-Kumuki, Edebül-Marziya, (Arapça yazma fotokopiden)
* Chantal Lemercier-Quelquajay, Kuzey Kafkasya-da Tarikatlar, İslam Dünyasında Tarikatlar (trc. Osman Türer), İst. 2004.
* El-Kadari M. H. E. Asari-Dağıstan-Mahaçkala, 1926 (Rus dilinde) Mahmudbeyov M. Kafkasda müridlik cereyanları, KEHTMT, 24-cü burahılış Tiflis 1898. (Rusça)
* Erşahin Seyfettin, Akkoyunlular-Siyasal Kültürel Ekonomik ve sosyal tarih, Ankara, 2002.
* Es’ad el-Hatib, Sufiler ve Aksiyon, İnsan, İst. 1999.
* Evliya Çelebi, Seyahatname, Üçdal, I-X, İst. 1985.
* Fatsa Mehmet, Tasavvufta Mekki kolu, İst. 2000.
* Ferzelibeyli Şahin Fazil, “I. Şah Tahmasıb’ın kızı Perihan Hanım’ın Hayatı ve Faaliyetleri”, Hikmet, No:1, Bakı, 2003.
* Kitapçı Zekeriya, Azerbaycan-Harezm ve Türk Oğuz boyları arasında İslamiyet, Yedi Kubbe yay, Konya, 2005.
* Köprülü M. Fuad, F. Babinger, Anadoluda İslamiyet, İnsan, İst.1996.
* Kurt Yaşar, Nehcuvânî ve Tasavvufî Tefsiri, (OMÜ Basılmamış doktora tezi)
* Lamii Çelebi, Tercüme-i Nefehatü’l-Üns (haz. S.Uludağ-M.Kara) Marifet, İst.1995.
* M. Mehemmed Celil (Rıhtım)-F.Halilli, Mevlana İsmail Siraceddin Şirvani, Bakû, 2003.
* Magomedov R. İmametin menbeyinden, BEKM 13-14 oktyabr 1993, Mahaçkala, 1997 (Rusça)
* Mecdi Mehmet Efendi, eş-Şakayıkı’n-Numaniyye ve Zeyilleri Hadikatu’ş- Şakayık (nşr.A.Özcan), Çağrı, İst. 1989.
* Memiş E. Halid Bağdadi ve Anadoluda Halidilik-İstanbul, 2000.
* Muslu R. Azerbaycanlı bir Mutasavvıf Nasih Efendi, Tasavvuf Dergisi No:9, 2002.
* Ne’met Meşedihanım, Azerbaycan’da Pirler, Bakı, 1992.
* Neverovski A. Şimali ve Orta Dağıstanda rahatsızlığın başlangıcı hakkında, V. J. 1847. &1. (Rusça)
* Rumlu Hasan, Ahsenü’t-Tevarih (Şah İsmail Tarihi), Bakı, 2004.
* Şirvani Abdülhamid, Havaşi ala Tuhfetu’l Muhtac bi Şerhi’l-Minhac, Mısır.